YAZARLAR

Kürenin zor yılı: 2017

Küresel gündem 2017’de en hareketli yıllarından birisini yaşadı. Gelişmelerin bir kısmı yeniyken bir kısmı "kürede değişen bir şey yok" yorumlarına neden oldu. Bu hafta siyasetten ekonomiye, çevreden, enerji ve teknolojiye dünyanın 2017’de yaşadıklarına kısaca bakacağız.

Türkiye OHAL’in, KHK’lerin, adaletsizliğin, tutuklamaların, ihraçların, başkanlık sistemi ve referandumunun, rantın, yoksulluğun damga vurduğu bir 2017 yaşadı. Son olarak paramiliter grupların önünü açan, tek tip kıyafet gibi bir utancı hayata geçiren KHK ile durum çığırından çıkmışa benziyor.

Benzer biçimde küresel gündem de 2017’de en hareketli yıllarından birisini yaşadı. Gelişmelerin bir kısmı yeniyken bir kısmı "kürede değişen bir şey yok" yorumlarına neden oldu. Bu hafta siyasetten ekonomiye, çevreden, enerji ve teknolojiye dünyanın 2017’de yaşadıklarına kısaca bakacağız.

Yeniliklerden ilk akla geleni, yayınlanan son Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’yle açık açık Çin’e, "bu dünya ikimize dar" mesajı veren Donald Trump’ın ABD Başkanı sıfatıyla göreve başlamasıydı. Trump’ın bir yıl içindeki hırçınlığı, zarafetten uzak tavrı, her fırsatta dünyaya parmak sallaması, Amerika’yı büyük yapmak bir yana en itici ülke haline getirdi. Böylece her yeniliğin olumlu sonuçları olmadığı görüldü.

Asya Pasifik küresel ekonomide ve jeopolitik hesaplarda başrole doğru uzandı. Yazın en sıcak günlerinde, Kuzey Kore nükleer füze denemelerine devam etti. Bu esnada kimilerinin çılgın, kimilerinin zalim dediği Kuzey Kore Lideri Kim Jong-un “füzelerimizle artık havaya uçmamanız an meselesi” dedi. Washington’ın dünyanın başına musallat ettiği turuncu saçlı, gözü kara, aklı havada lideri, bunun altında kalmayıp savaşı güçlü bir ihtimal haline getirince sadece Asya Pasifik değil, kürenin geri kalanı da alarma geçti. Neyse ki yaz kış takım elbise giyen, hep ciddi hep dertli, Lavrov mizaçlı isimler araya girdi de savaş ihtimali şimdilik ertelendi.

Büyümesi, projeleri ve sömürü düzeniyle Çin, yine gündemin en üst sıralarında yer aldı. 19'uncu .Komünist Parti Kongresi’yle Xi Jinping koltuğunu korudu. Xi’nin kongredeki konuşmasında vurguladığı 21'inci yüzyıl sosyalizmi vaadinin gerçekçiliği bir yana, sömürü düzenine devam edileceği anlaşıldı.

ABD’ye karşı yan yana gelip türlü girişimler ve ittifaklar kuran Rusya, Çin ve Hindistan arasındaki uyumsuzluk görünür oldu. Yeni Delhi ve Pekin arasındaki tansiyon, Asya’nın mutlu ejderler ülkesi Butan’da bir kez daha açığa çıktı. Hindistan, Rusya ve Çin tarafından kurulan Şanghay İşbirliği Örgütü’ne resmen üye olurken, Rusya Asya ve Pasifik’te denge politikası, Ortadoğu’daysa gücünü ve varlığını perçinledi.

Ortadoğu, yine hareketli, yine karışık, yine barut ve kanın gölgesinde kaldı. Suriye ve Yemen krizine haziran başında Körfez’in güzide sesi, küresel sermayenin göz bebeği, gizli faaliyetlerin stepnesi Katar eklendi. "Savaş çıkardı, çıkmazdı" derken Katar ekonomisi biraz sarsıldıysa da merkez bankasının “saçmalama Bihter Zenginiz biz” çıkışıyla sermayenin yüreğine su serpildi. Aradaki hırgürde ABD Katar’a yüklü bir fatura karşılığında uçak satarken görüldü. Elbet ABD barış olsun ister, ama olmayacaksa bari kendi savaş uçakları kullanılsın değil mi? Katar krizinde şimdilik sıcak bir çatışma ihtimali görünmüyor, ancak gerilim sürüyor.

Katar krizinde başrol oynayan Suudi Arabistan, mayısta ruh çağırma seansından bir kare denebilecek bir meydan okumayla bölge dengelerinin değişeceğini söyledi. Doğrusu, değişime darbe mi temizlik mi olduğu belli olmayan bir şekilde, kendi evinden başlaması şaşırtıcıydı. Kral Salman’ın kendisinden daha genç oluşundan başka iyimser bir analize konu olmayan, haşin ve kendinden emin, reformcu oğlu Muhammed bin Salman önce veliaht ilan edildi. Yetmedi kendisine ayak bağı olabilmesi muhtemel isimlerin üstüne çentik atıldı. Üstelik ilkel sermaye birikim pratiği prenslerin özgürlüğüne karşı devletin kasasında görünür oldu. Suudi enerji devi Aramco’nun yüzde 5’inin halka arz edileceği haberi, kürenin daha çok ilgisini çekti.

Yemen’deki savaş katmerlenerek devam ederken, kıtlık ve kolera halihazırda yoksul olan ülkeyi bir akbaba gibi pençesine aldı. Bu derdi Yemen’in başına musallat edenlerin içerideki başrolleri komşu ülkelere kaçarken, kabusun diğer aktörleri ülkeye bomba yağdırmaya, limanlarını ablukaya almaya, sağa sola füze sallamaya devam etti.

Yaşama tutunma umuduyla sırat köprüsünden geçenler Libya’da köle pazarlarında satılmaya başlandı. 21'inci yüzyıldaki bu utanç tablosuna tepkiler büyürken, Libya’ya demokrasi ve insan hakları getirmeyi vaat edenlerin bu manzaraya dolaylı yoldan destek olduğu anlaşıldı.

Küresel iklim tartışmaları bir yandan sürerken İstanbul’u bu yaz iki defa sel aldı. İstanbul’un her şeyi abartma huyundan mütevellit önce Türkiye’nin geri kalanı “abartmayın sel değildir, sel olsa duramazdınız” çıkışında bulundu. Neyse ki türlü sosyal medya mecralarından yayınlanan metro istasyonundaki şelaleler, metrobüsün yanından yüzerek geçenler ve kabak gibi dolu parçasını salonunun ortasına koyup misafir edenlerin varlığıyla yaşananın sel olduğu tescillendi. Oysa denize açılan şehri nasıl sel aldığı anlaşılamadı. Aslında etrafındaki beton yığınları ve taşan kanalizasyonlar ne olduğunu söylese de, yetkilerin alınan önlemlere ve sele neden olan faktöre dönük açıklamaları “boyu 1.60’ın altında olanlar dışarı çıkmasın” uyarısında bulunan hava durumu sunucusununkinden daha tatminkar değildi.

Küre İstanbul’dan ibaret değil. Dünyanın çatısı, bir bebek tutar gibi dikkatli ve özenli olunması gereken Arktik’te buzul erimesi devam etti. Dahası son 15 yılda buradaki sıcaklığın 1.5-5 derece arasında arttığı ifade edildi. Ancak ne gam! Arktik’in beş süvarisi gövde gösterilerine silah yarışıyla, enerji rekabetiyle devam etti. Ülkelerin yanında NATO da bu rekabette sırt sıvazlama tatbikatlarıyla eşlik etti.

Küresel ekonominin bir geçiş evresinde olduğu söylemi, bu yıl daha üst perdeden dile getirildi. Dünya genelinde yükselen ekonomik memnuniyetsizliğe sağ popülizmin eşlik etmesinden kaygılanan, sistemin bekçilerinden Uluslararası Para Fonu (IMF) sol popülizme kaydı. IMF’nin tutumu, endişeli bir önlem alma ve yara sarma girişimi olarak akıllarda yer etti. Doğrusu bugüne kadarki raporlarında, anlaşmalarında sermayeyi güçlendirmeye kendini vakfeden kuruluş, açtığı yaraların derinliğini görmüş ve tehdidin büyüklüğünü anlamış olmalı ki “yoksuldan daha az zenginden daha çok vergi alın” tavsiyesinde bulundu.

“Kapitalist merheminize de, çözümünüze karnımız tok” diyenlerse bu yıl seslerini Hamburg G20 Zirvesi’ne karşı barikatlarda duyurdu. Dünya gündeminde zirvenin önüne geçen bu isyan dalgası, yıkılmaz denen, zulüm kuşanan, gözünü kâr hırsı bürüyen her rejime ve sisteme her an alt üst olabileceğini hatırlattı.

"Ekonomide insanlar dünyası böyle" dememize neden olacak şekilde, robotik teknolojide 4.0 tartışmaları istikrarla sürdü. “Kapitalizm kendi mezarını kazıyor” yorumlarının yanında, söz konusu teknolojik atılımın daha çok yoksulluk, yoksunluk getireceği kanısında buluşuldu. Söz konusu durumu merak edenlere, Türkiye’den bir siyasi parti lideri, Suudi Arabistan’ın vatandaşlık verdiği robota “Suudi Arabistan ne yapmakta nereye varmaya çalışmaktadır?” diyerek ses oldu.

Enerji piyasası, petrol fiyatlarında büyük sıçrama ve düşüşlerin olmaması sebebiyle bir yanıyla stabildi. Öte yandan iklimsel kaygıların da etkisiyle yenilenebilir kaynaklara dönük talep artmaya devam etti. Temiz enerji sloganlarının gölgesinde, uluslararası enerji kuruluşlarının raporlarında, kömürün küresel enerji tüketiminde hâlâ asal bir kaynak olduğunun altı çizildi. Öte yandan “petrol bitiyor mu” tartışmaları, yerini yeni bir sorgulamaya bıraktı. Sorgulamanın temelinde rezervlerin biteceğine dönük kanıyı bir kenara bırakan, “Taş Devri taşlar bittiği için sona ermedi” olarak özetlenen ve alternatiflere dikkat çeken bir perspektif var. Bunun en güçlü nedeniyse büyük otomotiv devlerinin hibrit ve elektrikli araçlara yönelmesi. Halihazırda 1.2 milyon olan hibrit ve elektrikli araç sayısının 2035’te 100 milyona çıkması bekleniyor. Ortaya çıkan bu eğilim, daha çok nakliye ve ulaşım sektöründe kullanılan petrole elektriğin alternatif olma ihtimalini güçlendirirken, üretici ülkeleri tedbirler almaya, ortada vadede ekonomi çeşitlendirmeye iteceğe benziyor.

2018’de küresel gündemi enerji ve ekonomi-politik eksende izlemeye devam edeceğiz. İyi yıllar.


Mühdan Sağlam Kimdir?

Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda doktorasını yapmıştır. Enerji politikaları, ekonomi-politik, devlet-enerji şirketleri ilişkileri, Rus dış politikası ve enerji politikaları, Avrasya enerji politiği temel ilgi alanlarıdır. Gazprom’un Rusyası (2014, Siyasal Kitabevi) isimli kitabın yazarı olup, enerji ve ekonomi-politik eksenli yazıları mevcuttur. Barış için Akademisyenler “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini imzadığı için 7 Şubat 2017'de çıkan 686 sayılı KHK ile üniversiteden ihraç edilmiştir.