YAZARLAR

Kadına yönelik politik taziye

Kadın cinayetlerinin yüzde 42’si ateşli silah kullanılarak işleniyor. En kolay ulaşılabilen silah ise av tüfeği.

Gencecik bir kadın daha cinayete kurban gitti. Geçtiğimiz hafta hepimiz, bu kez Helin için isyan ettik. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü yaklaşırken, kadın cinayetlerinin ne derece korkunç bir noktaya geldiğini bir kez daha gördük. Türkiye, kadın cinayetleri istatistiklerinde dünyada ilk sıralarda yer alıyor. Her ne kadar kadın cinayetlerini rakamsal olarak ifade etmek canımızı yaksa da; 2017 yılının ilk 9 ayında 298 kadın öldürüldü ve bu sadece bizim bildiğimiz kadarı.

Helin’in katli dolayısıyla kadın cinayetlerine ilişkin söylenecek çok şey var. Fakat, benim bu defa dikkati çekmek istediğim nokta; kadın cinayetlerinde kullanılan silahlar.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun 2016 yılı verilerine baktığımızda; cinayetlerin yüzde 42’sinin ateşli silah kullanılarak işlendiğini görüyoruz. Yani cinayetlerde en çok ateşli silahlar kullanılıyor. Peki bu nasıl oluyor? Bu caniler bu silahları nereden buluyor? Bu silahlara nasıl bu kadar kolay ulaşabiliyor? Bu normal bir durum mu?

Elbette değil.

Öncelikle şunu en başından önemle belirteyim: Silah konusunda, birincil hedefimiz her daim “bireysel silahsızlanma” olmalıdır. Diğer bir deyişle, silahlanmanın ruhsatlısı da ruhsatsızı kadar tehlikeli ve yanlıştır. Birey bilinci, silaha ihtiyaç duymamak yönünde geliştirilmeli ve bu yönde politikalar üretilmelidir. Lakin, somut duruma baktığımızda bu hedefin birdenbire gerçekleşmesi her ne kadar mümkün değilse de, en azından ilk etapta ateşli silah edinme ve taşıma prosedürünün çok sıkı şartlara bağlanması ve denetlenmesi mümkün. Bunun yapılmadığını, hatta belki de desteklendiğini az çok tahmin edebiliriz. Çünkü silah pazarı, kapitalizmin en sağlam ekmek kapılarından biri. Fakat bu derece “gevşek” tutulmasının suç oranını açıkça arttırdığı su götürmez. Eğer siz, minimum da olsa bir ülkede bir miktar refah arayışı içerisindeyseniz ve bu arayışınızda samimi iseniz, bu silah meselesini de belirli bir düzleme oturtmak durumundasınız; zira silahla şaka olmaz. Haybeye edinilen o silahlar elbet bir gün patlar.

Katil, Helin’i bir av tüfeğiyle öldürdü. Daha önce birçok kadın katilinin yaptığı gibi. Cinayetlerde kullanılan silahların çoğu av tüfeği. Çünkü en kolay ulaşılabilir silah o. Çok kolay. İnternetten sipariş ediyorsunuz, hop, kargoyla kapınızda. Helin’in katili de öyle yapmış. Daha doğrusu av tüfeği satıcısına gitmiş, adam da internetten alıp katile vermiş. Açın Google’ı, av tüfeği satın al, yazın; envai çeşit dökülsün önünüze. 500-600 lira hem de. Otomatiği, pompalısı, kombosu, şeritlisi.. Hem de 9’a varan taksitlerle(!)

İNANILIR GİBİ DEĞİL, ÇILGINLIK

Diyelim ki, gerçekten avcısınız ve yasal yollarla tüfek satın almak istiyorsunuz. Çok basit birkaç evrakla (sağlık raporu, harç dekontu vs.) av tüfeği ruhsatı alabiliyorsunuz. Hatta uygulamada, önce emniyete gidip, oradan size verilen bir yazıyla önce tüfeği alıp sonra ruhsatı da alabiliyorsunuz. Fakat dediğim gibi; artık bu basit prosedür dahi aranmaksızın doğrudan internetten ayakkabı alır gibi tüfek alınabiliyor.

Esasında satan da, alan da, bu duruma müdahale etmeyen devlet de suç işliyor. Diyeceksiniz ki; av tüfeği de ruhsata tabi, yakalanırsa cezası var. Ceza yazılana kadar, soykırım yapmak mümkün. Bu sebeple hep “Ceza değil, ‘önlem’” diyoruz ya zaten. Bas bas bağırıyoruz hatta; ama sesimizi duyan yok.

Helin 18 yaşını göremeden gitti. Belki katili o silaha bu kadar kolay ulaşamasaydı, gitmeyecekti. Evet, insan öldürmenin türlü yolu var, kafasına koyan bir şekilde öldürür, biz de zaten o “kafa” ile uğraşıyoruz; fakat bu tüfekler yüzünden sadece kadınlar değil çocuklar da ölüyor. Yanlışlıkla da birçok insan ölüyor. Yahut tepesi atan tüfeği kapan soluğu hasmının kapısında buluyor, çekiyor vuruyor. Daha kolay çünkü. Bu empatiyi yapmak, en son yapmak istediğim şey doğrusu; ama silahla öldürmenin bıçakla ya da elle öldürmekten daha kolay olduğunu anlamak zor bir şey değil. Burada, devletin bir kontrol mekanizması geliştirmesi gerekiyor. Aksi halde, şiddete destek vermiş olacağı açık.

Bakın, biz hep “Kadın Cinayetleri Politiktir” diyoruz ya, işte bu yüzden. Başbakan, Helin’in ailesine taziyeye gitmiş. İyi, hoş gitsin de; kusura bakmasın, hiç samimi değil. Bir siyasetçinin asli görevi; ortada bir sorun var ise eğer, o sorunun kökenine inip çözüme yönelik politikalar üretmek ve hayata geçirmektir. Bunu yapıyorsan -en azından elinden geleni yapıyorsan- taziyen de kıymetlidir. Özgecan cinayetinden beri, kadın örgütleri kendini paralıyor; yaptırımı artırın, indirimi kaldırın! diye. Onlar ne yapıyor? Çocuğu tecavüzcüsüyle evlendirmeye yönelik değişiklikler yapıyor, kadını eve kapatmaya yönelik süt iznini artırıp doğurulan çocuk başına para veriyor, erken yaşta evliliği, çocuk istismarını artırmaya ve çoklu evliliğin önünü açmaya yönelik müftüye nikah yetkisi veriyor! Alakasız bin türlü değişikliği yapıp asıl yapılması gerekenleri görmezden duymazdan geliyorlar. Kadınlar başta “yaşam hakkı” olmak üzere, hakları için mücadele ediyorlar, onlar feministlere yükleniyorlar. Anne olmayan kadın yarımdır, diyorlar. Kadınları meclise bile almıyorlar. “İsteseniz de istemeseniz de müftülere nikah yetkisini veren yasayı geçireceğiz!” diyorlar. Aslında kadınları ve mücadelelerini “gerçekten” önemsemiyorlar, onları dinlemiyor hatta onlarla inatlaşıyorlar. Fakat içlerinden biri katledildiğinde “politik” olarak taziyeye gidiyorlar!

Yani, attıkları her adım, kadını dışlıyor, kadına yönelik şiddeti meşrulaştırıyor ve dolaylı olarak kadın cinayetlerinin artmasına sebep oluyor!

Dediğim gibi, hiç de inandırıcı değilsiniz. Zira, bize “politikacı” gerekiyor, “politik” insan değil.

Ne zaman ki; şapkayı önünüze alır kendinizi eleştirirsiniz, “Yahu, biz bir yerlerde yanlış yaptık, eksik yaptık ya da düşündük taşındık bulamadık, gelin hepinizi dinleyelim, hep birlikte çözüm bulalım” dersiniz, tüm kadın örgütlerini, baroları, akademisyenleri, işin ehillerini çağırır, dinler tartışır, üzerinde ortaklaşılan fikirleri hayata geçirir, yasaları bu yönde düzenlersiniz; işte o zaman samimi bir adım atmış olursunuz.

Bu kadar açık, bu kadar net, gerisi boş muhabbet.


Tuba Torun Kimdir?

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. İstanbul Barosu’na bağlı olarak serbest avukatlık yapmaktadır. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve Kadın Meclisleri avukatı ve Kadın Adayları Destekleme Derneği yönetim kurulu üyesidir. ‘Bayan Değil Kadın’ programını hazırlayıp sunmaktadır. Aktif olarak siyasi faaliyetlerine devam etmektedir.