YAZARLAR

Referandumdan sonra: Paniğe mahal yok!

Türkiye ve İran'ın eşgüdümlü olarak uzun süre Kürdistan’a yaptırım dayatması zor. Kürdistan ikisi için de önemli bir pazar. Türkiye bölgeyi İran’a, İran da Türkiye’ye kaptırmak istemeyecektir. İkisinin de politikalarını betimleyen cümle: Pazar ol, bağımsız olma!

Irak Kürdistanı'nda Kürtler Türkiye, İran ve Irak’ın tehditkâr; ABD ve Britanya gibi uluslararası aktörlerin ‘uyarıcı’ baskılarının gölgesinde bağımsızlık referandumu için sandıklara gitti. Bağdat ile Erbil arasında statüsü tartışmalı bölgelerde de bir iki olay hariç oylama beklenenin aksine sakin geçti.

Kürtler bu noktaya uzun bir yoldan geldi. Sykes-Picot’tan beri kendi kaderlerini tayin hakkından mahrum bırakıldıklarına inanıyor, bunun için mücadele ediyor ve bir çıkış fırsatı kolluyorlar.

25 Eylül’de trajik restleşmelerin gölgesinde sandığa gidildi: Bir tarafta yaptırımlarla aç bırakma ve müdahalelerle istikrarsızlaştırma tehdidi. Üstelik, “Sorumlusu sen olursun” repliği eşliğinde. Diğer tarafta yeni bedeller ödeme ile kendi onuru arasında sıkıştırılan bir halk. Bu tablo karşısında geri adım atmak Mesud Barzani için büyük bir itibar kaybı; aralarındaki bütün ayrılıklara rağmen kendi iradesini yansıtmak isteyen bir halk için de ziyadesiyle onur kırıcı olurdu.

***

Herkes farkında ki bu süreç üstesinden gelinmeyi gerektiren ciddi sorunlar barındırıyor. İşte bu yüzden bağımsız Kürdistan’ı şiar edinmiş Kürt partilerin çekinceleri vardı. Fakat günün sonunda halk sandığa gitti ve sözünü söyledi. Çıkan sonuç, Kürt iradesine dair bir manifestodur. Haliyle Kürtlerin bağımsız Kürdistan’a doğru yol haritasında yeni bir sıçrama tahtası oluşturuyor. Bunun ne getirip ne götüreceği ise bir düzine faktöre bağlı.

Barzani’nin hemen bağımsızlık ilanı olmayacağına dair sözlerinden de anlaşılacağı üzere Kürdistan yönetimi bir süre etrafta köpüren öfkeyi dindirmek için uğraşacak.

Kürt denklemi için söylenegelen “Irak, Türkiye ya da İran’dan biri bağımsızlığı kabul etmediği sürece Kürdistan devletinin yaşama şansı yoktur” sözünün kendini sürekli hatırlattığı yeni ve zorlu bir süreç işleyecektir. Üç boyutlu bir çabanın sergilenmesi muhtemeldir:

- Kürdistan’ın siyasal, hukuki, idari, ekonomik ve güvenlik altyapısının tahkim edilmesi. Bu, iç muhalefetin bir eksiklik olarak en fazla üzerinde durduğu konu.

- Irak’la müzakere zemini yakalama ve Sudan örneğindeki gibi anlaşarak ayrılma. Birçok Iraklı aktör Erbil, Süleymaniye ve Dohuk üzerinde bir Kürdistan’ı sorun etmese de Kerkük, Tuz Hurmatu, Şengal, Zummar gibi tartışmalı bölgeler ciddi sorun. Bu bölgelerde uzlaşma olmadan ‘anlaşarak boşanma’ senaryosunun işlemesi mümkün gözükmüyor.

- İran ile Türkiye’yi ikna etme çabası... Kürt yönetimi bu iki ülkenin toprak bütünlüğüne halel gelmeyeceği ve bağımsızlığın her iki tarafın faydasına olduğu mesajı veriyor. Tabii bu korkudan kurtulmak, Türkiye ve İran’ın kendi Kürtleriyle nasıl bir gelecek kuracağına bağlı.

Bu üç boyuta ilaveten şu da önemli: Jeopolitik alandaki deprem ve kırılmalar yeni haritalara yol verebiliyor.

Kürdistan yönetimi, Amerikan işgaliyle birlikte ordunun dağıldığı 2003’te ve IŞİD’in Musul’u ele geçirdiği 2014’te oluşan boşluğu doldurarak tartışmalı bölgelerde kontrolünü genişletmeyi başardı. Kırılmalara bağlı bölgesel ve uluslararası koşullar değişmeden coğrafik kader de kolay kolay değişmiyor.

***

IŞİD’le savaş bittiğinde Irak güçlerinin toparlanmış ve donatılmış halde Kürdistan’a yönelebileceği ve o zaman referandum yapmanın daha da zor olacağı senaryosundan hareketle ‘ertele’ taleplerini geri çeviren Barzani halkın iradesini masaya koyarak pazarlığa oturma şansını yakaladı. İran ve Türkiye’nin tutumu değişmediği sürece Bağdat’la müzakere kanallarını zorlamaktan başka şansı da yok. Kürtler mevcut yapının “kolayca cezalandırılabilir” bir kırılganlık içinde olmasından hareketle daha esnek bir pazarlık süreci öngörüyor. Geçen ay Erbil’de kulak verdiğim KDP’ye yakın bazı isimler ‘anlaşmalı boşanma’ için bir süreliğine konfederal bir yapıya gidilebileceğini, Musul’u İngiliz mandasındaki Irak’a bırakan anlaşmaya benzer çözüm modelinin Kerkük’e de uygulanabileceğini dillendirmişti. Türkiye, 1926’da Ankara Anlaşması ile 25 yıl boyunca petrolden yüzde 10 pay verilmesi karşılığında Musul’dan vazgeçmişti. 1934’ten itibaren Musul’da çıkartılan petrolün yüzde 10’una tekabül eden para 1951’e kadar Türkiye’ye ödenmişti.

Bağdat’la müzakere mekanizmaları tesis edilemezse geriye oldubittiler kalıyor. Oldubitti risk ve istikrarsızlık demek. Burada Arap-Kürt, Kürt-Türkmen çatışması, Peşmerge ile Irak ordusu ve Haşd el Şaabi arasında savaş, İran ve Türkiye’nin müdahalesi gibi felaket senaryoları sıklıkla dillendiriliyor. Mesela düne kadar Kürtlerle çatışma istemediklerini ısrarla vurgulayan Haşd el Şaabi’ye bağlı grupların Erbil’de dalgalandırılan İsrail bayraklarına işaret ederek “İkinci bir İsrail’e izin vermeyiz” yönündeki çıkışları dikkate değer. İsrail’in bu şekilde görüntüye girmesinin Kürtlerin hayallerine hizmet etmeyeceği aşikâr. Yine de tehditkâr ortama rağmen belli fren mekanizmalarının varlığı da göz ardı edilmemeli.

Referandumun ertelenmemesi nedeniyle ‘göreceli’ olarak rahatsızlık duysa da ABD’nin Kürdistan’ı kollama misyonunu terk etmesi olası değil. Washington’dan yansıyan retoriğe bakılırsa ABD, 2018’de Irak genel seçimlerinde İran’a yakın gruplara zafer bahşetmemek için Kürdistan’daki referandumun ertelenmesini istiyordu. Sonuçta kuşatma altında bir Kürdistan’ı ABD sonsuza kadar yaşatamaz! O yüzden bu mesele Amerika açısından ‘zamansız’.

Bir diğer dolaylı fren mekanizması İran ile Türkiye arasındaki rekabettir. İki ülkenin eşgüdümlü olarak uzun süre Kürdistan’a yaptırım dayatması zor. Kürdistan ikisi için de önemli bir pazar. Türkiye bölgeyi İran’a, İran da Türkiye’ye kaptırmak istemeyecektir. İkisinin de politikalarını betimleyen cümle: Pazar ol, bağımsız olma! Bu bakış açısıyla Türkiye, Kürdistan’la Bağdat’tan kopuşu hızlandıran 50 yıllık petrol anlaşması yapmaktan, Bağdat’ta siyasi nüfuzunu genişleten İran da Kürdistan’ın doğu yakasıyla çok yönlü ticareti geliştirmekten geri durmadı.

Tabii bu arada Türkiye’de iktidarın suflörleri Barzani’nin altını oyacak yaptırım ve tehditlerin sürmesi halinde bölgedeki önemli ortağın kaybedileceği ve PKK’nin zemin bulacağını fısıldayacaklardır. Aynı çevreler İran’ın etkisiyle Bağdat’la ortaklığın da nazik bir zeminde olduğunu hatırlatıp Kürdistan kapısının önemini hatırlatacaklardır. Ayrıca Bağdat’tan bağımsız, Kürdistan’la iş yapan onlarca ülke var. Bunlar da referandum konusunda ikircikli ya da karşıt pozisyonda olsalar da ilerleyen süreçte pozisyonlarını Kürdistan lehine değiştirebilir.

***

Bunların ötesinde yaptırım ve tehditler nerede sonuç aldı ki burada alsın. Su kendi yatağını buluyor. Kopuş referandumla başlamadı. Belli bir yaşın altındakilerin Irak namına bildiği tek şey yurtdışına çıkarken taşıdıkları pasaportlar. Bu kaçınılmaz bir süreç. Önemli olan bu süreci düşmanlıklar üretmeden, bölgeyi istikrarsızlaştırmadan ve halklara trajediler yaşatmadan yönetmektir.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.