YAZARLAR

Sizin de işiniz zor...

Gündüz çektiğimiz görüntülerin kurgusunu yapıyordu Fabian. Devlet hastanesinin bilgisayarlarıydı bunlar. Gündüz hasta tedavilerini kurguluyordu Fabian gece hasta sisteme isyanı.

Buenos Aires Devlet Hastanesi’nin duvarından tırmanıyorduk. 4-5 metreydi yüksekliği. Bir araba mutlaka yanına park etmiş olduğundan çıkmak zor olmuyordu. Tampon üstü, motor kapağı, tavan ve çek kendini yukarı. Bazı arabaların motor kapağı biraz çöküyordu bazen. Küçük bombeli bir çukur ama kapağı açıp alttan şöyle bir itsen düzelirdi. Öyle tahmin ediyorduk doğrusu. Çok şükür hiç bir araba sahibi ile karşılaşmadık. İnişimiz ise 7-8 metreydi ama daha kolaydı. Duvara yapışık bir ağaçtan iniyorduk hastane bahçesine.

Belki hastalar bizi görüyor olabilirlerdi. Duvarın üstünde ameliyathane ile aynı seviyeye geliyorduk. Yukardan aşağı damarlarına saplanmış plastik hortumlar, iğneyle bedene teyellenmiş serum şişeleri, pencere kenarına konmuş saçtan ve parlak steril tas içinde irili ufaklı neşterler ve ameliyat olmuş hastalarla göz göze geliyorduk. Hiç bir hasta bizi şikayet etmedi. Belki bizi halüsinasyon zannediyorlardı ya da ölüyorlardı belki.

Aşağı inince kapısında Morg yazan bir yere gidiyorduk. Fabian, Arjantinli arkadaş, çantasından önce mate kabını çıkarıyordu ve termos, -Hiç bir Arjantinli yanında mate kabı olmadan dolaşmaz.- Sonra anahtar çıkıyordu çantadan. Kapıyı açıyordu. Bunları yaparken çok sessiz oluyorduk ama gereksizdi bence. İçerdekilerin pek rahatsız olacaklarını zannetmiyordum. Öyle tahmin ediyorum daha doğrusu, çok şükür, şimdilik… İçeri girip kapıyı peşimizden kitliyorduk.

İri bir dana bacağı, üç tam tavuk - gezen tavuk oluyordu alınca galiba- iki kasa kırmızı şarap, bazen bir kasa da Şili şarabı ve Quilmes, litrelik hakiki Arjantin birası yani. Kullanışlı şeylerdi bunlar. İnsan karnını doyurabiliyordu ve sonra molotof yapılabiliyordu boş şişelerden…

Gece saat ikiden sonra oluyorduk burada genellikle. Ancak gelebiliyorduk. Akşam yemekleri saat 10 dan önce yenmezdi zaten Arjantin’de. Bir de isyan günleriydi, şenlikli. Büyük marketlerde avantajlı kampanyalar oluyordu. İçeri girip istediğini seçip alabiliyordun. İri bir dana bacağı, üç tam tavuk - gezen tavuk oluyordu alınca galiba- iki kasa kırmızı şarap, bazen bir kasa da Şili şarabı ve Quilmes, litrelik hakiki Arjantin birası yani. Kullanışlı şeylerdi bunlar. İnsan karnını doyurabiliyordu ve sonra molotof yapılabiliyordu boş şişelerden…

Sonra yol üstünde bir tango bara uğruyorduk. Ben ısrar ediyordum daha çok. İki adam,

biri gitar çalıyor diğeri söylüyordu. Dans edilmiyordu. Zaten çok ufaktı bar ve çok kalabalık oluyordu. Büyük bir pervane vardı tepemizde ve o dans ediyordu sadece. Yüksek raflarda çok eski ve çok tozlu şarap şişeleri duruyordu. Markaları artık okunmuyordu bile ama oraya bu kadar yakışır başka bir şey olamazdı. Üç ya da dört masa vardı içerde ve neredeyse herkes ayakta duruyordu. İsyan gibi geliyordu burası bana yani herkes sırtını birbirine ve havada uçuşan neşeye yaslıyordu.

Sonra çalışmaya başlıyorduk o odada. Gündüz çektiğimiz görüntülerin kurgusunu yapıyordu Fabian. Devlet hastanesinin bilgisayarlarıydı bunlar. Gündüz hasta tedavilerini kurguluyordu Fabian gece hasta sisteme isyanı. Yoktu o zamanlar öyle bir telefona 8 saatlik görüntü sığsın, ister kes, ister biç…

Belgesel çektiğimi söyleyince, ‘Sizin de işiniz zor be abi dedi bir berber bana .’Yılanlar filan.’ Aklıma geldi evet dedim hastane duvarları, morg odaları…

Bunu hangi ülkede söyledi berber diye sormazsınız herhalde?


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...