YAZARLAR

Kürt düğümü

Suriye süreci “evdeki hesabın her zaman tutmadığını” gösterdi. Son on yıldır bölgede elde edilen tek “başarı” IKBY referandumu sonrasında oldu, o da Türkiye istediği için değil diğer aktörler istediği için. Kürt düğümü iktidarı daha da zorlayacak bir sürece giriyor. IKBY’de yaşanan referandum Irak’ta şimdilik gerilimin boşalmasını sağladı ama Suriye’de Kürt başlığı altında gerilim ilgili aktörler ve en çok da Türkiye açısından artıyor.

Türkiye Rusya ve İran dışişleri bakanları arasında Antalya’da yapılan toplantıdan “siyasi uzlaşı” klasik açıklamasıyla yetinildi.

Uzlaşı açıklamasını yapan Lavrov’un “liderlere sunacağız, son karar onların” ifadesi henüz tam bir uzlaşının olmadığını ve zirve öncesinde Rusya’nın nabız yokladığını, daha açık ifade ile Türkiye’nin “Kürt itirazı” konusunda ısrarının devam edip etmediğini görmek istediğini düşündürüyor.

Bugün gelinen noktayı daha iyi tarif edebilmek için filmi biraz geriye sarıp tekrara girelim:

Rusya Ortadoğu’daki tek müttefikinin kaybetmesine göz yummadı, eğer Suriye kaybetseydi Sıra İran ve kendisine gelecekti. 2015’teki fiili müdahalesiyle savaşın seyrini değiştirdikten sonra artık Tahran ve Şam ile koordinasyon halinde sahadaki en önemli belirleyici konumunda.

İran Suriye’nin yenilmesi halinde “zincirleme reaksiyonun” kendisine kadar varacağını biliyordu. İran da “ön cepheye” desteğini esirgemedi ve Hizbullah – Suriye – İran – Rusya hattı Suriye’deki yıkıma rağmen saldırıyı püskürtmekle kalmadılar, sahada üstünlüğü büyük oranda ele geçirdiler.

Şimdilerde siyasi çözüme razı olan ve ABD ile birlikte Esad’ı devirmek için yaratılan kaosa elinden gelen katkıyı esirgemeyen Türkiye, 2012’den itibaren iki cepheli bir savaş yürüttü. Esad’a karşı kaybetti ama Kürtler ile olan mücadelesi sürüyor. Kürtler olmasa Suriye’nin toprak bütünlüğü iktidarın umurunda değil aslında, şimdilerde toprak bütünlüğüne yapılan vurgunun Türkçesi şu: Kürtler Suriye’de adı ne olursa olsun herhangi bir oluşuma gitmesin.

Putin ve Trump’ın Suriye’de siyasi çözüm için uzlaştıklarını açıklamaları Antalya’da kurulan masada bir dördüncünün, yani ABD’nin olduğu anlamına da geliyor.

Gündemde artık Esad’ın geleceği, diğer örgütlerin ya da “muhaliflerin” durumu değil Kürtler var. Muhalifler konusu çoktan çözüldü zaten. Silahı bırakan devlet otoritesini kabul etmiş olarak sürece katılacak, bırakmayan ise terör örgütü olarak tanımlanmaya devam edecek ve zaman içinde elimine edilecek.

Sonuç itibari ile -büyük hasar almış olsalar da- dalgalı suları geçen Suriye ve müttefikleri ile karşı tarafta yer alan ABD ve zorunlulukların taraf değiştirmesine neden olduğu Türkiye’nin önünde tek başlık var: Kürtler.

Türkiye ABD ve Rusya’nın siyasi çözümde anlaştıklarını açıklamaları sonrası tepkiliydi. Ne oldu da Erdoğan’ın Putin ile görüşmesi ve Antalya toplantısından sonra olumlu açıklamalar yapıldı? Bir tarafın ısrarlarından vazgeçmiş olması gerekiyor.

ABD Suriye’deki tek müttefiki Kürtlerin kazanımları üzerinden sadece Suriye’de değil Ortadoğu’da kalıcı olmak ve bir yandan müttefikini korumak, daha geniş çerçevede ise bölgedeki “direniş” hakimiyetini kırmak istiyor.

Dolayısıyla ısrardan vazgeçen tarafın İran olması mümkün değil. Zira böyle bir durumda kader ortağı Suriye’den ve Suriye’deki varlığından vazgeçmekle kalmaz “direniş ekseni” ve kendi sonunu da hazırlamış olur.

Suriye açısından bakıldığında durum daha da kritik. Zira bahse konu topraklar kendi toprakları ve ABD’nin bu topraklarda bulunmasına tahammülü yok. Şam, ABD kontrolünde bir Kürt kazanımına izin vermesi halinde bu savaştan “yenik çıkmış” olacağının farkında.

Suriye’deki savaşın bize gösterdiği bir gerçek şu: Rusya (ve Çin), İran ve Suriye bu savaşta uzun soluklu bir strateji yürüttüler ve yine uzun vadede ABD’nin Suriye’de doğrudan ya da Kürtler vasıtası ile dolaylı olarak varlığına izin vermemeye çalışacaklar.

Rusya’nın Astana sürecinin daha başında Kürt motifli bir anayasa önermesinin, daha sonra defalarca “Kürtlerin de masada olması gerektiğini” belirtmesinin ardında yatan neden de bu.

Ama her girişiminde ABD’li ya da ABD’siz bir Kürt oluşumuna karşı olan Türkiye engeli ile karşılaşmakla kalmadı, ABD’den kopup kendisine yanaşmaya başlayan Erdoğan’ı küstürmemek için Kürtleri de ihmal edince boşluk ABD tarafından dolduruldu.

Bu “hatasını” telafi etmeye çalışan Rusya bundan sonrası için Kürtleri “çatışmasız” bir şekilde kazanmanın yolunu arayacak ve muhtemelen Türkiye de buna razı. ABD ve Rusya’nın Kürtler konusunda uzlaşmış olmaları düşük ihtimal bu nedenle ABD – Türkiye, İran, Rusya kapışması devam edecek demektir.

Zaten savaşın ortasında ve duruşları belli olan Rusya, İran ve Suriye’nin savrulmasını gerektirecek bir durum yok. Ama Putin – Ruhani – Erdoğan buluşmasından çıkacak sonuç bundan sonrası için sadece Kürt başlığı altında değil ABD ile ilişkiler açısından da Türkiye’nin yolunu daha da belirginleştirebilir.

Türkiye Kürt başlığı altında şimdilik Irak’ta istediği sonucu aldı. Irak tarafı “daha kolaydı.” Bir şekilde karşısında pazarlık yapan aktörler ve ABD gibi yatırımcılar yoktu. Ama Suriye Kürtleri (bölgesi) için aynı durum geçerli değil. Fırat Kalkanı, Cerablus ve sonrasında hakim olunan yerler iki kantonun birleşmesinin önlenmesi dışında bir “başarı” getirmedi. Ama bu da nicel bir başarı sayılır, Kürt meselesinde Türkiye açısından niteliği değiştirecek bir kazanım olmadı.

Üstelik bu kez Türkiye’nin önünde bizatihi Kürtler, ABD, topraklarına gireceği için Suriye, Suriye’nin hassasiyetlerini göz ardı edemeyecek Rusya ve İran var.

Yani yukarıda çerçevelendirmeye çalıştığımız gibi “Kürt savaşı” diğer savaşlar gibi olmayacak, kazancı da kaybı da büyük olacak.

Türkiye bunca zamandır bir yere konuşlanabilmiş değil. Bu durum en çok Rusya ve İran’ın işine yarıyor. Yanlarına aldıkları bir Türkiye sadece Suriye özelinde değil ABD ile tarihsel mücadelelerinde de kazanım.

Peki Erdoğan kazanç – kayıp hesabını iyi yaptı mı? Rusya devlet başkanı Putin’in yardımcısının Yuri Uşakov’un Kürtlerin masaya davet edilip edilmeyeceği konusunun netleşmediğini belirtmesi “dost acı söyler”e hazırlık gibi duruyor. Diğer yandan Türkiye ile gerilim yaşayan ABD elindeki enstrümanların sayısını arttırmaya çalışacaktır.

Suriye süreci “evdeki hesabın her zaman tutmadığını” gösterdi. Son on yıldır bölgede elde edilen tek “başarı” IKBY referandumu sonrasında oldu, o da Türkiye istediği için değil diğer aktörler istediği için.

Kürt düğümü iktidarı daha da zorlayacak bir sürece giriyor. IKBY’de yaşanan referandum Irak’ta şimdilik gerilimin boşalmasını sağladı ama Suriye’de Kürt başlığı altında gerilim ilgili aktörler ve en çok da Türkiye açısından artıyor.


Musa Özuğurlu Kimdir?

Gazeteci. Mesleğe 1994 yılında başladı. Çok sayıda radyo ve TV kanalının haber merkezlerinde editörlük, muhabirlik, program sunuculuğu yaptı. 2010 yılında TRT Türk’ün Suriye temsilcisi olarak çalışmaya başladı. Suriye’de 2011’de başlayan süreci 2016 yılına kadar yerinde takip eden az sayıda yabancı gazeteciden biridir. Alanı Suriye başta olmak üzere Ortadoğu. Serbest gazeteci olarak çalışmaktadır.