YAZARLAR

Nezaket yemeği ve dinamit lokumu

Solcular çok fazla nazik olmadı mı sizce? Solcular eskiden sistemde doğru ve nizam içinde hareket eden değil, yıkıcı olan değil miydi?.. Erkeğin kabesi otomobiller ve koltuklarının kirlenmesini bir tarafa bırakıyorum, hiç kimse neden bir madende duş olmadığını, soyunma yerleri olmadığını soruyor mu?

Bir video düştü geçen hafta medyaya. Madenden çıkan madenciler, koltukları kirlenmesin diye servis otobüsünün koltuklarına oturmadan evlerine gitmişlerdi. Hem de beş kilometre. Zonguldak'ta kömür madeni işçileriydi. Doğrusu, izlemedim videoyu. Donmuş halini ve altındaki yazıyı gördüm. Seyredemiyorum böyle şeyleri. Sanki böyle şeyler yokmuş gibi davranıyorum. Seyretmememin nedeni üzüldüğüm için değil, nefret ettiğimden. Ağzımdan baklayı çıkartayım, bu nezaket töreninden, bunu sevenlerden, bundan işçi sınıfı sevgisi türetenlerden, orta sınıf temizlik mümessillerinden, fedakarlık övücülerinden nefret ettiğim için…

Sabri abi (Cebecik) anlatıyordu. Amasra maden işçileri sendikasının örgütlenme sekreteriydi öncelerde. "Her gün ocaktan çıktıklarında madenciler, –terli ve saatlerce kazma sallamış ve kürekle kömürleri vagonlara doldurmuş ve ocak, yani başlarının üzerindeki toprak kendi kafalarına çökmesin diye direkler çakmış, henüz tehlikeli orana ulaşmamış metanı solumuş, bütün bunları yaparken borç harç düşünmüş ve çocukları tabii ki ve ne düşünür ki insan iki uyku ve maden ocağı arasında geçen bir hayatta– işte bu madenciler, duşlara giderken birden bir soğuk havayı yerlerdi. Bu sadece, mesela kışın dışarının havası değildi çarpan, madenin havasını değiştiren, içeriyi dışarıya basan, koca motorların üflediği rüzgarın içinden geçip duşa giderlerdi.

Defalarca işletmeye, bu yeraltından çıkış yeriyle, duşlar, –giyinme yerleri ve yemekhaneler filan–  yer arasına bir koridor yapmasını söyledik. Yapmadılar. Bir gün dedim ki işçilere, o zaman bütün madenci köylerindeki evlerinin çatısı kiremit yerine badavra tahtası –köylerde kiremit yerine kullanılan bir metrelik köknar ağacı– döşeliydi, "Herkes yarın gelirken yanında bir tane badavra tahtası getirecek." Her gelen işçi, bir gün sonra yanında getirdi. Ocağın çıkışının üstünde bir bir birikti. Sonra başladık, hep birlikte bunlardan bir koridor yapmaya ve işçiler ocaktan duş yerlerine bu koridordan, her biri işçi damından sökülmüş, kendi elleriyle örülmüş koridordan geçerek gitti."

Sonra idare oraya bir koridor yapmıştı galiba ama her zaman Zonguldak büyük madenci yürüyüşünün arkasında, esas bunun olduğunu düşündüm. Bu sadece rüzgara karşı bir koridor değil, ihtiyaç üzerinden doğrudan bir şeyi çözerek örgütlenmeydi.

–Solcular çok fazla nazik olmadı mı sizce? Solcular eskiden sistemde doğru ve nizam içinde hareket eden değil, yıkıcı olan değil miydi? Burjuva nezaketinin üstümüze sinmiş bulaşıcı, iyi öğrenim, nezaket yemeği ve küfürsüz (!) ve kaba şiddet (!)’siz mümessilleri mi, yoksa boyun eğmeyi tersine bükücü isyancı geleneği mi?– Yitirdiğimiz yine unutulmaz sendikacı İsmet abi (Öztürk) "Her kabadayı devrimci olmaz ama her devrimci biraz kabadayı olmalıdır." diyordu.–

Bir daha videoya dönüyorum. Erkeğin kabesi otomobiller ve koltuklarının kirlenmesini bir tarafa bırakıyorum, hiç kimse neden bir madende duş olmadığını, soyunma yerleri olmadığını soruyor mu? Eğer artık işçiler duşlara bir koridor yapmaya kalksa, kendi, çok muhtemel kiralık ya da bankalara borçlu evlerinin banyolarına kadar yapmak zorunda olduğunun farkında değil mi?  Kaç madende hâlâ yemekhane var ve kaç madende kazma sapının parasını eskisi gibi işletme değil işçi ödüyor?

Yine Sabri abiden, "Bir madenci eve gittiğinde, eşi 'dur dur girme öyle üstünle eve' der. Hortum tutarak bahçede yıkar onu. Kendi evine bile üstünde kömür izleriyle giremez." Yani işçinin sessizliği ve ezginliği, günlük hayatta kömürden kirlenme olasılığı olan koltuklar karşısında dışlanmışlığı ile doğrudan bağlantılıdır ve bu ne yazık ki solun 'temiz', 'uysal' ve 'iyi çocuk' tarafıyla da bağlıdır.

Bolivya'da ceplerinde taşıdıkları dinamit lokumlarını, Nobel ödülüne layık, doğrudan insanlık için, şenlikli bir şekilde kullanan madenciler, bir dinamit lokumunu benim için yola salladıktan sonra, "Dinle Türkiye, Bolivya’dan selam olsun" diye slogan atıyordu…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...