YAZARLAR

'Slimfit' devlet

Devlet ne? Devlet (sözde) biziz. Bizim hizmet almak için şiddet tekelini devrettiğimiz ortak aygıtımız. Onun için bu ülkede önceliğimiz sosyal devlet değil, “slimfit” etkin devlet olmalı. Devlet değil cumhuriyet olmalı. Milliyetçilik değil (zorunlu değilse de) yurtseverlik olmalı. “Ama onlar da” demeden hukuk devleti olmalı. Gelenek, göreneklerimiz demeden kayıtsız, şartsız ifade özgürlüğü olmalı. Aşırıya kaçtı demeden kamu düzeninin tümden dinden ayrıştırılması anlamında laiklik olmalı.

Nasıl bir devlet istiyoruz? Benim yaklaşımım BBC Top Gear’in eski Jeremy Clarkson’lu bölümlerinin birinde konu edilen Ariel Atom çizgisi. “Aracımızın” dört tekerleği, bir direksiyonu, bir de motoru var. Başka da bir numarası yok. Müzik seti dahi yok. Bildiğiniz 1600cc Honda Civic (ama TypeR yani o kadar da değil) motorundan kompresörle (“supercharged”) 300 beygir güç elde ediyor. Sıfırdan yüzü 2.9 saniyede görüyor. Şasinin kendi, aracın iskeleti. Kaporta yok zaten. İngiltere Somerset’te toplam yedi (beş değil yedi babayiğit) çalışanı olan bir işletmede üretiliyor.

Fabrika çıkışı fiyatı kabaca bugünkü kurdan yuvarlak hesap 150 bin TL. Alacağınız performans değme Ferrari’yi aratmayacak düzeyde. Demek ki buraya getirsek haydi ikiyle çarpalım 300 bin TL olacak. Ferrari’nin onda biri. Aynı şey mi? Değil. Hatta alakası yok, kabul. Ama çıkış yeri ve yönelim doğru. Ürün kalitesi de ortada. Ödediğiniz her kuruşun karşılığını fazlasıyla alıyorsunuz. Direksiyonuna oturduğunuzda da size tam hakimiyet ve üzerine tam tatmin sağlıyor. Hiçbir fazlalığa yer yok. Otomobil nedir? Dört tekerlek, bir motor, bir direksiyon, iki koltuk. Bu da o işte. Trafiğe çıkacak tüm donanıma da sahip, eksiği yok. Fazlası da.

Biz ise devletin aklından, derinlerinden, kerimliğinden konuşuyoruz. Cumhuriyeti savunuyorum diyenler de devlet denince susuyor. Sosyal devlet isteyenler haklı taleplerinin mevcut koşullarda Ankara’daki heyulayı nasıl daha da devleştireceğini sorgulamak istemiyor. Yönetenle yönetilen arasındaki mesafeyi kısaltalım deseniz, bölücü müsün yanıtı alıyorsunuz. Savunma harcamamız hangi ulusal stratejiye göre, nerede belirleniyor deseniz, sana ne deniyor. Hem sırtımda sürekli artan vergi yükü var hem çocuğuma istediğim eğitimi alamıyorum diyorsunuz, cevap sen Müslüman değil misin. Devlet bol, kural yok. Balon şiştikçe şişiyor, hava yastığı gibi oturduğumuz yerde bizi boğuyor.

Paris’te 130 kişinin öldürüldüğü Bataclan ve St.Denis saldırılarının yıl dönümünde anma töreni vardı. Kim katıldı? Devleti temsilen cumhurbaşkanı ve kenti temsilen belediye başkanı. Tören şundan ibaretti: Anıta çelenk bırakma (yere konuyor) ve katledilen yurttaşların isimlerinin teker teker okunması. Dini tören, törende din unsuru yok. Milli marş da yok. Üniforma da yok. Slogan da yok, pankart da. Adeta Ariel Atom’un tasarımı gibi yaklaşılmış. Sayın Cumhurbaşkanı’nın hitapları, Sayın Genelkurmay Başkanı’nın tören alanında en önde yerlerini almaları, İstiklal Marşı, Kur’an tilaveti, sair mutad ricalin çelenklerini koymaları vs gibi ayrıntılar hep atlanmış. Fransız olsanız “nerede bu devlet?!” diye isyan edesiniz gelir yani.

.

Vaşington’da ise bir kadın sabah sporu babında bisiklete binerken yanından geçen Başkan Trump’ın araç konvoyunu sol elinin orta parmağını kaldırarak selamladı.  Juli Briskman bir AFP muhabiri tarafından tesadüfen çekilen fotoğrafını kendi sosyal medya hesaplarından paylaştı. Devletten de ihale alan çalıştığı iletişim şirketine, etik zorunluluk hissettiğinden yine kendi bildirimde bulundu. Şirket de talep ettikleri halde fotoğrafları kaldırmadığı ve fotoğrafların şirketin ticari şöhretine zarar verebileceği gerekçesiyle işine son verdi. Pekiyi Başkan Trump “onu öyle bırakmam” dedi mi Briskman’a? Heyhat, ne gezer? Bugün el hareketi yapan, yarın silah doğrultur benden uyarması.

Velhasıl hayaller Ariel Atom, gerçekler aksesuarlı Magirus. Hayallerimizden çok uzaktayız, gerçeklerimiz çok varoş. Ahmet ve Mehmet Altan kardeşlerin duruşmasında savcı mütalaasından önce savunma hakkını kullanmak isteyen kıdemli avukat Ergin Cinmen mahkeme salonundan atılıyor. Cumhurbaşkanı’nın yurtdışı ziyaretlerinde baş köşede genelkurmay başkanı ve MİT müsteşarının oturması kanıksanıyor. Cumhuriyet’te Çiğdem Toker davet usulü yapılan ihaleleri her hafta çarşaf çarşaf yazıyor. İstanbul Maratonu’nda Ali İsmail Korkmaz Vakfı yazılı tişörtlere kolluk kuvveti müdahale ediyor. Sokaklarımızda betonyer ve hafriyat kamyonları kafalarına göre takılıyor (Bağdat Caddesi’nde ters yönde gidene dahi rastladım). TBMM’nin altı milyon almış üçüncü partisinin eşbaşkanı bir yılı aşkın süredir hapiste, daha mahkeme yüzü görmedi.

Hariciyeci ağzıyla sorarsak “hangi birine yetişeyim şekerim?” Yukarıda saydıklarımın hepsi ve daha fazlası, devletin hoyratlığının, ceberrutluğunun, keyfiliğinin, hesapvermezliğinin, yerleşikleşmiş cezasızlık kültürünün basit ve olağan birer dışavurumu. Devlet ne? Devlet (sözde) biziz. Bizim hizmet almak için şiddet tekelini devrettiğimiz ortak aygıtımız. Onun için bu ülkede önceliğimiz sosyal devlet değil, “slimfit” etkin devlet olmalı. Devlet değil cumhuriyet olmalı. Milliyetçilik değil (zorunlu değilse de) yurtseverlik olmalı. “Ama onlar da” demeden hukuk devleti olmalı. Gelenek, göreneklerimiz demeden kayıtsız, şartsız ifade özgürlüğü olmalı. Aşırıya kaçtı demeden kamu düzeninin tümden dinden ayrıştırılması anlamında laiklik olmalı.

Nasıl olacak? Laik, çoğulcu, katılımcı tam demokratik parlamenter bir cumhuriyeti eşit anayasal yurttaşlar olarak tümüyle barışçıl yöntemlerle istemekle, arayarak. Siyasetten, asgari müştereklerde yan yana gelmekten kaçınmayarak. Başkanlık seçimlerinden önce OHAL’in kalkması, bu YSK, bu HSK yapısının değişmesi gerektiğini sürekli gündemde tutarak. Demokratik cumhuriyeti beğenmeyene, demokrasi mi, cumhuriyet mi sizi rahatsız etti; eşit anayasal yurttaşlığı sorgulayana, karşı çıktığınız anayasa mı, yurttaşlık mı, eşitlik mi diye sorarak. Öyleyse merhum Danton efendinin dediği gibi: “Cüret, biraz daha cüret, her zaman biraz daha cüret.”


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.