YAZARLAR

Hafızanın minik oyunları

Hatırlamak zorlu sanat. Hani Atom Egoyan’ın ‘Remember’ filminin son sahnesi kadar zorlu… Elbette anının kalması ancak nahoş duygusunun ortadan kalkması ilk aşamada çok cazip geliyor kulağa. Yıllar sonra bile yeri gelip kıvrandığımız acılardan kurtulmak demek bu. Özgürlüğün diğer adı.

Unutmanın ve hatırlamanın ülkesi hafıza, bitmek bilmez araştırmaların da konusu. Son olarak da Kaliforniya Üniversitesi’nde yürütülen hafıza silme araştırmaları çerçevesinde korku ya da endişeye sebep olan hatıralarımızı diğer anılarımıza dokunmadan silikleştirebileceğimizin ve hatta silebileceğimizin müjdesi geldi. Araştırmacılar belirli nöronlara genler sokmak için bir virüs kullanarak genlerin ürettiği protein ışığa cevap vermeye başlayınca, patikayı takip edebilmiş ve anıları silmeyi başarmış. Tıbbi açıdan bunun anlamı travma sonrası stres bozuklukları ve zihinsel gerileme yaşayan insanlara yardımcı olunabilmesi. Ama elbette adı konmuş bir hastalığa sahip olmayanlarımız da silme işleminden heyecanlanıyor.

Hatırlamak zorlu sanat. Hani Atom Egoyan’ın ‘Remember’ filminin son sahnesi kadar zorlu… Elbette anının kalması ancak nahoş duygusunun ortadan kalkması ilk aşamada çok cazip geliyor kulağa. Yıllar sonra bile yeri gelip kıvrandığımız acılardan kurtulmak demek bu. Özgürlüğün diğer adı.

DUYGUSUNDAN OLMAK

Allah biliyor, üzerimdeki tahakkümünden kurtulasım gelen çok anım var. Ama iş ciddiye bindiğinde, bilgisini saklayıp duygusundan olmaya razı gelir miyim şu anıların, inanın bilemedim. Acıyla öğreniriz en çok. Çentikleyişimiz acıdandır. O duygunun zaman içinde yer değiştirişine, giderek anının içinde bir parçaya dönüşmesine tanıklık ederiz. Hafıza, işlevini tam da bu dönüşümle tamamlamış olur. Şimdi tevekküllü acıdır artık. Öğreten ve şifalandırandır yaşanmışlığında.

Hem sonra bir şeyleri silmek demek, eksilterek değiştirmek demek. Anının yaşanma birikimini boşalttığınızda elinizde kalan ders size ikna edici gelir mi, ondan da emin değilim. Devlet politikaları neyin nasıl hatırlanacağını dayatırken, hafıza gayri resmi tarih kaydı da demek.

Bilincimizin bizi koruma yöntemlerine güveniyorum. Büyük travmalar ve kazalar sonrası, sarhoşluk halinde belli bir noktadan sonrasını hatırlayamamamız buna delalet. Çok fena iz bırakacağını hissettiğim konuşmaları bile unuturum ben. Geriye ama mutlaka duygusu kalır.

O duyguyla takip ederim tarihimi. Tanıdık bir koku gibidir o duygu. Bir ömürlüktür. Asla inkâr edemem, görmezden gelemem. Taşırım layığınca.

HİÇ UNUTMAMAK

Ülke tarihinin unutturma üzerine kurulu olduğu bizim gibi topraklarda toplumsal hafıza, delirmemizi önleyen sigortadır. Kimin ne uğruna öldüğünü, kim tarafından öldürüldüğünü, nelerin mükerrer olarak yaşatıldığını kaydeder. Hem kendi hem de sonraki kuşaklar için. Çünkü hakikate hep ihtiyaç vardır. Anılara eşlik eden o duygu, hakikatin de adıdır.

Video ve kaset çalar zamanlarında makinelerin kafasının temizlenmesi diye bir işlem vardı. Pek özenirdim makinelere. Şöyle benim de beynimi alıp bir temizleseler, parlatsalar isterdim. Halen de Japonların beyin için üreteceği özel bir solüsyonun ve zavallı beynimin onun içinde çıkaracağı cosss sesinin hayalini kurarım. Ama düşünüyorum da, bu işlemden beklentim de bir şeylerin silinmesi olmadı hiç. Sadece tazelenip, bütün anılara artık yaşandıkları andaki gibi acıtmayacakları bir mesafeden sahip çıkmayı diledim.

Hafızanın minik oyunlarını seviyorum. Serbest çağrışımı, yanlışlıkla benzetmeyi, ilgisiz gibi görünen bir ayrıntıdan zamanda ve mekânda bambaşka bir boyuta süzülmeyi. Hatırlamayı değil hiç unutmamayı diliyorum. Hakikatinize ve adalet duygunuza kastedildiğinde, elinizde tek kalan hafızanıza göz kulak olmaktır. Son yıllarda nice arkadaşımı, varlığından güç ve umut devşirdiğim insanları, inandığım siyasetçileri, gazetecileri, avukatları, insan hakları savunucularını tutukladıkları, tarihi mekânları yaşayanların başına indirdikleri, insanlığa karşı suçları zaman aşımına uğratıp katil zanlılarını taltif ettikleri bir düzende elimde tek kalandır hafızam.

Varsın acı ondan gelsin. Hani denir ya, bazı acılar sevilirmiş de zamanla…


Karin Karakaşlı Kimdir?

1972’de İstanbul’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Mütercim Tercümanlık Bölümü’nün ardından Yeditepe Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü’nde Yüksek Lisans eğitimini tamamladı. 1998’de öykü dalında Varlık dergisinin Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü’nü kazandı. Karakaşlı’nın eserleri şunlardır: Başka Dillerin Şarkısı (Öykü, Varlık Yay., 1999; Doğan Kitap, 2011) , Can Kırıkları (Öykü, Doğan Kitap, 2002), Müsait Bir Yerde İnebilir Miyim? (Roman, Doğan Kitap, 2005), Ay Denizle Buluşunca (Gençlik Romanı, Günışığı Kitaplığı, 2008), Cumba (Deneme, Doğan Kitap, 2009), Türkiye’de Ermeniler: Cemaat, Birey, Yurttaş (İnceleme, Günay Göksu Özdoğan, Füsun Üstel ve Ferhat Kentel ile, Bilgi Üniversitesi Yay., 2009), Benim Gönlüm Gümüş (Şiir, Aras Yayıncılık, 2009), Gece Güneşi (Çocuk Kitabı, Günışığı Kitaplığı, 2011), Her Kimsen Sana (Şiir, Aras Yayıncılık, 2012), Dört Kozalak (Gençlik Romanı, Günışığı Kitaplığı, 2014), Yetersiz Bakiye (Öykü, Can Yayınları, 2015), İrtifa Kaybı (Şiir, Aras Yayıncılık, 2016), Asiye Kabahat’ten Şarkılar Dinlediniz (Anlatı, Can Yayınları, 2016). Karakaşlı halen Kültür Servisi, Gazete Duvar siteleri ve Agos gazetesinde yazmaktadır.