YAZARLAR

Türkiye'de 137 sığınma evi var, en az 8 bin olmalı

Seksen milyonluk ülkede, kadınları eril şiddete karşı koruduğumuzu söyleyebilmek için 8000 (sekiz bin) sığınma evi olmalı, Gürsel Tekin’in soru önergesine Bakan Kaya tarafından verilen cevaba göre ülkedeki sığınma evi sayısı sadece 137 (yüz otuz yedi). Bu sayı şiddet mağduru kadınları çaresiz ve kimsesiz bırakmanın itirafı.

Eril şiddetle mücadelenin olmazsa olmazı kadın sığınma evi. Uzun yıllar sistematik şiddet görmüş, çocukları da bu şiddetin tanıklığıyla büyümüş nice kadın “gidecek yerim olsa çekmezdim” der. Gidecek yeri olmayan kadın öyle çok ki.

Maddi imkansızlıklar, aile desteğinden yoksunluk başta gelen çaresizliklerden. Üstüne toplum baskısı, gelenekler ve çocuklarından ayrı düşme endişesi eklendiğinde eril şiddet mağduru kadın, ne yapsın? Kadının çaresizliğinden güç devşirip pervasızlığını arttıran erkek şiddeti nasıl durdurulsun?

Kuşatılmışlık duygusuyla şiddete mahkum yaşayan kadınların desteğe ihtiyacı var. Aynı kuşatılmışlık duygusunu şiddet failine yaşatarak, onu çaresiz bırakarak eril şiddetle mücadele edildiği söylenebilir. Çarpık erkeklik algısını dönüştürmenin yolu şiddeti kendine hak gören erkeklere kuşatılmışlık duygusu yaşatacak çok yönlü önlemler alınmasından geçer. Ki bunlardan biri şiddet failine verilen uzaklaştırma kararı diğeri ise kadın sığınma evleri. Ulaşılabilir, erişilebilir, ihtiyacı karşılayabilir sayı ve kapasitede sığınma evi, eril şiddete geri adım attırabilmenin çarelerinden.

Hem şiddet mağduru kadınların gidecek yerinin olması hem şiddet uygulayan erkeklerin gidecek evinin olmaması gerek. Ancak böylesi çift yönlü önlemler eril şiddete kuşatılmışlık hissi yaşatır. Ekonomik yönden hayatını sürdürüp, çocuklarına bakabilecek olan kadınları, şiddet faili erkekten koruyacak tedbirlerden, uzaklaştırma kararı. Ancak ekonomik sıkıntılarla birlikte aile desteğinden de yoksun olanlar içinse şiddet faili erkeklerin ulaşamayacağı güvenli evler, kadın sığınma evleri olmalı ki kadınlar kendilerini kimsesiz ve çaresiz hissetmesinler.

Mevcut kanuna göre nüfusu elli bine ulaşan yerlerde sığınma evi olmak zorunda. Kanun uygulanmış olsa kabaca bir hesapla ülkemizde en az 1600 (bin altı yüz) sığınma evi olurdu. Uluslararası kriterlere göre ise on bin nüfus ölçü alınmalı sığınma evi açılması için. Seksen milyonluk ülkede, kadınları eril şiddete karşı koruduğumuzu söyleyebilmek için 8000 (sekiz bin) sığınma evi olmalı, eril şiddetle mücadelenin gerçekleşmesi için. Şiddetin sonlanması bile değil şiddetle mücadelenin gerçekten yapılıyor olduğunu söylemek için gereken sığınma evi sayısı sekiz bin. Peki bizde kaç sığınma evi var?

Gürsel Tekin’in soru önergesine Bakan Kaya tarafından verilen cevaba göre ülkedeki sığınma evi sayısı sadece yüz otuz yedi. Ağustos 2016 itibariyle bakanlığa bağlı 101, belediyelere ait 32 ve sivil toplum kuruluşlarının yürüttüğü 4 sığınma eviyle toplam sayı 137. Bu sayı şiddet mağduru kadınları çaresiz ve kimsesiz bırakmanın itirafı.

Bir iktidar ki “kimsesizlerin kimi olmak, çaresizlere çare sunmak” iddiasını dilinden düşürmez ama şiddet gören kadınlara çare sunmaya da yanaşmaz. Evet İstanbul Sözleşmesi de bu iktidar döneminde imzalandı. 6284 de bu iktidar eliyle hazırlandı. Ancak ilk imzacı ülke olduğumuz İstanbul Sözleşmesini de sözleşmeye büyük ölçüde uyumlu kanunu da layıkıyla uygulamayan yine aynı iktidar.

Sayısı ancak 49’a ulaşan Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM) ile sığınma evi sayısının yıllardır yükselmeyişi; hizmet kalite ve kapasitesiyle çalışma usul ve esaslarının kanunun öngördüğü niteliklerden hayli geride kalışı, kanunun uygulanmadığının en açık kanıtı. Neden uygulanmaz kanun, neden açılmaz sığınma evi?

Nedeni iktidar çevrelerinde sığınma evini genel ev zanneden ya da öyle zannedilmesini isteyenlerin çokluğu. Belediyeler ve hatta bakanlık içindeki pek çok yetkili ve daha kötüsü mevcut sığınma evlerindeki görevlilerin kimisi bile şiddetsiz yaşam umuduyla sığınmış kadınları, fuhuş ile ilişkilendirmekte.

Baba, koca, sevgili şiddetinden, ev içi şiddetten kurtulabilmek için evinden ayrılmış olmayı, fuhuşa sürüklenmekle eş değer gören anlayış sadece çarpık erkeklik algısını sürdürmeye hizmet ediyor. Şiddet uygulayanı değil şiddetsiz yaşama isteğini ahlaki zaaf olarak görüp gösteren çarpık erkeklik algısının bu kudretine teslim olmamalı yönetim. Kaldı ki fuhuş sektöründe de aynı şiddet ve hayati tehlike çok yaygın ve devlet, kanunlar herkesi, tüm kadınları korumak ve sığınma evinde hizmet vermek zorunda.

Eril şiddete hayır demeyi, ahlaki sorun olarak görüp gösteren zihniyet, 25 Kasımlarda slogan üretmekten başka bir mücadele gerçekleştirmiyor, eril şiddete karşı. Neymiş efendim “kadına şiddet insanlığa ihanet”miş. Bu seneki ‘mucizevi’ sloganları, iktidar çevrelerinin diline pelesenk oldu. İcraat makamı olduğunu unutarak sloganlarla mücadele etmek değil sizin işiniz. Siz söylem üretmek yerine eylem geliştirmelisiniz. Ve bilmelisiniz insanlığa ihanet dediğiniz zaman o eril şiddetin gerilemeyeceğini. Kadınların, kız çocuklarının şiddetsiz onurlu yaşam hakkını güçlendirecek politikalar üretin. Ya da daha iyisi bilinen önlemleri gerçekten uygulayın. İnsanlığa ihanet derken samimiyseniz ihanet olan o eylemin adını dosdoğru eril şiddet olarak isimlendirin. Eril şiddete bahane üreterek mazur görme sonucunu getirdiğini bile fark etmeyen bir garip ana muhalefet lideriyle polemik yarışına girerek veya dünyada da çok var savunmasıyla gaflete düşerek eril şiddetle mücadele edilemediğini artık öğrenmiş olmalısınız. Samimiyseniz insanlığa ihanet eden eril şiddet faillerini engelleyecek en önemli mekanizmalardan olan sığınma evlerinin sayısını sekiz bine çıkarıp, kalitesini yükseltip, kapasitesini geliştirin.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.