YAZARLAR

AKP'yle deli zamanlar

Türkiye çok daha önce yapması gerekeni şimdi yapmaya başladı ama hükümet “geç kalmış gibi” görünüyor. şimdi gözler Davutoğlu'nu arıyor

Türkiye’nin harekât başlatması İdlib için uzun zamandır konuşulan operasyonun ilk adımları mı?

İdlib Türkiye’nin de aralarında bulunduğu onlarca ülkenin doğrudan ya da dolaylı olarak desteklediği militanların güvenli limanı haline gelmişti.

Şimdi denklemler değişti. Artık bu militanlardan “kurtulmak” gerekiyor. Diğer yandan Afrin de telaffuz ediliyor ancak kolay değil. Birincisi Kürtler tarihten bu yana Afrin’de yaşıyorlar. Yani, diğer bölgeler için yapılan “suni bir oluşum” iddiası geçerli olmaz. İkincisi Şam, Kürtler ile şu sırlarda sorun yaşasa da Afrin’deki Kürtlerden vazgeçmez. Bir yandan Kürtleri tamamen karşısına almak istemez, diğer yandan Türkiye’ye karşı gelecekte her zaman elinde bulundurabileceği bir dinamiğin yok olmasına izin vermez. Bir diğer olasılık Afrin’e yapılacak bir harekata uluslararası tepkilerin yükselmesidir. Daha önce Suriye’ye yönelik operasyonlarda Batı Türkiye’yi destekliyordu ancak durum eskisi gibi değil.

Türkiye şimdi artık dolaylı olarak Suriye yönetimi ile birlikte hareket ediyor. Rusya ve İran ve hatta Astana’nın telaffuz edilmesine çok takılmamak lazım. Türkiye’nin yaptığı “daha önce doğrudan ya da dolaylı olarak yardım ve birlikte hareket ettiği” gruplara yönelik operasyondur.

Bunun anlamı çok açık: Türkiye çok daha önce yapması gerekeni şimdi yapmaya başladı. Ancak Hükümet “geç kalmış gibi” görünüyor.

Tam da İdlib operasyonunun ilan edildiği gün ABD’nin vize adımı geldi. ABD’nin fevri adım attığını düşünmek zor. Bu nedenle Türkiye’nin atacağı karşı adımlar hesaplanmış olmalı.

Trump yönetimi neyi nereye kadar göze aldı, bunu öğrenmek için epey zamanımız olacak. Zira vize iptali belli zamana yayılmış bir politikanın ilk adımı gibi duruyor. Bir büyükelçilik çalışanı için vize askıya alınmaz.

Türkiye ile ABD’nin son zamanlarda birbirlerinden pek hazzetmedikleri malum. 2011’de Kürt realitesinin somutlaşacağını hesaplamadan yola çıkan Türkiye, üstüne bir de FETÖ darbe girişimi yaşayıp bunun kökünü ABD’de arayınca iki ülke karşı karşıya geldi.

İkili arasında ABD hücum pozisyonunda, Ankara ise şimdilik savunma ile dengeli yanıt vermeye çalışıyor, saldırıya geçip geçmeyeceğini zaman gösterecek. Mesele 15 Temmuz değil, Ortadoğu’da yeni dizayn ve Kürtler.

Daha önceki yazılarımızda belirttiğimiz gibi Kürtlerin Suriye’deki hamlelerini de referandumu da ABD politikalarına bağlı ya da bundan bağımsız da ele almak bakış açısına bağlı. Ama gelinen aşamada bu gelişmelerden ABD’nin bir hayli faydalanmak isteyeceği ve bunu başaracağı kesin gibi.

ABD “eski sevgiliyi” küstürme, hatta ayrılma pahasına Kürtler ile iş birliğini devam ettirmekle kalmayacak daha da arttıracak.

Bunun sonucu Kürt devletinin kurulmasının kaçınılmaz olduğudur.

ABD, AKP’ye alternatif istiyor. Çünkü bizatihi kendilerinin öngördüğü, oluşması için çalıştığı iktidar, çıkarlarına set oluşturmaya başladı.

Hukümet zaten ABD ile çalışmadı mı / çalışmıyor mu? Evet, sonuçta politikaları Batı’ya hizmet ediyor(du). AKP artık, Kürt dinamiğinin yükselmesi ile birlikte Batı’nın (ve sermayesinin) “çatlak ses değil gelişmelere göre kendi payına düşeni alıp sessizce itaat eden iktidar” formunun dışına çıkmaya başladı.

Ama ABD (Batı) ile “iş birliği” öyle bir hale gelmiş ki AKP artık “Kürtlerin devlet kurmasına izin vermemek için” anlaşma yapılan “iç dinamikler” ile bölgede kendi payına düşeni almak için işbirliği yaptığı dış dinamikler arasında sıkıştı kaldı.

İki ihtimalin ortası yok: ABD politikalarına evet deyip Suriye ve Irak’ta Kürt gelişimlerine ses çıkarmayacaksınız. Bu durumu barış sürecini bitirmek için içeride anlaşma yaptıklarınıza anlatamazsınız. İkincisi şimdi olduğu gibi ABD’nin öyle değilmiş gibi görünerek destek verdiği bu oluşumlara karşı çıkarsınız. Bu durumda da tüm zamanlarda en yakın durduğunuz müttefik ile şimdi olduğu gibi karşı karşıya gelirsiniz.

Karşı karşıya gelinmemeli mi? Gelinir ya da gelinmez bu hükümetin belirleyeceği bir durum. Ama sorun daha önce memleketi “kırk katır ile kırk satır arasında” bir siyasete mahkum edecek adımların atılması(ydı).

İşlerin bu raddeye gelmesine yol açmayacak politikalar üretilebilirdi. Yapılması gereken çok basitti: “Kısa günün kârı” düşüncesi ile hareket etmek yerine Ortadoğu’da kaosa yol açacak değişikliğe karşı bölge ülkeleri ve halkları hak ve özgürlükler temelinde bir siyaset yürütmek. Tabii bu durumda Türkiye’nin “şer eksenine” dahil edilmesi kaçınılmazdı.

Şimdi Suriye - İran – Rusya eksenine dönüldü ama artık AKP için çok geç sayılır. Bundan sonra atılacak her adım “oyuna daha yüksekten girmek” olacaktır ki bunun maliyetsiz olmayacağı kesin.

Gözler Davutoğlu’yu arıyor. Erdoğan’a bir çıkış yolu önerisi var mı?

Yaklaşık 15 gün önce Trump’ı Erdoğan ile el sıkışırken gösteren fotoğraflar ile atılan “hiç olmadığı kadar yakınız” başlıkları atan havuz gazeteleri bu fotoğrafın tam bir “Amerikan esprisi” olduğunu idrak edememişlerdi muhtemelen.

AKP geri adım atmadığı sürece artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Vize hamlesi ABD – Türkiye ilişkilerinde bundan sonrası için hiç de iyimser bir tablo koymuyor ortaya. Daha önce de krizler olmuştu ve atlatılmıştı alışkanlığı ile düşünmek yerine çok ciddi hamleleri olası görmek gerekiyor.

ABD – Türkiye ilişkileri denince akla gelen ilk isimlerden biri İncirlik. İncirlik üssünün kapatılması gerektiğini telaffuz edenler var. Hükümet böyle bir adım atarsa kendi adına en büyük hatayı yapmış olur.

ABD zaten İncirlik’e alternatif yaratmak istiyor. Katar’daki üs İncirlik’in alternatifi olabilir. Suudi Arabistan kralının Rusya’yı ziyareti ticarete yarar o kadar. Devrim olmadığı sürece Suudi Arabistan’ın ABD’den uzaklaşması mümkün değil. Suudi Arabistan S 400’leri alabilir ama ABD için Katar ile krizde gündeme gelen ve daha önce Suudi Arabistan’da bulunan üs hala alternatif olarak duruyor. İhtimallerden birisi de IKBY’de bir Amerikan üssü açılabilir ve İncirlik’e asıl darbeyi bu hamle vurur. Bunlar üç günlük hesaplar değil elbette.

AKP Türkiye’yi “dünya değişti, bölge politikalarımız da değişecek ve yeni vizyon” yıllarına soktu ama değişen ve “çağın dışında kaşan” kendisi oldu.

NATO’nun ileri karakolu olmak, AB üyeliği için adımlar atmak ve laiklik Türkiye’yi Batı’nın önemli ittifakı yapıyordu. Laiklik ve AB’den vazgeçtik, kaldı NATO’nun ileri karakolluğu. O da artık Kürt dinamiğinin yükselmesi ile kayboluyor. Suriye’deki “üsçükler” ileride kalmasa bile Kürdistan coğrafyası için işaret sayılabilir.

Bunun farkına varması AKP’nin daha sert politikalar yürütmesine neden oluyor. Politikanın soğuk gerçeklerinin harekete geçmesi yakındır. Hükümet bundan sonra daha ileri gitse de geri adım atsa da durum nesnel bir hal aldı.

AKP sadece kendisi için değil Türkiye için de faturası ağır olacak çok zor zamanlara getirdi ülkeyi. Deli zamanlara.


Musa Özuğurlu Kimdir?

Gazeteci. Mesleğe 1994 yılında başladı. Çok sayıda radyo ve TV kanalının haber merkezlerinde editörlük, muhabirlik, program sunuculuğu yaptı. 2010 yılında TRT Türk’ün Suriye temsilcisi olarak çalışmaya başladı. Suriye’de 2011’de başlayan süreci 2016 yılına kadar yerinde takip eden az sayıda yabancı gazeteciden biridir. Alanı Suriye başta olmak üzere Ortadoğu. Serbest gazeteci olarak çalışmaktadır.