YAZARLAR

Bir 'vahşi kadın' hikâyesi Niobe

Kadının, iktidarın arzu ettiği matemden sarfı nazar ettiği her hal en şedit eylemlerle cezalandırılır. Bu bapta Zeus’un Niobe’yi taşa çevirmesi, kendi varoluşları adına ölümü yüceltenlerin kendilerine karşı çıkanlara reva gördükleri tavrın en saltık ifadesidir. Niobe’nin dramı, iktidarlar nezdinde kadına biçilen rolün ve bu role itirazın bedellerinin hikâyesidir.

Kadını nefretin hedefi kılan hayatla kurduğu kurucu bağ nedeniyledir. Her sıkıntılı, eziyetli halde yeniden ve yeniden hayatı seçen kadın ürkütücüdür. Kederle, acıyla baş etmenin, ona direnmenin her hali iktidar dizgesini kesintiye uğratır, onda çatlaklar yaratır. Üstüne üstlük hâkim hukuksal ve ahlâkî denklemin öğelerini değiştirmenin imkânını sezinletir usulca. Keder kaderine razı olmanın en makbûl ifadesi olarak hâkimiyetin önemli payandalarındandır çünkü. İşte belki de bu nedenle matem en çok kadınlara yaraşan bir edim olarak görülür.

Ancak, kadına yakıştırılan matemin anlamı, çıkarlarını onu atalet içinde zaptu rapt altında tutmada görenlerinkini aşan bir yan taşır. Kadının mateminde iktidarlarını biteviye ölümü duyumsatarak var etme peşinde olanlara bir karşı çıkış vardır, sürekli gözlerden ırak tutulmaya, üstü çizilmeye çalışılan. Onlara ve edimlerine bir ilenmedir çünkü matem. Doğurduğunun iktidardakilerin kutsallık halesiyle donattıkları o ‘vatan’ denilene kurban edilişine veryansın etmedir. Matem içre o ağıtlar, onların düzenlerinin, hukuklarının ifadesinden başka bir şey olmayan şiddet tekeline, öldürme tekeline itiraz çığlığıdır, yoksa biyolojik varlığı sürdürme gayretinin hesabına yazılacak bir yeisin ifadesi değil. Kadının matemindeki özgüllük, kendinde, o büyük filozofun, Hegel’in ona layık gördüğü “topluluk yaşamının ilksiz-sonsuz ironisi” olma halinin olumsuzlanmasını taşır aslında. Tam da bu nedenle onun hayatla kurduğu kurucu bağ idealleştirilir görünüp silikleştirilmeye, o bağın üstü çizilmeye çalışılır. Kadına atfedilen her kutsallık vasfı, onun iktidarın dümen suyunda kalması için bir mistifikasyondan başka bir anlam taşımaz.

Kadının, iktidarın arzu ettiği matemden sarfı nazar ettiği her hal en şedit eylemlerle cezalandırılır. Bu bapta Zeus’un Niobe’yi taşa çevirmesi, kendi varoluşları adına ölümü yüceltenlerin kendilerine karşı çıkanlara reva gördükleri tavrın en saltık ifadesidir. Niobe’nin dramı, iktidarlar nezdinde kadına biçilen rolün ve bu role itirazın bedellerinin hikâyesidir.

Niobe’nin dramının çok çocuklu olmasından kaynaklandığını söyler bize Homeros. Tantalos kralının kızıdır Niobe, Sipylos dağının eteklerinde doğmuştur. Thebai kralı Amphion ile evlenmiş ve altısı kız, altısı oğlan on iki çocuk doğurmuştur. Mitos bize çocuklarıyla övündüğünü ve tanrıça Leto ile aşık attığını, kibre düştüğünü anlatır. Kibir yaftası, iktidarların kendilerine itirazları savuşturmanın en makbul gerekçelerindendir, meşruiyetin manivelalarındandır çoğu kereler. Kibir ne de olsa mahşerin atlılarından sayılan duygulanımlardandır. Kim, hangi eylemi, kim için kibir olarak nitelendirmektedir? Bu soruları sormadan, bunların incelikli cevaplarının peşine düşmeden bir hali kibre yormada acele etmemek gerekir.

Mitosa göre Niobe’nin ‘kibrinden incinen’ Leto’nun çocukları Apollon ve Artemis’tir; ama belli ki asıl olarak onların şahsında incinen iktidardır. Düzenin bekçilerine evlat vermiş ananın çocukları olarak böylesi bir hareketi kabul etmeleri mümkün değildir. Aksi varlıklarının inkârı demek olacaktır. Ve cezası hemen verilmelidir. Niobe’nin erkek çocuklarını Apollon, kız çocuklarını Artemis öldürür. Hatırlatmak gerekir ki Apollon yayıyla, Artemis ise okuyla savaşın timsalidir, yöneticiliği simgelerler. Onlardan gelen ölümlerin “tatlı bir ölüm” olduğu hatırlatılır bize mitoslarda. Nasıl tatlı olmasın, ölüm iktidardan gelmiştir, öldürülen iktidara verilen kurbandır! Aksi takdirde biyolojik varlığa gerilemekten, hiçleşmekten başka bir anlamı olmayacaktır ölümün!

Çocuklarını yitiren Niobe mateminden, gözyaşı dökmekten bitap düşmüştür. Çocuklarını gömecek takati bile yoktur. Ölülerini onuncu gününde Olympos’un tanrıları gömer. Zeus’u kızdırır Niobe’nin bu hali. “Tatlı bir ölüm” olarak görmemektedir besbelli çocuklarının ölümünü. Nasıl görebilir ki? İktidarın şanı için yetiştirmemiştir ki canlarını, ama gel gör ki onun için yitirmiştir onları.

Çocuklarıyla övünmek suç değildir Niobe’nin gözünde, ancak düzenin sahipleri için kabul edilir değildir bu. Övünecekse düzene hayırlı evlatlar yetiştirdiği için övünmelidir. Tanrılarla tanrıçalarla aşık atmak da ne demek? Yaptığı basit bir ihlâle karşılık gelmez. Zaferi halinde bir başka düzeni kurma ihtimalini taşır edimi. Mevcudu alaşağı etme, bir başka hukuku tesis etmenin tehlikesine işaret eder çünkü. Ve buna hiçbir koşulda izin verilemez.

Ancak Zeus’u küplere bindiren bundan daha fazlasıdır. İktidar katında suçunu ve cezasını arttıran bir şey daha yapmıştır Niobe. Öldürülen çocuklarını gömmeyip kanlar içinde ortada bırakmıştır. Bununla da kalmamış, açlığını hissetmiştir ve aklına yemek gelmiştir Niobe’nin. Bu nasıl matemdir? Çocuklarını yitiren bir kadına yakışır mı açlığını hissetmek, hayatın çağrısına yenik düşmek? Madem hayata yeniden bağlanmanın yolunu seçmiştir, o zaman hayattan ilelebet sürülmelidir. Ama basit olmamalıdır ölümü. İktidara karşı çıkanlara da ibret olsun, sonlarının ne olacağını hiç unutmasınlar diye Niobe’yi göz oyuklarından su sızan kapkara pürtüklü bir taşa çevirir Zeus.

Niobe’nin eylemi, dedik ya bir ihlâl değildir, mevcut hukuka müdahaledir. Bu nedenle en büyük suçu işlemiştir Niobe ve karşılığı da ölçüsüz olmalıdır. Kendisine bellettirilmeye çalışılan ve rıza göstermesi beklenen ‘kader’e itirazdır çünkü. Çeşitli stratejilerle unutturulmaya çalışılan “ana hukuku”na çağrı çıkaran bir eylemdir. Mevcudun denklemine çomak sokmaktır. Ama, ne kadar unutturulmaya çalışılırsa çalışılsın onun ve diğer pek çok kadının eyleminde dile gelen bir hikâyede, bir ağıdın ezgisinde, bir şiirin dizelerinde parıldamaya devam edecektir. Ve parıltının kendisine kurtla karşılaşmaktan korkmayan, “eğer dışarı çıkıp ormana gitmezseniz asla bir şey olmaz ve hayatınız da hiçbir zaman başlamaz” diyen “Vahşi Kadın”ın nidaları eşlik etmektedir.


Zeliha Etöz Kimdir?

İzmir Karşıyaka’da doğdu. Ege Üniversitesi’nde Sosyoloji okudu. ODTÜ’de yine aynı alanda yüksek lisansını tamamladı. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Siyaset Bilimi doktorasına başladıktan sonra, aynı fakültede Sosyoloji kürsüsünde asistan olarak çalışmaya başladı. Biraz yazı çizi, konferans işiyle çokça ders verip sınırlı sayıda tez yönettiği görevinden profesör kadrosundayken 7 Şubat 2016’da yayımlanan 686 sayılı KHK ile atıldı. Şimdi ‘Gazete Duvar’ın dibinde haftalık yazılar yazmaya çalışıyor.