YAZARLAR

Sen mi büyüksün vasatlık, ben mi?

Umudu yenilemek için bazen bir cümle, bazen de bir kitap yeter. Spor kültürüne dair vasatlığın üzerine gelen dört kitapla yeniden tutundum umuda. Çünkü daha anlatılacak çok hikaye, tutunacak çok spor tutkunu var.

Bu sayfanın bana son tesliminde ‘Futboldan başka spor, kargadan başka kuş tanımam’ başlıklı yazımı “Dünya onların sesini zaten duyuyor da biz dünyadan uzaklaştıkça, bu seslerden de iyice uzaklaşıyoruz maalesef. Ülke gibi sporumuz da içe kapanıyor adım adım” diye noktalamıştım. Umudunu yitirmiş bu cümleye tekzibi vermek de bana düştü tabii ki. Zira ancak umudunu kaybettiğinde yenilmiş oluyorsun. Halbuki umut, bazen bir cümleye bazen de bir kitaba sığıyor. Dört kitap, yeniden umuda gark etti beni. Nefes aldırdı.

.

Ne oldu derseniz, spor kültürüne olan umudu tam yitirmek üzereyken Tan Abi (Morgül) çıktı mesela. Tuttu kolumdan tam sendelediğimde. “Bak” dedi. Onun koordinatörlüğünde İthaki Yayınevi’nden çıkan spor kitapları serisini salladı sanki gözüme gözüme. Kenan Abi (Başaran) çıktı başka bir taraftan. Omuz verdi ikimize. “Önce hafızayı yenileyeceksin ki kültürü yaşatabil” dedi sanki. Güneş Abi (Duru) soyadı gibi net anlattı durumu. Çünkü o da umudunu kaybedenlerden biriydi. Beni bana en iyi o anlatabilirdi. İbrahim Abi (Altınsay) geldi artçı destek olarak. Zaten onu görünce umutsuzluğa kapılmak da ne demek. Mecbursun bu ruh halini devşirecek yolu bulmaya. Çünkü yolu aydınlatan feneri o tutuyor karanlığa. Çare yok. Umutsuzluğa teslim olmak da. Sonra noktayı Aydan Abi (Çelik) koydu. Dalıverdi futbolla başlayan spor kültürü katarsisime. Bastı pedala tüm gücüyle, uzaklaştırdı umutsuzluktan beni.

Dedim ya dört kitap. Biri daha eski, üçü yeni. Tan Morgül’ün koordinatörlüğündeki spor kitapları serisinin iki güzide kitabıyla başlamak lazım. David Winner’ın kaleminden dökülen ‘Kökler: İngiliz Futbolunun Yakın Tarihi’ kitabı kendi başına bir başyapıt. Ama Güneş Duru’nun “Özetle futbol asla bir daha aynı olmadı; hiç olmadığı kadar iktidarın propaganda organlarından biri haline gelen futbol federasyonundan kulüp başkanlarına ve oyunculara kadar iktidarın oyuncağına dönüştü. İktidar aleyhtarı tezahüratlar cezalandırılmaya başlanırken, saha içinde futbolcu tekmelemek, İstiklal Marşı yuhalamak, gazeteci dövmek neredeyse makbul sayılmaya başlandı. Spor medyası geçmişten daha berbat bir hale geldi; iyi yazan çizen, derinlemesine analizler yapan köşe yazarları birkaç sütuna hapsoldular. Tam da bu nedenlerle David Winner’in kaleme aldığı bu kitabın Türkçeye çevrilmesi son derece değerli. Tarihsel göndermeler, alaycı ifadeler ve çok detaylı bir çalışmanın ürünü ile Winner futbolun bambaşka yazılabileceğini gösteriyor. İngiltere’nin Dünya Kupaları’ndaki başarısızlığının nedenlerini öyle güzel ifade etmiş ki bizden birileri bu kitabı kılavuz 16 alıp Türkiye’nin nedenlerini yazsa pek iyi olur diye düşündüm içimden” önsözü ile daha değerli bir hal aldı.

.

.

Jonathan Wilson’ın ‘Futbol Taktikleri Tarihi’ kitabı aslında daha eski. Yazarının Türkiye’ye gelmesiyle yeniden spor gündemine gelmesi şans olarak addedilmeli. Zira İbrahim Altınsay’ın önsözünde de belirttiği gibi “Nasıl olur da bu koca tarih bir kitaba sığardı? Eğer bu zorlu iş başarılmışsa kitabın futbola bakışımı ta en başlara giderek yeniden gözden geçirmeme neden olacağını ve bu oyunu seyrediş ve algılayış biçimimi çok üst düzeylere çıkaracağını o an anladım. Futbol Taktikleri Tarihi’ni okuduktan sonra, özellikle statlarda izlediğiniz her maça eskisinden daha derin bir gözle bakacak, oyundan daha fazla zevk alacaksınız. Sahadaki oyunun gizemlerine dalarken futbol sarmalının sırtında bu güzel oyunun yeni ufuklarına yol alacaksınız.” Okuduktan sonra gerçekten göreceksiniz ki futbol sadece sahadaki rekabet, saha dışındaki anlamsız gerilimden çok daha fazlası. Düşünsel olarak futbolla başlayan sporu farklı anlama ilişkisi, diğer sporlara da sirayet edecek.

Oradan kafanızı kaldırıp Türkiye’nin Heysel’ine gömülünce tarihin aydınlattığı yolu bir kez daha fark edeceksiniz. Kayseri’de 17 Eylül 1967’de Kayserispor ile Sivasspor arasında oynanan ve 43 kişinin ölümü, 600’ün üzerinde taraftarın da yaralanmasıyla sonuçlanan futbol faciasını, uzun süre dirsek dirseğe mesai yapmaktan büyük onur duyduğum Kenan Başaran’ın titizce hazırladığı ‘Sivas-Kayseri: Türkiye’nin En Büyük Futbol Faciası’ kitabından okuyunca Türk futbolunun eksik bir parçasının da tamamlandığını göreceksiniz. Kenan Abi ikinci kitabıyla ayrıca futbola, spora, geçmişe ve geleceğe nasıl bakmamız gerektiğine dair de ipuçlarını veriyor.

.

Umuda giden pavelerden Aydan Çelik’in bastığı pedallarla geçmek ise ayrı bir keyif. Boşuna “Sana dün bir seleden baktım Aziz İstanbul” dememiş Aydan Abi ‘İstanbul Bisiklet Rehberi’ kitabında. Sporla şehri, şehirle kültürü, kültürle de kilometreleri birleştirip 352 sayfa olarak önümüze koyuverdi. İstanbul’a dair hazırlanan ilk bisiklet rehberinde şehir efsanelerini de bulmak mümkün, barkod yoluyla akıllı telefonlara indirebileceğiniz bisiklet rotalarını da. Ama en değerlisi de Aydan Çelik’in çizimleriyle yine, yeni hayallere kapılıp sele üstünde bir tur atmak olacak sanırım.

Sonra derin bir nefes alacaksınız. Yenileceksiniz. Hem siz hem de umutlarınız. Henüz mücadele bitmedi. Sen mi büyüksün vasatlık ben mi diye kendinize geleceksiniz. Çünkü daha anlatılacak çok hikaye, tutunacak çok spor tutkunu var. Neyse ki.


Onur Salman Kimdir?

Basına 2006 yılında Cumhuriyet gazetesinde stajyer olarak adım attı. İki aylık staj ve Cumhuriyet’in spor ekindeki yazılarda sonra Eurosport Türkiye’de spiker ve editör olarak çalıştı. 2009 yılında Radikal gazetesine editör olarak geçerken, Eurosport’ta da yarı zamanlı spikerlik yapmaya devam etti. Medya macerasına 2012-2016 yılında Hürriyet’te devam etti. 2016 yazından beri Gazete Duvar’da çocukluk hayalini sürdürüyor. Köken Eurosport olunca tahmin etmesi kolay. Asıl ilgi alanı ‘başka sporlar.’