YAZARLAR

Müftülük nikah yetkisi kimin yararına?

Hazır tüm muhalefet uzlaşmışken müftülük nikahı lehinde yazıyor olmam da kimilerince “iktidar destekçiliği” ya da en azından pişmiş aşa su katmak olarak yorumlanacak. Kimse kusura bakmasın hiçbirisi yazmama engel değil. Üç sebebim var illa ki bugün müftülükelere verilecek nikah yetkisini destekleyişimin.

Müftülüklere nikah kıyma yetkisi ve etrafındaki tartışmalar, hukuk tarihinin efsane sorusunu getiriyor akla. Cui Bono? Kimin yararına, kim karlı çıkacak? İşlenen suçun failini bulmak için bugün bile en geçerli yöntem Çiçero’nun ünlü sorusunu yanıtlamak. Evet ceza kanununa göre tasarıyla suç işlenmiş değil ama siyaseten bu konu ortalığı toza dumana boğdu madem, durup düşünmeli, kimin kazanacağını. Şu tartışma ortamının pusu dağıldıktan sonra kim karlı çıkacak? Bir başka soru da eşitlikle ilgili. Nasıl eşitlenir insanlar, toplumsal kesimler? İşler nasıl yürütüldüğünde eşit sayılır mesela inanç grupları? Bu son soru MHP adına düşülen şerh metniyle ilgili.

İçişleri komisyonunda görüşülüp bu hafta Meclis Genel Kurulu'nda ele alınması beklenen torba yasanın ilgili maddesine MHP dahil üç muhalefet partisi de şerh koydu. Her bir şerhin içeriği önemli elbette ama MHP şerhinde anayasanın eşitlik maddesinin hatırlatılması ilginç. Şimdiye kadar olduğu gibi devam ederse nikah işlemleri, hiçbir sorun olmayacakmış. Yani bu durumda demek oluyor ki biz toplum olarak 90 yıldır eşitmişiz de haberimiz yokmuş. İnanç özgürlüğü adına çok mutlu mesut insanlarmışız da kıymetini bilememişiz bu özgürlüğün. Nasıl bir eşitlikti bu bizim göremediğimiz yaşayamadığımız, haliyle merak ediyor insan. Tabi iktidar için içerikten daha önemlisi koalisyon ortağının bu maddeye karşı çıkması. Genel kurulda maddenin ret edilmesi ihtimali kesinleşirse tasarıdan ilgili maddeyi çıkarabilir iktidar. Tabi MHP’nin bu konuda yek vücut olup olmadığına ilişkin sondajları çoktan yapmışlardır. Benim meçhulüm olsa da olasılık hesaplarını ortaya döküp kararlarını vermişlerdir, muhtemelen.

Müftü yerine Aile Bakanlığı önerisiMüftü yerine Aile Bakanlığı önerisi

AK Parti içinde de dindar camiada da müftülüklere nikah kıyma yetkisi verilmesinden rahatsızlık duyanların sayısı az değil. Endişeleri de muhalefetle hatta kadın örgütleriyle pek çok açıdan ortak, üstelik. Erken evlilik ve çok eşlilik yanlısı kimi aşırılıkçı dini cemaatlerin, uygulamayı suistimali temel çekince. Medeni Kanu'na muhalif evlenme yaşı ve sayısına ilişkin talepleri için bu uygulamayı fırsata çevirecekleri düşünülüyor.

CHP ve HDP de böyle bir toplumsal ihtiyaç olmadığı yönündeki “inkar politikası”nda ortaklaşmış görünüyorlar. Kendisi ihtiyaç duymadığı için toplumun ihtiyacı olmadığını düşündükleri gibi müftülüklere nikah kıyma yetkisine karşı çıkanların tümü suç işlenmesi ihtimaline karşı yasakçı zihniyetin devamını istiyorlar. Kemalizmin tek tipçi dayatmasını eşitlik kabul ederken şimdi “yeşil Kemalizm”in karşı dayatma getirmesi ihtimalini anti-demokratik bulanlar, ne kadar gerçekçi ya da samimi? Evet bugün iktidar, eski devlet politikalarının tüm tek tipçi dayatmalarını uyguluyor ve bu nedenle de “yeşil Kemalizm” sıfatını hak ediyor. Ama topluma dönüp vereceğiniz mesaj kırk katır-kırk satır ikileminin dışına çıkmalı değil mi?

İki uçta iki farklı dayatmadan birini seçmek zorunda değiliz. İfrattan tefrite salınırken ıskaladığımız koskoca bir gerçeklik alanı var önümüzde. Yaparım-yaptırmam iddialaşmasına mola verip bir nefes aldığımızda göreceğimiz, oldukça geniş bir uzlaşı alanı var. Müftülüklere verilecek nikah yetkisinin nasıl uygulanıp nasıl denetleneceğini düzenlemek üzerinde yürütülecek tartışmalar daha gerçekçi olacaktır. Ama tabi şu anda biliyorum ki bu sözlerim pazarlık beklentisi olarak algılanacak. Kendini “norm” olarak dayatanlarca iki taraftan da böyle algılanması ihtimali var evet. Aynı zamanda hazır tüm muhalefet uzlaşmışken müftülük nikahı lehinde yazıyor olmam da kimilerince “iktidar destekçiliği” ya da en azından pişmiş aşa su katmak olarak yorumlanacak. Kimse kusura bakmasın hiçbirisi yazmama engel değil. Üç sebebim var illa ki bugün müftülükelere verilecek nikah yetkisini destekleyişimin. Birincisi sırf muhalif duruş adına şimdi sırası değil diyerek insanların kendi doğrularını suskunlukla geçiştirmesi bence sansürün ta kendisi. İkinci olarak yok sayanların görmezden gelenlerin aksine nikah töreni usulü olarak alternatif arayışının toplumsal ihtiyaç olduğunu bilmem. Kimse yoksa kendimden biliyorum. Madem ben böyle bir ihtiyaç hissediyorum öyleyse toplumda da vardır böyle bir ihtiyaç.

Asıl önemli olan üçüncü yazma nedenime gelince karşı çıkışların temel nedeni olan erken evlilik ve çok eşlilik sorunlarımızla ilişkili. Bence bu müftülük nikahı toplumun geniş kesimlerinde var olan dini tören ihtiyacını karşılarken aynı zamanda Medeni Kanunu'nca yasak olan evlenme biçimlerini denetleme imkanı da sunacaktır. Evlere, kuytu köşelere imamların çağırılıp nikah kıyılması usulü ortadan kalkabilecek ve bu durumda kanuni şartları haiz olmayanların nikahları da müftülüklerde kıyılmayacaktır. Evet erken evlilik ve çok eşlilik suç. Bu suçun bütün diğer suçlar gibi işlenmesini tümüyle önlemek mümkün olmayabilir. Ancak müftülüklere verilecek nikah kıyma yetkisi, suçluların bahanelerinden bazılarını ellerinden alacaktır. Günün sonunda tasarı yasalaşırsa radikal dini cemaatler beklentilerinin tam tersiyle karşılaşacaklardır sanıyorum. Umarım yanılmıyorumdur.

Başlıktaki soruya gelir cui bono dersek her iki ihtimalde de AK Parti'nin kazanacağı açık. Yararlanacak olan AK Parti. Tasarı yasalaşırsa tabanına dönüp zaferiyle övünebilecek. Geri çekmeye karar verirse de yine tabanına dönüp Meclis'te daha çok sandalye ve 2019 için bir kere daha seçim zaferi istemek için “haklı bir gerekçeye” daha sahip olacak. Muhalefetin kaygısı da bu yönde olmalı ki hemen hemen aynı dil ile uzlaştılar. Uzlaşsınlar güzel ama ama kendini norm olarak dayatma ve ötekini yok sayma alışkanlığını eşitlik ve demokrasi gibi yutturmaya kalkışmasınlar.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.