YAZARLAR

Bugün günlerden Hasan Cemal

İstinaf mahkemesinin beraati bozması biraz da o günlerin barış umudunu suçlu bulmak değil mi? Hele de o günlerin kamu görevlileri, bir kanun maddesiyle o gün yapıp ettiklerinden dolayı yargılanamaz kılınmışken.

Herkesin hakkında farklı şeyle söyleyebileceği insanlardan, Hasan Cemal… Herkesin Hasan Cemal’i kendine… İstinaf mahkemesi beraati bozup cezaları onamış olsa da ‘benim Hasan Cemalim’ masum.

Kimseye eyvallah etmeden kendini yazdığı zaman sevmiştim. Kolay değildi kendi mahallesinin yerleşik algılarını yerle bir etmek. Hele bir dönem kimi sol örgütlerin devrimcilik namına askeri darbelerle kol kola girmişliğini açık seçik olaylarla, örneklerle yazması, şimşekleri üstüne çekmeyi göze almaktı. Bunun için kimse kızmasın demişti kuşkusuz. Hatasıyla sevabıyla kendini yazarken bir devrin perde arkasına gördüğü, bildiği, yazdığı kadarıyla projektörü çevirişi, tek kıymeti değil Hasan Cemal’in.

Bir de e-muhtıra süreci var Hasan Cemal’i benim gözümde kanatlandıran. 27 Nisan 2007 gece 23.30 sularında internetten gazeteleri okurken haber akışında rastlayıp irkildiğim Genelkurmay açıklaması. Okuduğumda metnin bütünlüğüne yayılmış o kalem zayıflığı, ikinci şoku yaşatmıştı. Bir kere de Genelkurmay sitesinden okuduğumda bu metnin TSK’nın tümünü temsil edemeyecek kadar çalakalem yazılışıyla bir ferahlık duygusu yayılmıştı, zihnime. ‘Adını biz koyacağız bu metnin, biz nasıl isimlendirir nasıl tepki verirsek tarihe öyle geçecek’ demiştim kendi kendime. Biz derken kast ettiğim halk ve aydınlardı. O süreç bağlamında demokrasi yanlıları vesayet karşıtlarıydı. Seçilmişler üzerine atanmışların gölgesinin düşmesine itiraz edecek kesimlerdi. Aynı zamanda güveniyordum iktidara. Şapkasını alıp gitmezdi AK Parti. Hemen itiraz eder aynı sertlikte karşı açıklama yapar umuduyla bir yandan gazeteleri gözlerken bir yandan da haber kanallarını gezinmeye başladım. Gece boyu televizyonlarda ve gazete sitelerinde tek bir AK Partili yetkili görmedim, görmedik. İktidar adına hiçbir açıklama gelmedi. Ancak Hasan Cemal vardı. Hem de tüm kanallarda. Adeta kanal kanal gezip her programda net bir şekilde ‘kabul edilemez’ deyişi metni okuduğum ilk anda vardığım yargının gerçekleşeceği ümidimi pekiştirdi. Gecenin ilerleyen saatlerinde ‘Hasan Cemal bir başına bu rüzgarı tersine çevirdi’ diyerek başımı gönül rahatlığıyla yastığa koymuştum. Bu ülkede herkes unutsa ben unutmam o geceki uykumu Hasan Cemal’e borçlu olduğumu. O güvendiğim ve o tarihten sonra giderek güvenimi kaybeden AK Parti adına ilk açıklama öğleden sonra yanlış hatırlamıyorsam saat 14.00 sularında Hüseyin Çelik tarafından yapılmıştı. O da öğle saatlerinde AB sözcüsü Olli Rhen’in TSK’yı, demokratik duruşa ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine müdahale etmemeye çağıran açıklamasından sonraydı. İktidar ancak AB desteğini arkasında görünce toplamıştı, cesaretini.

Her insanın gözünde ne yaparsa yapsın kıymetini yitirmeyecek bazı kişiler olur. Ama yine de hukuk ilkesini gözetmek, faile değil fiile göre hüküm vermek gerekir. Bu nedenle istinaf mahkemesi tarafından bozulan beraate konu davaya biraz daha yakından bakalım. Terör örgütü propagandası yapmak suçuyla yargılandığı davanın konusu “Çekilme Günlüğü” isimli yazı dizisi. Sene 2013. Ülkede iç barışa en yakın olduğumuz zamanlar. Çözüm umutları çoğumuzu sarmış, kışımız bahar, baharımız yaz olmuştu. Yazı dizisi, terör örgütünün eylem için Türkiye’ye girişini değil tam tersine eylemsizlik kararı ardından gelen görüşmeler, girişimlerle silahlı grupların Türkiye’den çekilişine bir gazetecinin tanıklığını anlatıyordu. Hasan Cemal’in kalemi malum, karşı olduğumuz fikirlerini bile keyifle okutan usta yazarlardan. Çekilme Günlüğü, şüphesiz politik görüşleri temel alan ancak siyaseti aşıp insanı gören/gösteren yazılardan. 40 yıllık çatışmaları sona erdirecek barış umudunun yeşerdiği günlerde ömrünü dağda geçirenlerin duygularına da yer veriyor. Toplumda çatışan tarafların birbirine karşı empati geliştirmesine fırsat sunan, su gibi akan bir yazı. Zaten çözüm ümidi taşıdığımız o günlerde kalıcı, sürdürülebilir barış için politik kaygıları değil insani değerleri öncelediğimiz zamanlardı. Nitekim yerel mahkeme de “dava konusu, yazı içeriği, yazının yazıldığı tarih ve tüm dosya kapsamını birlikte değerlendirerek Cemal’in oy çokluğuyla beraatine” hükmetmişti.

İstinaf mahkemesinin beraati bozması biraz da o günlerin barış umudunu suçlu bulmak değil mi? Hele de o günlerin kamu görevlileri, bir kanun maddesiyle o gün yapıp ettiklerinden dolayı yargılanamaz kılınmışken. Memurlara yargı masuniyeti getirilen bir dönemin yazılarını suç delili saymak, yazarına verilen beraati bozmak, hukuksuzluğun ta kendisi. O kararları alan siyasetçiler, o kararları uygulayan memurlar suçlu değil ama o kararların uygulanışına tanıklık ederek yazmak suçsa buna seçilmiş ve atanmış işbirliğiyle özgür düşünceye getirilen vesayet baskısı denir.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.