YAZARLAR

Lübnan’ı anlamak 3: Ortadoğu’nun Paris’iydi

Beyrut 70’lerde Ortadoğu’nun Paris’i sayılıyordu. Gerçekten de Beyrut haftada bir şampuanla yıkandığı anlatılan caddeleri, lüks otelleri, eğlence mekânlarıyla Ortadoğu’nun yıldızıydı. Lübnan’da peri masalı 1975’te iç savaşın başlaması ile bitti. Beyrut’un bir bölümü 1990’a kadar süren iç savaşta harabeye döndü. Ancak bu kanlı savaş bile Lübnanlıların yaşama azmini durduramadı.

Lübnan onca savaş, çatışma, yüksek perdeden siyasi mücadele ve gerginliğe rağmen canlılığını korumayı başarıyor. Bu canlılığı gerginliğin yansıması olarak mı görmek lazım acaba?

Ekonomisi daha çok bankacılık, ticaret ve turizme dayanan Lübnan’da “zengin” çok. Özellikle Beyrut’ta dünyanın bütün ünlü ve lüks markalarını görmek mümkün. Bankacılık faaliyetleri sadece Lübnanlılar için değil elbette. Ortadoğu ve dünyanın birçok yerinden bir şekilde elde edilen paraların adreslerinden biri de Lübnan. Bu da ülke ekonomisine katkı sağlıyor. Ülke dışında çok sayıda Lübnanlı var ve bunlar dünyanın hemen her yerinde ticari faaliyetler yürütüyorlar. Bu faaliyetlerin sonucunda elde edilen paranın bir kısmı Lübnan’a dönüyor.

Özellikle Arapçanın yanı sıra İngilizce tabelalar sıkça görülüyor. Hatta reklamlar ya da kampanyaları bile Fransızca - İngilizce görebilirsiniz. Yabancı sayısının yüksek olmasının da etkisi var ama Lübnanlılar da bu dile alışık.

Beyrut başta olmak üzere bir kesim ise zaten Arapça – İngilizce karışımı bir dil kullanıyor. Arapça cümlelerin içinde ünlem kelimeleri ya da fiillerin İngilizce kullanılması çok da şaşırtıcı değil. Televizyonlardaki magazin programlarında bunun örnekleri daha çok görülüyor.

Fransızlar Lübnan’ı terk edeli çok oldu ama devlet dairelerinde tabelalar Arapçanın yanı sıra Fransızca. Cadde ve sokak tabelaları da öyle.

Bu durum Lübnanlıların Fransız kültürüne ne kadar yakın/açık olduğunu da gösteriyor. Lübnanlıların kendi ülkeleri dışında en çok bulundukları yer sanırım Fransa. Refik Hariri Havaalanı’nda en çok görülen yabancı havayolu şirketlerinden biri Air France. Her gün birkaç sefer yapılıyor. Çifte vatandaş çok sayıda insan var. ABD ve Fransa başı çekiyor. Bunların önemli bir kısmı iç savaş sırasında Lübnan’ı terk edenler. Kimi hâlâ bu ülkelerde yaşıyor, kimi Lübnan’a dönmüş daha sonra.

Beyrut 70’lerde Ortadoğu’nun Paris’i sayılıyordu. Gerçekten de Beyrut haftada bir şampuanla yıkandığı anlatılan caddeleri, lüks otelleri, eğlence mekanlarıyla Ortadoğu’nun yıldızıydı.

1960’ta açılıp 1989’da kapandıktan sonra 1995’te 50 milyon dolarlık masraf ile yeniden açılan; zamanında Duke Ellington, Jacques Brel, Julio Iglesias gibi isimlerin konser verdiği; İran Şahı, Monaco Prensi, Ürdün Kralı Hüseyin ve hatta bir iddiaya göre Usame Bin Ladin’in bile uğradığı 35 bin metrekarelik Casino Du Liban gibi kumarhaneleri barındıran Beyrut, bankacılık ve finans alanında faaliyet gösteren zenginler, kendi ülkelerinde bulamadıkları özgürlüğü Lübnan’da yaşayan Arap milyarderler için eğlence ve sefanın başkentiydi.

Linkte yer alan video dönemin Beyrut’unu anlamak için fikir verebilir.

Lübnan’da peri masalı 1975’te iç savaşın başlaması ile bitti. Beyrut’un bir bölümü 1990’a kadar süren iç savaşta harabeye döndü.

Ancak bu kanlı savaş bile Lübnanlıların yaşama azmini durduramadı. İç savaş sırasında bile barların, eğlence mekanlarının açık olduğu Beyrut eski görkemli günlere olmasa da eğlence hayatına geri döndü.

Bugün Beyrut uluslararası müzik festivallerinde cazdan rock’a blues’dan tekno’ya kadar dünyanın en büyük isimlerini ağırlıyor.

Ancak niceleri gelip geçse de Feyruz halen “en büyük.” Daha yetmişli yıllarda 20 milyonun üzerinde satış rakamına ulaşan Feyruz Lübnan ile özdeş. Türkiye’de birçok parçası “esinlenilen” Feyruz artık konser veremeyecek kadar yaşlı (81) olsa da Lübnan halkı tarafından çok seviliyor. Her Lübnanlı, diğer tüm Arap ülkelerinde olduğu gibi güne Feyruz ile başlıyor. Feyruz’un konser vereceği dedikodusu bile hangi yaştan olursa olsun Lübnanlıları heyecanlandırabiliyor.

Vedi El Safi, Nasri Şemseddin, Sabah gibi isimler Lübnan’ın diğer ikonları.

Lübnan mutfağı diğer alanlarda olduğu gibi bir şekilde Arap mutfağının da özeti. Mezeler hemen her Arap başkentinde görebileceğiniz türden ama Lübnanlılara göre lezzet kendilerinde.

Lüks kafe veya restoranlar ise Batı mutfağından örnekler de sunuyor. Lübnan gençliği de yabancı mutfaklara ilgi duymaya başlamış.

Lüks eğlence mekânları sabahlara kadar açık. Özellikle Beyrut’ta fiyatlar çok yüksek. Downtown ya da Hamra gibi yerlerde fiyatlar “uçuyor.”

Şehrin mimarisi büyük değişim içinde. İç savaştan kalma kurşun deliklerini barındıran binaların yanında yeni nesil gökdelenler, rezidanslar yükseliyor.

Herkes her zaman savaş tedirginliği yaşıyor ama bir yandan da hiçbir şey olmayacak gibi yatırımlar yapılıyor.

Şehrin hemen her yerinde Arap, Fransız, Osmanlı motiflerini görmenin mümkün olduğu Beyrut bu gidişle eski dokusunu kaybedecek gibi.

Beyrut tablosu yanıltmasın. Şehrin Şiilerin yaşadığı güney kesimlerinde bu anlattıklarımızın büyük kısmından farklı bir hayat var. Diğer şehirler de Beyrut’tan farklı olarak değişik yaşam tarzlarını yansıtıyor.

Lübnan’da dikkatimi çeken bir başka özellik neredeyse her politik görüşün kendi medyasına sahip olması. Gazete ve internet siteleri için de aynı durum geçerli. Özgür Vatansever Hareketi, Hizbullah, Emel, Müstakbel gibi siyasi örgüt ve partilerin kendi kanalları var. Bu kanallar saatlerce süren politik tartışmalara sahne oluyor.

Lübnanlılar bir yandan yarın savaş çıkacakmış ama diğer yandan hiçbir şey olmayacak gibi yaşayan bir toplum. Dinamik, hayatı seven, herkesin kendi hayatını, inancını, kimliğini açıkça yaşadığı ama çarpışan otolar gibi kimsenin kimseye çarpmak istemediği bir toplum.

Lübnan’da sanırım “düzensizliğin düzeni” hakim ve herkes bu duruma alışkın. Yollarda kimsenin “görmediği” trafik lambaları, çöp yığınlarının yanında duran Porsche’lar, lüks cipler, caddelerde uzun namlulu silahları ile güvenlik güçleri, lüks kafelerin yanında yer alan falafelciler, uzayıp giden siyasi tartışmalar ve herkesin en ufak bir kıvılcımda “çekilmeye hazır” silahları.

Yerel ile küresel olanın, eski ile yeninin, geleneksel ile modernin, zengin ile fakirin, savaş ile barışın iç içe girdiği Lübnan, anlaşılması güç bir kimya.


Musa Özuğurlu Kimdir?

Gazeteci. Mesleğe 1994 yılında başladı. Çok sayıda radyo ve TV kanalının haber merkezlerinde editörlük, muhabirlik, program sunuculuğu yaptı. 2010 yılında TRT Türk’ün Suriye temsilcisi olarak çalışmaya başladı. Suriye’de 2011’de başlayan süreci 2016 yılına kadar yerinde takip eden az sayıda yabancı gazeteciden biridir. Alanı Suriye başta olmak üzere Ortadoğu. Serbest gazeteci olarak çalışmaktadır.