YAZARLAR

Bêbextî; insanlıktan ihraç

Çıplak aramayı düzenleyen kanun, her şeyin “gizli” yapılmasını ve arananın “utandırılmamasını” emrediyor. Gururla söylüyorlardı, “İnkar, imha, asimilasyon bitmiştir”, gururla söylemeye devam edebilirler: De-humanizasyon çağını başlattık. Kürtçe adı var bu kötülük biçiminin, ağır sıfatlardan biridir: Bêbextî. Hainlik.

Görünüyorlar ama göremiyorlar. Yüzleri yerde. Çıplaklar. Çıplak? O halde ya ölü olmalılar ya yeni doğmuş. Ya da belki yatakta veya hamamda yalnız. Ama değiller. Yalnız değiller, etraf kalabalık ve etraftaki kalabalık işleriyle meşgul. Onlarsa yerde yatıyor. Bir bitki gibi. Ya da kurbanlık gibi. Asfaltta. Yeni doğmuş değiller, erişkin insanlar. Ölmüş de değiller. Ama soyulmuşlar. Çıplaklar. Göremiyorlar, yüzleri yere yapıştırılmış. Yüzükoyun kapaklanmışlar. Konuşamıyorlar. Fotoğraf konuşuyor ama göründüğünün aksine: Çıplak bedenler bir şey anlatıyor bize, çıplak bedenlerin etrafındaki giyinik adamlar da. Konuşkan, geveze denilecek kadar konuşkan bir fotoğraf.

Biz fotoğrafa bakanlar ve fotoğrafın içinde ayakta duran giyinik insanlar görüyoruz, görüyorlar; yere yatanlar görmüyor.

Bebek çıplak olur. Ölü çıplak olur. Yataktaki ve banyodaki-hamamdaki çıplaklık ilk bakışta zannedildiği gibi “çıplak”lık değildir; ev -yatak odası- ve hamam-banyo iradi çıplaklığı mümkün kılan “giysi”lerdir. İradi çıplaklık, daima hazza işaret eder; gayri iradi çıplaklık ise bebek ve ölü hariç, daima şiddete, acıya. Zulme.

'UTANDIRMA' YASAĞI ve TEŞHİR

O insanların görülmesi istendi, yoksa “çıplak arama”nın anayasaya aykırı olsa bile “utandırma” yasağıyla, yani görünüşte haysiyeti gözeten bir hukuki kuralla kanunlaştırılmış olması görmezden gelinemezdi. O insanların görülmesi istendi. Sadece o an orada olanlar ve yoldan geçenler tarafından değil, tüm popüler ağızların sevdiği deyimle “80 milyon” tarafından; başka bir popüler ağızla “dünya âlem” tarafından. Yoldaki fotoğraf “yoldan geçenler” tarafından çekilip paylaşıldı denildi, yasaya uyulsa bu imkânsızdı; hadi oldu, karakol bahçesindeki fotoğraflar? Soyulmuş, aranmış, “tehdit, tehlike” üreten her ne varsa görülmemiş olduktan sonra neden çıplaklığa devam? Hem yolda ve hem de devamında, karakol bahçesinde? Basit: Çünkü görülmesi istendi. “Bakın neler yapıyoruz biz.” Kahkaha saçılıyor fotoğraftan, sadece kudretli bir ağzın konuşması değil.

Çıplak arama, kanıksatılmış bir hukuksuzluktu; çıplak aramanın kamusallaştırılması, teşhiri yeni ve başka bir şeyin kanıksatılması çabasıdır o halde. Neyin peki? Çıplak insanları sergileyenler (ne yazık ki bir tür sergi bu, bir sergileme) ne umuyor olabilir? Daha önce de gördük sergilenmiş “çıplak”ları: Vietnam'da, Ermeni tehcir kafilelerinde, Dersim tertelesinde, Yahudi toplama kamplarında…

Çıplak bebek değilse, ölü değilse, biz haz-dinlenme mekânında değilsek, çıplak insanlar bize bir şey anlatır: İnsan, giyiniktir. Giysi, toplumsal deridir. O deri soyulursa, insan çıplak bırakılırsa, utanır ama bir utanç daha vardır: Bakanın utancı. Çıplak kalmak kadar gayri iradi çıplak kalmışa bakmak da utanç içerir. Sadece soyulmuşun haysiyeti değil, bakanın da haysiyeti risk altındadır. “Yüzde 99’u Müslüman” olan bir yerdeysek mesela, çıplak olmak değil, çıplak olana bakmak da sakıncalıdır, haramdır, günahtır, ayıptır, suçtur.

Fotoğraf, ya itiraz ve isyana davet eder, “Bak ve gör beni, bak bana neler yaptılar ve sen buna tanıksın.”

Fotoğraf ya da ayine katılmaya davet eder: “Bak, ne güzel. Tuttuk ve yatırdık onları. Çırılçıplak. Bize hiçbir şey yapamazlar. Bize hiç kimse hiçbir şey yapamaz. Ama biz istediğimizi yaparız. Gel ve katıl bize. Eğlence var.”

ACİZ BIRAKMA YANİ TACİZ

Böyle bir şey gördüğünüzde başınızı çevirip gidemezsiniz, Ulus Baker bu yüzden bir keresinde “Görüntü zihne saldırıdır” demişti. Görüntü, sözden ve dilden önceki anlam taşıyıcısı, sözün ve dilin taşıyabileceği anlamlardan fazlasını taşır, zihne çarpar. Aciz bırakır. Çaresizleştirir. Ya da büyüler, kendinden geçirir.

Görüntüdeki kişilerin acizliği gösterilmek isteniyor o halde. Bebek ya da ölü kadar aciz hale indirgenmiş ise bu insanlar, etraflarındakiler de aciz bırakanlar olur. Aciz bırakanlar, aciz edenler, tacizciler.

Görüntüyü görür görmez önümüze iki ihtimal açılıyor: Ya günaha, ayıba, suça girer, sakınca altında kalırız ya da… Ya da çıplak, insan değildir. Çünkü ölü ve bebek dışında, haz mekânları-alanları dışında bakılabilir bir çıplak, ancak bir insan-olmayan olabilir. Bir heykel, bir bitki, bir hayvan, ama asla insan değil.

DE-NASYONALİZASYONDAN DE-HÜMANİZASYONA

İnsan hep insan değildi. Örneğin Roma’da köleler, bugün anladığımız anlamda “insan” değildi; bir şeydi, bir yanıyla hayvan, bir yanıyla bitki, bir yanıyla eşya, ama bildiğimiz anlamıyla “eşit, hür” insan değildi. O yüzden iki Romalı efendi bir kölenin mülkiyeti üstünde hak iddia ederse, yargıç köleyi ortadan ikiye bölüp eşit biçimde pay edebilirdi, bu hukuken mümkündü. Köle paylaşılabilir ama pay sahibi olamazdı, kendi bedeni üstünde bile. Bebekten, ölüden başka bir de “köle” çıplak olabilir demek ki, bir insan değil de bir “şey” olduğu için.

Biz bakınca “insan” görüyorsak da bizim o görüntüyü görmemizi sağlayanlar, o görüntüyü yaratıp yayanlar, bakınca “insan” görülmemesini sağlamak istiyorlar. Bu bir işlemdir, bir güç işlemi, bir yönetsel işlem. Adı da var: De-humanizasyonun. İnsanlıktan çıkarma. İnsan-olmayan olarak işaretleme. İnsanlıkdışılaştırma. Son yüzyıl, Kürtlerin de-nasyonalizasyon tarihiydi, şimdi de-humanizasyon tarihi açılıyor, en azından o görüntüleri çeken ve yayanlarla bütün olup bitene tek ses etmeyenlerin arzusu olarak.

Şehvetin kötülüğü hakkında fetvalar verip duran ulema, kötülüğün şehveti teolojinizde çok mu makbul ki susuyorsunuz? İradi “çıplaklık”la savaşırken siz havaslar, zorla çıplaklığı teşvik eden argümanlarınız mı var, avamdan sakladığınız?

Ülkenin bölünmesi korkusunu saçıp saçıp duran barolar, insanların bedenen ve ruhen soyulmasını, bedenlerinin ve benliklerinin paramparça edilmesini çok mu hukuki buluyorsunuz da susuyorsunuz?

Çıplaklığın bir de “haz”la bağı var: İradi çıplaklıktaki haz “özgürlük” alanındayken, gayriiradi çıplaklıktaki haz, olsa olsa soyana ait bir beklenti olabilir. Sadizm. Sadizm ve gösteri. Bir sadizm gösterisi içindeyiz.

YERLİ VE MİLLİ SADİZM

Bebeğe hüküm inmemiş, ölüden hüküm kalkmıştır. Haz iradenin tercihi, sadizm zulümdür.

Yeni bir Türkiye kuruluyor, kadim bir medeniyet yükseltiliyor değil mi? Yeni Türkiye’yi kuranlar, kadim bir medeniyeti yükseltme çabasında olanlar bu gösteriyi sunuyorsa -yetkililerden ses var mı? Kudretli olanlardan?- insanlıktan çıkarma ve acı vermeden haz alma bu medeniyetin unsurları arasında demektir. Yerli ve milli sadizm? TBMM’den bir “ses” geldi, ama ne ses! Tasvip etmiyoruz! Başka? Hiç. Aynen devam yani.

Gururla söylüyorlardı, “İnkâr, imha, asimilasyon bitmiştir”, gururla söylemeye devam edebilirler: De-humanizasyon sergisini başlattık.

Kürtçe adı var bu kötülük biçiminin, ağır sıfatlardan biridir: Bêbextî. Hainlik. Bêbext, ailesine, aşiretine, toplumuna gelecek zararı düşünmeden, önemseden, o zararı bile bile kendi keyfiyle, çıkarıyla hareket eden kişidir, özellikli bir haindir. Bir “bahtsız”dır o, kaderle oynamaktadır. Bu fotoğrafın bize gösterdiği, bêbextî çağının başlatılmak istendiğidir; aksi olsa, yeni gözaltı haberlerinin gelmesi gerekirdi. TBMM’nin boşa konuşmamış olması gerekirdi.

Bêbextî çağınız hayırlı uğurlu olsun.

NOTLAR:

1

İrfan Aktan hukuki, yani işkence boyutunu, Ümit Kıvanç ahlaki yani “utanma”yla ilgili boyutunu yazdı. Hukuksuzluğun ve ahlaksızlığın kesiştiği kümedeyiz. “Medeniyet” kurucu bir hukuksuzluk ve ahlaksızlık.

İşkence reklamıİşkence reklamı

2

“Çıplak arama”yı savunan milyonlar var; yazdıkları cümlelerden işi ne kadar iyi bildiklerini, yapılana itiraz edenlerin ya cahil ya kötü niyetli olduğunu, iyi eğitimli oldukları anlaşılan cümlelerle savunuyorlar: Üstlerinde bomba olabilir. Patlasa daha mı iyi? Ya aptalsınız, ya terörist ya da yardakçı, işbirlikçi. Yatırılanlar zaten yarı terörist yarı işbirlikçi. Bu “doğru”, ama sadece “hukuk ve ahlak” askıya alındığında kabul edilebilecek bir doğru.

3

Çıplak arama ilk Muğla’da gündeme gelmedi, evveliyatı var: Ceza Muhakemeleri Kanunu madde 75’e dayanarak, cezaevlerinde ve karakollarda sık sık uygulanıyordu. Aşırı sık. Görmüyorduk sadece.

Arabayı yıkatın, tozlanmışArabayı yıkatın, tozlanmış

Ne diyor madde 75? “Bir suça yönelik delil elde edilebilmesi için…” çıplak muayeneye izin veriyor. Veriyor ama şartları var: Hâkim kararı. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde cumhuriyet savcısı kararı; ama bu da 24 saat içinde onaylatılmak zorunda.

Bu bir.

İkincisi de var; Adli Arama Yönetmeliği madde 28 var. Orada da prosedür tarif ediliyor, hayli ayrıntılı:

“Kişinin kanunlara göre izin verilmeyecek bir şeyi taşıdığına ilişkin makul şüphenin bulunması ve aramanın amacına başka türlü ulaşılamaması halinde, üst araması aşağıda belirtilen şekilde giysiler çıkartılmak suretiyle yapılabilir:

a) Arama yapılmadan önce, bu aramayı yapmanın neden gerekli görüldüğü ve nasıl yapılacağı, o birimde görevli en üst kolluk amiri tarafından ilgiliye bildirilir.

b) Arama, aynı cinsiyetten görevliler tarafından yapılır; arama işlemi kimsenin görmemesini sağlayacak tedbirler alınarak gerçekleştirilir.

c) Arama, kişinin utanma duygusunu en az ihlal edecek bir şekilde yapılır; önce bedenin üst kısmındaki giysiler çıkarttırılır; bedenin alt kısmındaki giysiler, üst kısmındaki giysiler giyildikten sonra çıkarttırılır. Bu giysiler mutlaka aranır.

d) Arama sırasında bedene dokunulmaması için gerekli özen gösterilir.”

Aramayı yapanlardan başka kimse görmeyecek. Anadan üryan hale getirilmeyecek. “Utanma duygusunu en az ihlal edecek” bir şekilde yapılacak. Hatta bir bakan (eski adalet Bakanı Sadullah Ergin) “soyuyoruz ama utandırmıyoruz” demişti. Artık utandırma özeni kalmadığı açık, utanmanın da kalmadığı gibi…

Kanuni durum böyle. Biz ne gördük? Önce yolda yatırılmış kimseler. Sonra karakol olduğunu anladığımız bir yerin bahçesine oturtulmuş kimseler.

“Kimse görmeyecek” ibaresi, dünya alem görecek şekilde nasıl yorumlanır? Bu kadar ters bir yorum varsa bunun bir sebebi olmalı. Yoksa kim kanunları, hukuku ve etik ilkeleri bu kadar pervasızca ihlal edebilir?

4

Çıplak aramanın Anayasa’ya aykırılığı konusunda yayınlanmış bir yazı için buradan buyurunuz.

5

“Hukuk, hukuk” diye bağırmanın faydasının olmadığı günlerdeyiz. Hukuk dışında değil, hukuk öncesindeki günler bunlar. Mezardan ihracı bile gördük ya... Çıplak insan teşhirini gördük ya... İnsanlık dışı yerine insanlık öncesi olduğu gibi. Fakat bu böyle gidemez, bu kadar şiddeti, bu kadar kuralsızlığı, bu kadar gayri ahlaki hareketler zincirini hiçbir toplum uzun süre taşıyamaz. “OHAL” ilanından beri girilen yol, ya toplumun ya iktidarın çöküşüyle bitecek bir yol.

Sonsuz OHAL nerede görülmüş?