YAZARLAR

Ebru Gündeş’in makûs talihi

2001 yılında verdiği röportajda dünya görüşünü “Benim hayalim herkesin eşit olması, bende olanın herkeste olması. Ama bunun şu andaki sistemde olabileceğine inanmıyorum... İnsanlar duvarları her gün kalınlaştırıyor. Zenginler sitelere taşınıyor, kapılarına güvenlik koyuyorlar. Ama bir gün o benim geldiğim varoşlardaki insanlar inecekler aşağıya” sözleriyle açıklayan Ebru için ne uzun bir yol. Nereden nereye?

Yetenek çok özel bir şey. Olmadı mı, müzik endüstrisi sizi ne kadar cilalarsa cilalasın, tutmuyor. Arkanızdaki menajerler, yapımcılar, reklamcılar ordusu her ne yaparsa yapsın, bir süre sonra sabun köpüğü gibi sönüp gidiyorsunuz. Olduğu zaman da yetenek, eğer alkol, uyuşturucu, kumar bağımlılığıyla pisipisine heba edilmezse -biraz da şansın rast gitmesiyle- bir peri masalının peşine takıp en yükseğe kadar çıkarabiliyor insanı. Ebru Gündeş, olağanüstü sesiyle bugün bulunduğu yeri kuşkusuz hakkıyla elde edenlerden. Hikâyesi malum. Ufak tefek, 16 yaşlarındaki tekstil işçisi bir genç kadın, sesiyle ve emeğiyle şöhret basamaklarını kısa sürede tırmanıyor. Önce pamuk prenses elbiseleriyle görüyoruz ekranlarda. Sanki hayranı olan milyonlarca genç kızın hayallerini süsleyen bir peri masalından çıkmış gibi. Geç kalmış çocukluk düşlerinin peşinde giden, kocaman sesli bir çocuk… Sonra değişiyor, büyüyor, olgunlaşıyor. Henüz 16 yaşındayken başından başarısız bir evlilik geçmiş. 2002 yılında bu sefer avukatı Ömer Durak’la kısa süreli bir evlilik yaşıyor. Magazin haberlerinden anladığımız, fırtınalı ilişkiler ve kalp kırıklıklarının ardından, nihayet mutluluğu İranlı Azeri işadamı Reza Zarrab’la buluyor.

2013 yılının aralık ayında O Ses Türkiye’nin jüri koltuğundayken rüşvet ve yolsuzluk tapeleri nedeniyle kısa bir tutukluluk yaşayan eşini gözyaşları içinde, “Biz çok severek evlendik. Birbirimize iyi günde kötü günde beraber olacağız diyerek söz verdik. Evet bir karanlıktan geçiyoruz. Bildiğim bir şey var ki her gecenin bir sabahı var. İçim kan ağlıyor.” diyerek savunuyor. Neyse ki o karanlık kısa sürüyor. Reza serbest bırakılıyor ve her ne kadar tapelerde yalnızca yolsuzluk değil, kendisi ve bir bakan için yaptığı fuhuş pazarlığı ile de yer alsa da, onu çok seven eşine ve kızına kavuşuyor. Böyle kötü günlerinde kendisini terk etmeyen karısına duyduğu minnetten midir bilinmez, Reza Ebru’yu hediyelere boğuyor. Öyle ki eşinin kendisine aldığı hediyelerin konuşulmasından bunalan Ebru, “Reza bana Mars’ı da alacak” deyiveriyor.

Tam her şey yoluna girdi, Ebru’nun makûs talihi döndü, artık sadece işte değil, aşkta da kazanan o diyeceğiz, bir anda beklenmedik bir gelişme oluyor. Ebru ve Reza çifti, Mart 2016’da kızlarını Miami’ye Disneyland’e götürmeye karar veriyorlar. Niyet çok anlaşılır. O tarihte 5 yaşlarında olan kız çocuklarının isteğini yerine getirmek, şan, şöhret, para, yalılar, yatlar, özel uçaklar ve milyonluk tablolar dâhil hayattan bekledikleri her şeyi elde etmiş bir çift için en doğal şey. Ne var ki, niyet doğru ancak adres yanlış. Zira Disneyland Miami’de değil Los Angeles’da, yani tam 4374 kilometre ötede. Ancak muhtemelen kastettikleri Miami’deki Disneyworld. Dahası, Habertürk’ten Sevilay Yılman’ın yazdığına göre, Zarrab’ın avukatı Şeyda Yıldırım’ın gitmemesi yönündeki uyarılarına rağmen Reza, Ebru’nun çok ısrar ettiğini, kızına ve eşine söz verdiğini ve onları kırmasının mümkün olmadığını söyleyerek çıkıyor bu yolculuğa. En iyi senaryoyla saf ve temiz işadamı, iyi aile babası Reza, kızının ve eşinin ısrarlarına dayanamayarak bir tür “bile bile lades” durumuna razı geliyor. Reza’nın Amerika’ya bir anlaşma sonucunda gitmiş olduğu ihtimali ise Miami’de tutuklandığından bu yana en çok konuşulan senaryo. Diğer yandan, daha birkaç hafta önce uğruna ABD’ye nota verilen hayırsever işadamlığından ve iyi aile babalığından göz açıp kapayıncaya kadar casus ve vatan hainliği mertebesine geçiş yapan Reza’nın ne işler peşinde olduğunu Ebru Gündeş’in de bildiğini öğreniyoruz. Meğerse Ebru, 2013’te tutuklandığında uğruna ekranlarda gözyaşı döktüğü ve günlerce kendine gelemediği kocası hakkında hükümeti uyarmış. Basında, Reza’nın Türkiye’deki mal varlığına el konulduğu haberiyle birlikte servis edilen haberlerde, Erdoğan çifti ve Gündeş’in birlikte çekilmiş fotoğrafları eşliğinde 2016 yılında Ebru’nun Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yakın çevresine “Eşimin ABD’ye gidişi sıradan bir olay değil. Türkiye’ye zarar verecek bir tutum içine girebilir” dediği aktarılıyor. Nihayetinde, bu hizmetinin karşılığı olarak olsa gerek, yapmış olduğu evlilik öncesi sözleşme gerekçe gösterilerek Ebru Gündeş’in mal varlığına dokunulmuyor.

Boşanma kararı aldığı belirtilen Ebru’nun evliliği, bu sefer kalp kırıklığından değil, 50 milyon euroların telaffuz edildiği rüşvet, yolsuzluk skandalları, dolandırıcılık, kara para aklama ve casusluk suçlamalarının gölgesinde son buluyor. 2001 yılında Ahmet Tulgar’a verdiği röportajda dünya görüşünü “Benim hayalim herkesin eşit olması, bende olanın herkeste olması. Ama bunun şu andaki sistemde olabileceğine inanmıyorum... İnsanlar duvarları her gün kalınlaştırıyor. Zenginler sitelere taşınıyor, kapılarına güvenlik koyuyorlar. Ama bir gün o benim geldiğim varoşlardaki insanlar inecekler aşağıya. Çünkü açlar.” sözleriyle açıklayan Ebru için ne uzun bir yol. Nereden nereye?


Ülkü Doğanay Kimdir?

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. ODTÜ’te siyaset bilimi alanında yüksek lisans ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yine aynı alanda doktora yaptı. Doktora çalışmaları sırasında bir yıl süreyle Paris II Üniversitesi Fransız Basın Enstitüsü’nde bulundu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler Bölümü'nde öğretim üyesi iken kamuoyunda “barış bildirisi” olarak bilinen “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiriyi imzalaması nedeniyle 686 sayılı KHK ile ihraç edildi. 'Demokratik Usuller Üzerine Yeniden Düşünmek' isimli kitabının yanı sıra Eser Köker’le birlikte kaleme aldığı 'Irkçı Değilim Ama…Yazılı Basında Irkçı-Ayrımcı Söylemler' ve Halise Karaaslan Şanlı ve İnan Özdemir Taştan’la birlikte kaleme aldığı 'Seçimlik Demokrasi' isimli kitapları yayınlandı. Ayrıca siyasal iletişim, demokrasi kuramları, ırkçı ve ayrımcı söylemler konularında uluslararası ve ulusal dergi ve kitaplarda çok sayıda makalesi basıldı. İmge Kitabevi Yayınları’nda editörlük yaptığı beş yıl boyunca çok sayıda kitabın editörlüğünü üstlendi ve Türkçeye kazandırılmasına katkıda bulundu. Ülkü Çadırcı adıyla yayınladığı çocuk kitapları ve Gökhan Tok’la birlikte kaleme aldığı 'Teneke Kaplı İvan' isimli bir çocuk romanı da bulunmakta.