YAZARLAR

Arap milliyetçiliğinin gelini

Suudi Arabistan başta olmak üzere petro dolar zengini Körfez ülkeleri ne yaptı bugüne kadar? Ellerindeki petrol silahını bir kez bile yaptırım için kullanabildiler mi? Ya da “fakir” Suriye’nin yaptığı gibi Filistinlileri ülkelerine kabul edip yasayla kendi vatandaşları ile eşit statü sağladılar mı? Elbette hayır! Gazze ambargosunu kaldırmak için ne yaptılar? Bunca zenginliğine rağmen Filistinlileri açlık sınırının altında yaşamaya mahkum eden kim?

Suudi Arabistan hükümeti Temmuz 1937’de ülkesindeki petrol firmalarına “Amerikan hükümetinin Yahudi iddiaları ile ilgili olumlu bir eğilim içinde olması durumunda Amerikan petrol çıkarlarının olumsuz etkileneceği hatta bu firmaların ülkeden çıkartılabileceği” uyarısında bulunmuştu.

Suudi Arabistan Kralı İbn Saud da Aralık 1938’de dönemin ABD Başkanı Roosevelt’e yazdığı mektupta Yahudi göçünün Filistin halkının haklarına zarar vereceğini belirtmişti.

ABD hükümeti Şubat 1939’da Suudi Arabistan hükümetine, Yahudi anavatanı düşüncesini desteklediklerini ancak Yahudi iddialarını desteklemediklerini, bunun İngilizlerin işi olduğunu bildirmişti. (1)

Mart 1943’te Suudi Kralı bir Amerikalı gazeteciye “Yahudilerin Filistin iddiaları ile ilgili (mantıklı) bir gerekçeleri var mı bilmiyorum. Yahudilerin … devlet kurma hakları yok. Bu Araplara ve Müslümanlara haksızlık. Bu sadece Müslümanlar ile dostları, müttefikleri arasında sürtüşmeye neden olur” diyordu.

Kral Nisan 1943’te Kahire’de buluştuğu Amerikalı yetkiliye “Müslümanlar ile Yahudiler arasındaki düşmanlığın Hz. Muhammed dönemine kadar uzandığını, Suudi Arabistan’ın gelecekteki çıkarları nedeniyle kendisinin Filistin konusu ile bölgedeki diğer hükümdarlardan daha fazla ilgilendiğini” anlatıyordu.

Roosevelt 1945’te Suudi Kralı ile gemide buluştuğunda da aynı konu gündeme geldi. Kral, Roosevelt’e Yahudi devletine şiddetle karşı olduğunu söyledi, Roosevelt de krala “Yahudileri desteklemeyeceği” sözünü verdi.

Roosevelt birkaç ay sonra öldü. Yerine gelen Truman eski başkanın sözlerini “reddetti.”

2'nci Dünya Savaşı bittikten sonra Amerikalılar ve İngilizler Avrupa ve Filistin’deki Yahudilerin durumunu incelemek üzere 12 kişilik bir ekip kurdular. Komite 1946’da yayınladığı raporda

“Filistin Yahudi devleti de Arap devleti de olmamalı” dedi ama aynı raporda “Filistin’e 100 bin Yahudi’nin kabulünün onaylanmasını” önerdi. Truman “öneriyi” memnuniyet ile karşıladı.

Suudi Arabistan hükümeti ülkesindeki Amerikan temsilcisine “kararı protesto ettiğini” bildirdi, ancak Amerikalılar “takmadı.” Truman konu ile ilgili çalışma yapmak üzere komite oluşturdu.

Suudiler İsrail devletinin kurulmasından yaklaşık 10 yıl öncesine uzanan süreçte özet ile bu yazışma ve açıklamalar ile yetiniyor, Amerikalılar ise bir yandan ilgili gibi görünmemeye özen gösterirken diğer yandan İngilizler ile İsrail’in kurulması için çalışmalarını sürdürüyordu.

Amerikalılar Suudileri asıl ilgilendirenin kendi çıkarları olduğunu çok iyi biliyordu. Zira İbn Saud bir yandan Filistin için bu tepkileri gösterirken diğer yandan Amerikan temsilcisine “Filistin konusunda farklı düşünüyor olabiliriz ama korumamız gereken bir dostluğumuz ve karşılıklı çıkarlarımız var” diyordu. “Filistin davasının” ilk “satışı” muhtemelen bu cümleler ile oldu ve 1948’de İsrail devleti ilan edildi ve ABD aynı gün İsrail’i tanıdı. Amerikalılar Suudi Arabistan’ın sert tepki gösterebileceğini düşündüler ancak “abarttıklarını” anladılar! (1)

Arap Birliği, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), Körfez İşbirliği Konseyi gibi oluşumların Filistin konusunda bugüne dek tek bir somut karar almadığı bu süreç işte bu temele dayanır.

Suudi Arabistan başta olmak üzere petro dolar zengini Körfez ülkeleri ne yaptı bugüne kadar? Ellerindeki petrol silahını bir kez bile yaptırım için kullanabildiler mi? Ya da “fakir” Suriye’nin yaptığı gibi Filistinlileri ülkelerine kabul edip yasayla kendi vatandaşları ile eşit statü sağladılar mı? Elbette hayır! Gazze ambargosunu kaldırmak için ne yaptılar? FKÖ – Hamas bölünmesini ve Hamas’ın başta bizatihi Filistinlilerin başına bela olmasının yolunu açan Suudi Arabistan değil mi? Bunca zenginliğine rağmen Filistinlileri açlık sınırının altında yaşamaya mahkum eden kim?

Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleri tarihleri boyunca Filistin’e “bahşiş bırakılacak” garson gözüyle baktılar. Nasıl bakmasınlar? Filistin her dönemde “patırtı yapabilecekleri” bir malzemeydi çünkü, tepe tepe kullandılar.

Tarih gelecekle ilgili projeksiyon için yeterince malzeme veriyor.

Aynı patırtıyı İİT İstanbul toplantısında da kopartmaya hazırlanıyorlar. Bu toplantıdan çıkabilecek en önemli sonuç “Kudüs’ü Filistin’in başkenti olarak tanıyoruz” olur. Ama o da özgün bir tepki olmayacak çünkü Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Kim Jong – un bunu yaptı zaten!

Kudüs için çok şey yazıldı söylendi, ama bence en güzeli Iraklı büyük şair Muzaffar Nawab'ın şiiri. Irak’ın “Nazım Hikmet’i” Muzaffar Nawab’ın üslubu Can Yücel’e çok benzer. “Arap Milliyetçiliğinin Gelini Kudüs” adlı uzun şiirinde Arap liderlere sayıp döküyor. Bir kısmını aktaralım:

Kudüs Araplığınızın geliniydi

O halde neden soktunuz bütün gece zinacıları odasına?

Kapının arkasında durup bekaret çığlıklarını dinlediniz?

Ve bütün hançerlerinizi çektiniz

Pek bir dokunmuştu şerefinize

Sesini kes diye bağırdınız kıza

Namusunu korumak adına!

Ne de şereflisiniz be hey k…nin çocukları

Sussun mu uğrarken tecavüze

Behey k…nin çocukları!

Utanmıyorum gerçeği yüzünüze vururken!

Domuz ahırı bile daha temizdir en temizinizden

Teneşir tahtası yerinden oynar da sizin tek bir kılınız kımıldamaz! (2)

(1) http://usir.salford.ac.uk/14829/1/D083068.pdf

(2) İsmail Özdemir çevirisi


Musa Özuğurlu Kimdir?

Gazeteci. Mesleğe 1994 yılında başladı. Çok sayıda radyo ve TV kanalının haber merkezlerinde editörlük, muhabirlik, program sunuculuğu yaptı. 2010 yılında TRT Türk’ün Suriye temsilcisi olarak çalışmaya başladı. Suriye’de 2011’de başlayan süreci 2016 yılına kadar yerinde takip eden az sayıda yabancı gazeteciden biridir. Alanı Suriye başta olmak üzere Ortadoğu. Serbest gazeteci olarak çalışmaktadır.