YAZARLAR

Yıllar öncesinden gelen çığlık: İnsan hakları yarın değil, şimdi!

Uluslararası Af Örgütü’nün kurucusu Peter Benenson, örgütün amblemindeki muma farklı bir anlam katıyor: “Bu mum bizim için yanmıyor. Bu mum hapishanelerden çıkarmayı başaramadığımız, cezaevine götürülürken yolda öldürülen, işkence gören, kaçırılan, kayıp edilenler için yanıyor. Bu mumun amacı bu.”

Bugün 10 Aralık. İnsan Hakları Günü. Memlekette özlediğimiz çok şey var, birincisi özgürce yaşamak. İktidardakiler “özgürsünüz” diyor ama onların istediği gibi yaşadığınız sürece… Aslında yasaklanan [ya da yapılması uygun görülmeyen] çok şey var. Bir süredir LGBTİ etkinlikleri yasak mesela. Ankara’da başladı, yurda yayılıyor. "Pride" için renk renk giyinip elimizde gökkuşağı bayrağı salladığımız günler çok uzak değil. Bugün yürümek zaten yasak ama bu, film gösterilerine, panellere kadar uzandı. Gerekçe OHAL; ama bununla alakalı olmadığı aşikâr. İnsan hakları, memlekette her zaman sorunlu oldu. Şu 10 Aralık gününde geçmişe uzanayım, bir konserden doğru memleketten hikâyeler anlatayım

1989 yılının 9 Eylül günü, İstanbul’da büyük bir konser düzenlendi. Açıkhava Tiyatrosu’nda yapılan konser, Uluslararası Af Örgütü tarafından ‘80’li yıllarda dünyanın değişik ülkelerinde düzenlenen bir konser serisinin gayrıresmî Türkiye ayağıydı bu ve “İnsan Hakları Yarın Değil Şimdi!” başlığını taşıyordu. Bulutsuzluk Özlemi’nin “Acil Demokrasi”yi söylediği yıllar bunlar: Düşünce ve ifade özgürlüğünün tartışıldığı, insanların yan yana gelemediği, 12 Eylül sonrası iktidara gelen baskıcı rejimin sürdüğü, OHAL’in hayatımıza girdiği yıllar… Nitekim, konser de bundan nasibini alıyor ve yasaklanıyor! “Danıştay kararıyla” ibaresi, bu yıllardan kalma: Yasaklanan konseri düzenleyenler Danıştay’a gidiyor ve kararı bozduruyor. Bu, kitap, film, kaset ve tiyatro oyunları için de geçerli.

Konserler, genellikle başvuru aşamasında reddediliyor –ki bahsi geçen de bunlardan biri. Hikâyeyi, 2 Eylül 1989 tarihli Milliyet gazetesinden aktarayım… Onca baskıya rağmen gazetelerin haber yapabildiği, cesur başlıklar atabildiği yıllar bunlar. Odaklanacağımız haberin başlığı, “İnsan hakları şimdi olmaz”. Okuyalım: “27 Ağustos’ta yapılması hedeflenen konser, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu kapsamına girdiği ve ‘müzik icrasından ziyade, belirli bir konuda kamuoyu oluşturmak ve konuyu benimsetmek amacına matuf olduğu’ gerekçesiyle yasaklanmıştı. Bir sanatçı işbirliği olarak gerçekleştirilmek istenen konserin 3 Eylül tarihinde düzenlenmesi için yapılan başvuru da reddedildi. Zuhal Olcay, Deniz Türkali, Mehmet Güreli, Mozaik Grubu, Bulutsuzluk Özlemi, Ezginin Günlüğü, Grup Merhaba, Yeni Türkü, Müjdat Gezen, İlhan İrem, Haluk Bilginer, Atıf Yılmaz, Barış Pirhasan, Cem Karaca, Şahika Tekand, Hale Soygazi, Şahin Kaygun, Serdar Ateşer ve Murathan Mungan, ‘İnsan Hakları Yarın Değil Şimdi’ konserini gerçekleştirmeye kararlı olduklarını açıkladılar.”

Katılımcılar, baskıcı ortama rağmen her dem sesini yükseltenler. Aralarında sonradan bizi hayal kırıklığına uğratan pek yok. Nitekim o dönemde susmamışlar, tepkilerini dile getirmişler. Milliyet’te yayımlanan haberin “tepkiler” kısmında bugün hepimize çok tanıdık gelecek ifadeler var. İlhan İrem, şu cümleleri kurmuş: “Kitabevleri basılıp kitaplar yakılıyor, insan hakları her türlüsünden ihlal ediliyor, doğal çevre sorunsuzca talan ediliyor. Bence Türkiye ve dünyanın büyük bir bölümü gelecek kuşakların utançla anacakları bir dönem yaşıyor. Dünyanın her yerinde sanatçılar insan hakları için mücadele ve konserler veriyorlar. Bunu politik bir olay haline getirmenin anlamı yok. Sanat ve sanatçılar da hiçbir yolla depolitize edilemezler.” Mozaik adına konuşan Ümit Kıvanç, olayı özetlemiş: “İnsan hakları siyasi bir konu değildir, herkesin meselesidir. Konserin amacı bunu vurgulamak.”

Düzenleyenlerin ısrarı, birkaç başarısız girişim sonrasında meyvesini vermiş ve konser yapılabilmiş. 9 Eylül’de gazetelere verilen ilan, bir anlamda zaferi müjdeliyor: “İzin alındı, konser bugün saat 19.00’da Açıkhava Tiyatrosu’nda. Önceden satılan biletler ve gönderilen davetiyeler geçerlidir.”

Dünyaya döneyim ve 1977 yılının 10 Aralık günü Nobel Barış Ödülü’nü kazanan bir örgütün hikâyesini anlatayım. Bu hikâye, bir konserle bizimkine bağlanacak… İlk adımı 1961 yılında Londra’da atılan Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) bugün oldukça etkin bir sivil toplum kuruluşu. Kuruluş amacı, 10 Aralık 1948’de, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun Paris’te yapılan oturumunda kabul edilen İnsan Hakları Beyannamesi ile belirlenmiş her türlü hakkı savunmak. Bunu yaparken, kamuoyu oluşturmak adına farklı etkinlikler yapıyor –ki yukarıda andığım konserin esinlendiği konser dizisi, bunlardan sadece biri.

Bu, Af Örgütü’nün düzenlediği ilk konser serisi değil. Ses getiren konserlerin ilki, 4 Haziran 1986’da California’da başlayan, aynı yılın 15 Haziran günü New Jersey’de biten altı konserlik küçük seri. “A Conspiracy of Hope” adıyla düzenlenen bu konser serisinde U2, Sting, Bryan Adams, Peter Gabriel, Lou Reed, Joan Baez, Neville Brothers gibi isimler sahne almış. Sürprizi, son üç ayağında sahneye çıkan The Police! Sonrasında farklı başlıklarla yinelenen bu konserlere destek büyük: Christopher Reeve’den Michael J. Fox’a, Muhammed Ali’den Robert De Niro’ya pek çok ünlü isim değişik konserlere katılmış. Müzisyen ekibi de giderek büyümüş: Sinead O’Connor, New Kids on the Block, Radiohead, Alannis Morrisette, Shania Twain gibi nice isim, bu konserlerde sahneye çıkmış.

1988 tarihli konser, o güne kadar düzenlenmiş olanların en büyüğü çünkü giderek büyüyen turneler, bu konserle dünyaya taşmış. İnsan Hakları Beyannamesi’nin kabul edilişinin 40. yıldönümü vesilesiyle düzenlenen turne Yunanistan’a kadar gelmiş, Türkiye’yi teğet geçmiş. Sebebi, biraz da memleketin durumu. “Human Rights Now!”, Bruce Springsteen & the E-Street Band, Sting, Peter Gabriel, Tracy Chapman ve Youssou N’Dour’u bir araya getiren bir turne. 2 Eylül’de Wembley Stadyumu’nda başlamış ve finali, 15 Ekim’de Buenos Aires’te River Plate Stayumu’nda yapılmış. Ekip yukarıda saydığım kadar ama her ülkede, farklı konuklar katılmış: Joan Baez, Bono, Zakir Hüseyin, Yorgo Dalaras, Pat Metheny, Intı İllimani ve nicesi…

Bu son konser, yazının başında andığım konseri tetiklemiş ama memleketle alakası bu kadar değil… Af Örgütü’nün Türkiye şubesi, bu konserlerden birinde vücuda gelmiş! Kurucular arasında bulunan Özlem Dalkıran, macerayı, 10 Aralık 2011 tarihli BiaMag yazısında şöyle anlatıyor: “Af Örgütü'nün adını ilk kez 80 darbesinden sonra gazetedeki bir haberde okumuştum. Türkiye'de işkence ve tutuklamalarla ilgili raporundan söz ediyordu. Daha sonra 1986'da Türkiye'ye gelen bir heyete yardım ederken, örgütle ilgili daha fazla bilgi aldım. Özü, insan haklarının korunması için uluslararası dayanışma olarak nitelendirilebilecek bu örgütün bir parçası olmak istiyordum. Tek sorun nasıl ulaşabileceğimdi. Fırsat 1988 yılında karşıma çıktı. Af Örgütü Londra'da bir konser organize etmişti. ‘İnsan Hakları, Şimdi!’ isimli konser İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 40. yılını kutlamak için yapılıyordu. En ucuz uçak biletini alıp konsere gittim ve Af Örgütü standında ‘uluslararası üye’ olarak kaydımı yaptırdım.”

Öncesi de var elbette… Her şey, 1995 yılında, Dalkıran’ın da aralarında bulunduğu yedi kişinin “Uluslararası Af Örgütü Girişim Grubu Başvuru Formu”nu doldurmasıyla başlıyor. Aynı yılın Kasım ayında “aramıza hoş geldiniz” yazılı bin mektup alan ekip, ilk eylemini, o yılın 10 Aralık günü yapıyor: İstiklal Caddesi boydan boya mumlarla donatılıyor ve yoldan geçenlere mum uzatılıyor. Slogan, örgütün amblemine dikkat çekiyor: “Bugün 10 Aralık İnsan Hakları günü. Karanlığı aydınlatmak için sen de bir mum yak!” Mum meselesine birazdan döneceğim ama öncesinde, yedi kişilik ekibin nasıl hızla büyüdüğünü anlatayım: İlerleyen yıllarda Ankara ve İzmir’den katılanlarla birlikte sayı çoğalmış ve 2001 yılında dernekleşme yolunda ilk adım atılmış. Başvuru, Bakanlar Kurulu’na takılmış ama bu “engel” (düzenlenen bir kampanyayla) aşılmış. Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi, 2002’de resmen çalışmaya başlamış. Bu bilgilere, “kardeş kuruluş” sayılan İnsan Hakları Derneği’nin, 1986 yılının 17 Temmuz günü, 98 üyeyle Ankara’da kurulduğu bilgisini de ekleyeyim.

Mum meselesine döneceğimi söylemiştim… Döneyim ve yazıyı sonlandırayım. Uluslararası Af Örgütü’nün kurucusu Peter Benenson, örgütün amblemindeki muma farklı bir anlam katıyor: “Bu mum bizim için yanmıyor. Bu mum hapishanelerden çıkarmayı başaramadığımız, cezaevine götürülürken yolda öldürülen, işkence gören, kaçırılan, kayıp edilenler için yanıyor. Bu mumun amacı bu.” O mumun ışığı, yıllardır önümüzü aydınlatıyor. Bugün, İnsan Hakları Günü. O mum olmasa, nice ihlalin farkına varmayacağız ya da daha doğru bir deyişle, başımıza gelen ihlalleri dünya bilmeyecek. Tam da bunun için o mumu esen rüzgârlardan sakınmak boynumuzun borcu. Onun saçtığı ışık, biraz da geleceğimizin güvencesi çünkü.


Murat Meriç Kimdir?

1972’de doğdu. Çanakkale ve İzmit’te okudu. Ankara’da kimya mühendisliği eğitimi alırken, dinlediği müziğin tarihine merak saldı ve oradan ilerledi. Kendini bildi bileli plak topluyor; okuyor, dinliyor, dinlediklerini yazıyor, sevdiklerini çalıyor. Kedi gibi meraklı. Rakı, roka, bamya, erik seviyor. Çanakkale - İstanbul arasında yaşıyor ama Ankaracı. 1996’da Müzük adlı dergiyi çıkartan ekipten. Sonrasında Roll mürettebatına katıldı. Mürekkep, Birikim, Milliyet Sanat, Virgül, Bant gibi dergilerde yazıları yayınlandı. Yeni Binyıl, Radikal ve BirGün'ün yazarlarındandı. Ankara’da Radyo Arkadaş’ın kuruluşuna katıldı, radyo programları başta TRT, pek çok radyoda yayımlandı; kimi televizyon programlarının danışmanlığını yaptı, metnini yazdı. 2002 - 2003 yıllarında TRT için Kırkbeşlik adlı televizyon programını hazırladı ve sundu. Kalan Müzik için bir Tülay German albümü (Burçak Tarlası 64 – 87, 2001) derledi, pek çok albüme yazar ve danışman olarak katkıda bulundu. Pop Dedik / Türkçe Sözlü Hafif Batı Müziği (İletişim Yayınları, 2006), 100 Şarkıda Memleket Tarihi (Ağaçkakan Yayınları, 2016), Yerli Müzik (bi'bak Berlin, 2018) ve Hayat Dudaklarda Mey / Memleketin Anason Kokan Şarkıları (Anason İşleri Kitapları, 2019) adlı dört kitabı, üzerinde çalıştığı pek çok projesi var. Üniversitelerde ve kültür merkezlerinde müzik tarihi üzerine seminerler verdi, veriyor. Düzenli olarak Gazete Duvar'da, arada bir Kafa’da yazıyor; Açık Radyo için hazırladığı Harici Bellek başlıklı program salı günleri 19.30'da yayımlanıyor.