YAZARLAR

Suriye'den çekilmek zamanı

Putin, Ankara yolunda ülkemizin hava sahasını kullanarak Suriye’ye gitti. Putin, adeta Esat’ı ziyaret etmedi, ev sahibini RF’nin Hmeymim Üssü’nde kendi konuk etti. Oradan Kahire’ye geçip hem Rus savaş uçaklarının burada konuşlanabilmesi hem nükleer santraller konusunda anlaşmaya vardı. Üçüncü durak olarak Ankara’ya geldi. Güzergah da anlatıcıdır bazen diplomaside.

Putin’in Ortadoğu stratejisi, dağılan Sovyetler’in bölge siyasetini izleyen bir geleneksel çizgiyi doğrudan izliyor bence. Gelenek derken ulusal çıkarların bugünden yarına değişmediğini anlamalıyız. Bugünün Rusya Federasyonu’nda (RF), SSCB’yi kuran Ekim Devrimi kutlanmıyor olabilir ama Mısır, Suriye, Irak (hatta Türkiye?) söz konusu olduğunda mesela Brejnev ile Putin arasında ne denli fark var düşünmeye değer. Hele özellikle Ankara’da bir masanın başında oturuyorsanız.

Buna karşılık, ABD’nin ise halihazırda bütüncül ve uzak erimli bir Ortadoğu siyaseti olmadığını, benimsediği askeri stratejinin siyasal sonuçlarını yönetmekle yetindiğini söyleyegeldim. Bu anlamda, ABD’nin münhasır bir Kürt siyaseti/planı da yok. Başka bir deyişle, ABD bugün Ortadoğu’da ameliyat yapan bir cerrah konumunda değil, akan kanı durdurmak için tampon uygulayan bir hasta bakıcı rolünde.

Hatırlamak gerekirse, Soğuk Savaş döneminde SSCB’nin Nasır döneminde Mısır’la, Hafız Esat ve Saddam Hüseyin dönemlerinde Suriye ve Irak Baas diktatörlükleriyle kurduğu askeri ve ekonomik yardımlara dayalı ancak bu ülkelerin siyasetlerine etkisi görece kısıtlı ilişkileri vardı. O dönemde Moskova söz konusu ülkelerin ABD önderliğindeki cepheden ayırmak önceliği adına yeri geldiğinde buralardaki komünist partileri de soğukkanlılıkla harcayabiliyordu.

Putin, Ankara yolunda ülkemizin hava sahasını kullanarak Suriye’ye gitti. Putin, adeta Esat’ı ziyaret etmedi, ev sahibini RF’nin Hmeymim Üssü’nde kendi konuk etti. Düzenlenen tören, Esat’a patronun kim olduğunu net biçimde gösterir şekildeydi. Putin, oradan Kahire’ye geçip hem Rus savaş uçaklarının burada konuşlanabilmesi hem nükleer santraller konusunda anlaşmaya vardı. Üçüncü durak olarak Ankara’ya geldi. Güzergah da anlatıcıdır bazen diplomaside.

Bilmem Beştepe’de sorulmuş mudur “ne yapıyorsunuz Putin Bey?” diye. Ama Putin ortak basın toplantısında, Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’nin (NB “halklar” gitmiş, “ulusal diyalog” gelmiş) 2018 yılı başında toplanacağı üzerinde durdu. Hepsinden önemlisi Putin Ankara’ya Suriye’den çekilme kararını sadece açıklamamış, çekilmeyi etkin biçimde başlatmış olarak geldi. Suriye’nin “neredeyse tamamının teröristlerden temizlenmiş olduğunun” da altını çizdi.

Özcesi Putin, omurgasını YPG/YPJ’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) “terörist” olmadığını, PYD’ye destek veren Suriye Kürtlerinin ana kütlesinin SDG veya bir başka biçimde tasarlanan siyasi çözüm sürecine katılması gerektiğini, bunlara ABD desteğini şimdilik sorun etmediğini, ayrıca RF gibi Şam tarafından davet edilen dış güçlerin dahi Suriye’den çekilmesi zamanının geldiğini ve kendinin bu çekilmeyi başlattığını, tüm bunları yaparken de RF’nin Mısır, Suriye (ve hatta Rosneft’in IKB’deki yatırımına bakarsak) Irak’a sağlam ortaklıklarla uzun vadeli olacak şekilde geri döndüğünü duymak isteyen herkese ilan etmiş oldu.

ABD Temsilciler Meclisi ise 2018 Savunma Bütçesi kapsamında SDG’ye (Bulgaristan gibi üçüncü ülkelerde de üretilse de) esasen Rus yapımı SPG-9 antitank silahları dahil yeni silah sevkıyatını onayladı. Yani karşısında olduğumuzu her fırsatta vurgulayageldiğimiz Suriye Kürtleri, Astana Süreci paydaşımız RF üretimi silahları, NATO müttefikimiz ABD eliyle alacak.

Sonuç olarak, saygıdeğer Prof. Dr. Hanioğlu hocamızın veciz biçimde belirttiği üzere, “Türkiye, ‘Batı'daki yeri’ ve ‘NATO içindeki konumunu’ bozmadan diğer güçlerle de bölgesinin geleceğini şekillendirme alanında ‘olay bazında’ beraber çalışabilmelidir. ‘Realpolitik’in dayattığı bu siyaset izlenirken ‘Avrasyacılık’ ve ‘Batı emperyalizmine uşaklık’ benzeri suçlamalara kulak tıkamak anlamlı olacaktır.”

Öyleyse, eğer “olay bazında” aynı takımdaysak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Putin’den pası alıp çizgiye inmesini beklemeliyiz. Türkiye’nin de bir an önce yakın gelecekte başa büyük diplomatik bela olacağı aşikar Fırat Kalkanı Harekatı'nı sonlandırması akılcılık gereği. Idlip’te “ne yapmak, nereye varmak istediğimiz” de bu bağlamda adamakıllı mercek altına alınmalı.

Halkların buluşmasından, 'ulusal diyalog'a dönüşen RF girişimi Suriye Kongresi’nde Kürtlerin mevcudiyetini de bu yolla bir avantaja dönüştürmek olası. İtibarı barışta arayan aktivist ama tutarlı bir bölgesel dış siyasetin temellerini, bu tür müzakere zeminlerini tahkim ederek atabiliriz ve atmalıyız. Ufuktaki başkanlık seçimlerine yönelik iç siyaset hesapları buna benzer adımları atmaya cevaz verir mi, o ayrı konu.


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.