YAZARLAR

Latin Amerika'ya sol geri dönecek mi?

Son iki yıl içinde, Venezuela’da son anayasa referandumunun sağın boykotuyla birlikte kazanılmasına rağmen daha önce meclis seçimlerinin kaybedilmesi, Bolivya’da Evo Morales’in bir referandum kaybetmesi, Ekvador’da yerel seçimlerin kaybedilmesi, şu anda Brezilya’da Dilma Rousseff’e karşı gerçekleştirilen darbe ve Arjantin’de Macri dönemi, bize, Latin Amerika’nın kalkınmacı hükümetlerin yer aldığı yeni sağcı ve yeni bir politik çağa doğru girdiğini açıkça gösteriyor.

“Biz Arjantin olmayız” sözü bir ara herkesin dilindeydi. Televizyonlarda yoksulların şenlikli bir şekilde yağmaladıkları büyük marketlerin görüntüleri üzerine, bu söz dönüp duruyordu. Biz Arjantin olmadık da ne olduğumuz ortada! Peki, Arjantin’de neler oldu ve büyük isyandan sonra Macri ile birlikte neoliberalizm gene iktidara geldi? İşte bunu Dario Santillan Halk Cephesi’nin uluslararası sorumlusu, akademisyen Francisco Longa ile konuştuk. Arjantin’de sağın yeniden iktidar olmasının etkilerini, toplumsal hareketlerin durumunu ve Arjantin'de yeni bir isyanın gerçekleşme ihtimalini…

Dario Santillan Halk Cephesi’nin uluslararası sorumlusu Francisco Longa

Merhaba Fran; ilk olarak doğrudan bugünü sorarak başlamak istiyorum; Arjantin’de neoliberalizm hortladı mı?

İlk soruya cevaben neoliberalizm geri döndü diyebiliriz ama eğer Kirchner hükümeti sırasında gittiyse tabii. Kirchner döneminde bizim pozisyonumuz kapitalizmin farklı bir gelişimi idi. Biz buna neo-kalkınmacılık diyoruz. Bunun kendi içinde kırılmaları var ve bu neoliberal birikim rejimi ile devam ediyor. 90’larda yaşadığımız dönem gibi devam etti diyemeyiz, bununla birlikte farklı bir model de diyemeyiz. Bu birçok benzerlik ve farklılık taşımakta. Benzerliğe örnek verecek olursak, model aşırı eylemlilik halindeydi. Bu, ekonominin yeniden inşası, yani hammadde ihracı ile gerçekleşti ki buna David Harvey ’mülksüzleştirmeyle birikim’ diyor. İlke olarak bizim ülkemizde madenler açıldı, ülkenin dört bir yanında soya ekimi yapıldı ve hammaddeler ihraç edildi; aynı zamanda devlet de neoliberal hattan ayrılmadı. Dolayısıyla bu durum fiyatlara da piyasaya da bu şekilde yansıdı.

Peki, o büyük isyandan sonra bu durumun olabileceği hiç aklına geliyor muydu? Ya da tam tersine Cristina iktidarında neoliberalizm yoktu diyebilir miyiz?

Şimdi yeni bir senaryonun oynanması ile karşı karşıyayız. Macri şimdi neoliberalizmin en vahşi ve en derin biçimini uyguluyor. Dolayısıyla biz sosyal hareketler 90’lardan sonraki neoliberal politikaların baskısı ve imha edişi ile benzer şeyler ile karşı karşıyayız. Aynı zamanda aşırı sağın saldırılarıyla Kirchner dönemindeki kazanımlarımızın da kaybolması söz konusu. Mesela, Kirchner hükümetinin sağladığı sosyal haklar tamamen ortadan kalkıyor. Yani piqueteler-barikatlarla elde edilen haklar geri alınıyor. Hükümetle yapılan piquete sözleşmeleri yeni hükümetle yapılamıyor; buna karşı bir direniş başlaması lazım. Mesela Macri hükümetinin sadece son beş ayında yaklaşık bir milyon insan yoksulluk içine düştü.

.

Burada sosyal hareketlerin durumu çok önemli bir noktada. Mesela Piqueteros Hareketi isyandan sonra nasıl bir değişim yaşadı? Arjantin politika tarihi neredeyse her zaman muhalif grupların devletle entegrasyonunu başarıyla gerçekleştirmiştir mesela işçi sendikaları, buna karşı gelişen sosyal hareketler özellikle Piqueteros Hareketi nasıl, devlete entegre edildi mi? Siz, yani Movimento Dario Santillan, seçimler sırasında nasıl tavır aldınız? Seçimlerde Cristina’nın adayını desteklemeyen ’sol’ şu anda pişman mı sence?

Geçmiş seçimler konusunda, biz Dario Santillan Halk Cephesi olarak Buenos Aires bölgesinde birinci seçimlerin sonunda Pueblo en Marcha diye adlandırdığımız bir politik parti oluşturduk ve bu parti aracılığı ile işçiler ve sol cephe –geleneksel solculardan ve Troçkistlerden oluşan FIT adındaki politik grup– ile bir ittifak oluşturduk, çünkü solcuların kendilerini bu seçimde ifade edebilmelerinin tek yolunun bu olduğunu anladık, daha sonra Cristina değildi ama onun adayı Daniel Scioli ile Mauricio Macri arasında geçen seçimlerin ikinci turunda, kendi içimizde bir müzakere sürecinde bulunduk; ulusal düzeyde bir konum almak bizi zorluyordu çünkü bazı arkadaşlarımız Scioli hükümetine oy vermek istiyor, bazıları boş oy atmak ve bazıları da bunu ilan etmek konusunda kararsız kalıyordu ve fikir birliğine varamıyorduk; bu yüzden de istediğimiz gibi bir pozisyon alamadık ancak iki baskın blok karşısında bir duruş aldık ve Macri’nin yükselişinin ülkemizin başına gelebilecek en kötü şey olduğunu anladık.

Özellikle Latin Amerika’da son 20 yılda bir yanda pek beğenmediğiniz ’sol’, halkçı görünümlü bir hükümet ama onu desteklemezseniz faşist bir iktidar gelecek ikileminde, bu sefer faşist bir iktidar geldi. Sol en azından bu sarkaçtan kurtuldu mu? Ve Arjantin’de yeniden birlikte yaşadığımız 2001 isyanı gibi bir isyan olur mu sence?

2001 gibi bir isyan olup olmayacağı konusunda şunu bir kez daha anladık ki tarih hiçbir zaman tekerrür etmiyor, doğrusal ya da simetrik işlemiyor. Ekonomik krizi, sosyal çatışmaları ve Arjantin halkının belleğini düşündüğümüzde yeni bir krizde insanlar sokaklara yeniden çıkacaklardır ama buna rağmen yine de bunun bir kesinliği yok. Kısa vadede olabileceğini söyleyemiyoruz. Her hâlükârda aynı zamanda baskın toplumsal kesimleri hesaba katmak lazım. Klasik toplumsal kesimlerde dağılma oldu. Aynı zamanda halk hareketleri içerisinde Kirchner hükümeti sırasında birçok değişiklik oldu 2001’den sonra.

Bir başka ilginç nokta neoliberal merkezde Avrupa’da Fransa’da, İspanya’da, Yunanistan’da büyük kitleler gidişattan hoşnut değil, İngiltere’de İşçi Partisi başkanı oldukça sol bir söylemde hatta ABD’de bile, Sanders mesela, bankalara karşı söylemiyle oldukça etki yarattı. Avrupa ve ABD sanki 2000’li yılların Latin Amerika başlangıcını yaşıyor. Bu arada Arjantin’e neoliberalizmin geri dönüşü ilginç değil mi? Merkezdeki bu dönüşüm Latin Amerika’yı, özelde de Arjantin’i etkiler mi?

Dünyanın merkezinde gerçekleşen politik değişimlerde bütün yükselişin sola doğru aktığını düşünmüyoruz. ABD’de aynı zamanda Donald Trump da önemli bir yükselişin içinde örneğin ve bu yükselişin keskin bir sağa doğru olduğu aşikar, büyük ihtimalle Yunanistan ve İspanya ile bir senaryo gerçekleşebilirdi ancak Yunan hükümeti de neoliberal devletlerin etkisine girdi; İspanya ise Podemos fenomeni hayli durgun görünüyor ve tabii ki sağcı bir hükümet Arjantin hükümeti için çok kazançlı olacaktır ama Arjantin halkı için ise oldukça zararlı olacaktır.

Arjantin’in ardından Brezilya’da Dilma bir darbe ile yıkıldı. Chavez’in yokluğunda Maduro’nun bir kez daha kazanması oldukça zor; Bolivya’daki Evo Morales iktidarı bence bu durumda belki bir dönem daha dayanabilir. Sence Latin Amerika’da ’sol’ dönem bitti mi?

Açıkça görülüyor ki son iki yıl içinde Venezuela’da son anayasa referandumunun sağın boykotuyla birlikte kazanılmasına rağmen daha önce meclis seçimlerinin kaybedilmesi, Bolivya’da Evo Morales’in bir referandum kaybetmesi, Ekvador’da yerel seçimlerin kaybedilmesi ve şu anda Brezilya’da Dilma Rousseff’e karşı gerçekleştirilen darbe ve Arjantin’de Macri dönemi, bize, Latin Amerika’nın kalkınmacı hükümetlerin yer aldığı yeni sağcı ve yeni bir politik çağa doğru girdiğini açıkça gösteriyor. Bu anlamda gelecekte ne olacağını bilemiyoruz; bununla beraber halk hareketlerinin büyüdüğü ülkelerde biraz daha pozitif bir senaryo mümkün görünüyor. Her şey bir yana, Venezuela ve Bolivya vakalarının kurtarılabileceğini düşünüyoruz, bu iki ülkedeki hükümetler daha radikal, halk hareketleri ve örgütlenmeleri daha öncü karakterde idiler ve bizim için merkezi bir kavram olan halk iktidarının örgütlenmesi bu ülkelerde bir nebze başarılmıştır ve bu nedenle bu gibi ülkelerde sağcı hükümetlerin yönetime gelmesi o kadar kolay olmayacaktır ve her zaman halk hareketlerinin durumu iyileştirmesi daha olası olacaktır buralarda.

Son olarak sormak istediğim; Macri’nin de bir helikopterle Maimi’ye kaçtığı günü görebilecek miyiz? Böyle bir umut var mı Arjantin’de?

Macri helikopterle kaçacak mı gerçekten bilmiyoruz şu an itibariyle. Halk hareketleri olarak bizim rolümüz, bu hükümete karşı olmaktır çünkü onların kalması bizim halkımız için bir yıkım demektir. Bu nedenle, Macri’nin helikopterle kaçması, ne bizim söyleyebileceğimiz ne de bizim yönlendirebileceğimiz bir durumdur; ancak Arjantin halkının kendi vereceği bir karar olarak biz bunu görmek zorundayız.


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...