
Örtülü ekonomi
Türkiye’de para politikası, kriz eğilimlerinin yoğunlaşması üzerine Ocak 2017’de değişti. Merkez bankasının resmi politika faizi fiili olarak tedavülden kalktı. Fiili durum-hukuki durum gerilimi, fiili durum lehine çözüldü ve para politikası örtülü alana geçti. Maliye politikası ise, kamu garantileri konusunda epeydir şeffaflıktan uzaklaşmıştı, son olarak ekonomik krizden çıkışı sağlayan Kamu Garanti Fonu tarafından sağlanan destekler konusunda da yeterli açıklamalar yapılmadı. Sonuçta, para politikasından maliye politikasına, karşımızda örtülü bir ekonomi var. Oluşan bu örtülü ekonominin menzili 2019 seçimleri.
ÖRTÜLÜ PARA POLİTİKASI
Ocak 2017’de Türkiye ekonomisi önemli bir darboğazdan geçti. Ocak sonunda merkez bankasının yeni giriştiği deneysel yolun nasıl ilerleyeceği henüz belli değildi. O gün görünen, ekonomi yönetiminin sonuçları itibariyle faizdeki yükselişi daha tehlikeli gördüğü ve bu nedenle de dövizdeki artışa izin verdiği idi. Ancak bu tespit, merkez bankasının standart araçları kullanacağı varsayımı altında geçerliydi. Oysa 13 Ocak 2017 sonrasında merkez bankası yeni bir uygulamaya geçmiştir: Örtülü politika faizi.
Yukarıdaki grafikte, 13 Ocak’a kadar geçerli olan politika faizinin (1 Haftalık Repo) günümüze kadar seyrine baktığımızda, bir artış görmüyoruz. Çünkü merkez bankası bu politika faizini artık kullanmıyor. Ekonomik daralmanın yaşandığı ve aynı anda enflasyon ve işsizliğin arttığı bir ortamda merkez bankası, kurdaki çöküşün ekonomik krizi daha da derinleştirmesini önlemek için 2017 başında harekete geçti ve faizleri sert bir şekilde artırdı. Ancak müdahale örtülü bir şekilde yapıldı, Geç Likidite Penceresi (GLP) kanalı, fonlamanın temel aracı haline geldi ve fiili politika faizi Ağırlıklı Ortalama Fonlama Maliyeti (AOFM) oldu. Grafikten AOFM’nin yükselişi izlenebilir, son olarak 31 Ağustos itibariyle 12.01 düzeyine geldi.
HUKUKİ DURUM – FİİLİ DURUM
Kısacası, nasıl ki Türkiye’nin yönetimi konusunda Anayasa’da ve kanunlarda yer alan kurallar ile “fiili durum” arasında fark varsa, ekonomi yönetiminde de benzer bir fark oluştu. Uluslararası kurumların takip ettiği politika faizinde bir değişim gözlenmezken, fiili politika faizinde, geçtiğimiz yıldan bu yana 4 puandan fazla artışı yapıldı.
Ekonomi yönetimi açısından para politikasının örtülü olarak yürütülmesinin bir avantajı, alınan kararların demokratik denetimden uzakta gerçekleşiyor olmasıdır. Örneğin resmi politika faizinin artışı konusunda, merkez bankası tarafından verilecek karar öncesi farklı kesimler görüş belirterek de olsa, kamusal bir tartışmanın tarafı olabiliyordu. Ancak örtülü para politikası döneminde, herhangi bir kamusal tartışma olmadan faiz çeyrek ya da yarım puan şöyle dursun, dört puan artırılabiliyor. Ancak resmi politika faizi sabit kaldığı için, sanki ülkede bir faiz artışı yaşanmamış gibi yapılabiliyor!
ÖRTÜLÜ MALİYE POLİTİKASI
Geldiğimiz nokta, basitçe “kayıt dışı ekonomi” başlığı altında incelenebilecek bir aşamayı geçmiş gibi görünüyor. Ödemeler dengesindeki “Net Hata ve Noksan” kalemi ile takip ettiğimiz, ülkeye giren kaynağı bilinmeyen paradaki yüksek seyri bir kenara koyalım. Örtülü ödenekten yapılan harcamaların Nisan 2017 referandumu öncesi yaptığı sıçramayı da hesaba katmayalım. Yine de bu gibi örneklerin giderek istisna olmak çıkıp kaide haline gelmeye başladığını görebiliyoruz.
Örneğin para politikasının örtülü operasyonlar alanına geçmesi, maliye politikasında da gözlenebiliyor. Son dönemde ekonomik yavaşlamaya karşı devreye sokulan inşaat-finans bileşkesinin önemli bileşenlerinden olan kamu garantilerinde, vatandaşın ödediği vergilerle oluşan kaynakların nasıl harcandığı ile ilgili şeffaf ve güvenilir bir bilgi akışı mevcut değil. Benzer bir durum, Kamu Garanti Fonu ile sağlanan desteğin nerelere kullanıldığı konusu için de geçerli.
ÖRTÜLÜ EKONOMİ
Ülkede yasal-hukuksal gerileme üst düzeydeyken ekonominin bundan nasibini almaması beklenemezdi elbette. Kısacası güncel durum şöyle: Türkiye’de ekonomi yönetimi, kamu yönetimi ve hukuk öğrencilerinin yakından bildiği “Günışığında Yönetim” ilkesinden uzaklaşmıştır. Türkiye ekonomisi, herhangi bir anlamlı ekonomi politikası tartışması yapılabilecek bir düzeyde değildir, tüm menzili 2019 seçimlerine odaklanmış bir örtülü ekonomi haline gelmiştir.
Doç. Dr. Ümit Akçay, Berlin School of Economics and Law'da (HWR Berlin) ders vermektedir. Daha önce İstanbul Bilgi Üniversitesi, ODTÜ, Atılım Üniversitesi, New York Üniversitesi ve Ordu Üniversitesi’nde çalıştı. Akçay, Finansallaşma, Borç Krizi ve Çöküş: Küresel Kapitalizmin Geleceği (Ankara: Notabene, 2016) kitabının ortak yazarı; Para, Banka, Devlet: Merkez Bankası Bağımsızlaşmasının Ekonomi Politiği (İstanbul: SAV, 2009) ile Kapitalizmi Planlamak: Türkiye’de Planlamanın ve Devlet Planlama Teşkilatının Dönüşümü (İstanbul: SAV, 2007) kitaplarının yazarıdır. Akçay, güncel olarak uluslararası siyasal iktisat, merkez bankacılığı ve finansallaşma alanlarıyla ilgilenmektedir.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Fırtınaya hazır olun
Son açıklanan veriler, Avrupa’nın üçüncü büyük ekonomisi olan İtalya’nın resesyona girdiğini, yani 2018’in ikinci yarısında ekonomik daralma yaşadığını gösterdi. Üçüncü büyük ekonomide daralma yaşanırken, son açıklanan sanayi üretimi verilerine göre Avrupa’nın en büyük ekonomisi Almanya’da da resesyon zilleri çalmaya başladı.
Fed’in 'U' dönüşü
Fed kararını 2008’de başlayan küresel kriz konjonktüründe değerlendirmek gerekiyor. Zira Fed’in bu “U” dönüşü, 10 yılı aşan bu konjonktürün getirdiği kısıtlar içinde formüle edildi.
Venezuela’nın krizi üzerine iki görüş
Venezuela’nın hikayesi aslında epey tanıdık. 1980’li yıllarda, ithal ikameci sanayileşme modelinin krize girmesi ile birlikte ekonomik model değişikliği ve özellikle döviz kazandırıcı ihracata dayalı birikim modeline geçiş gündeme geldi. Ancak daha önceki adımlara rağmen bu dönüşümün uygulanması 1990’lı yıllarda gerçekleşti...
Davos 2019: Kapitalizmi kapitalistlerden korumak
Oxfam'ın açıkladığı gelir ve servet dağılımı raporundaki belki de en çarpıcı veri şu: 2018’de en zengin 26 kişinin sahip olduğu servet, en yoksul 3.8 milyar insanın serveti ile eşit. Yani servet giderek daha fazla yoğunlaşıyor. Bu veriler, Karl Marx’ın 152 yıl önce yazdığı Kapital’in ilk cildinde açıkladığı, sermaye birikiminin aynı zamanda yoksulluğun birikimi anlamına geldiğinin açık bir örneği.
Kredi kartı borçları silinsin mi?
Altını çizmekte yarar var: Yapılan düzenleme borçlanmayı caydırıcı değil teşvik edici nitelikte. Bu uygulama ile bir yanıyla da, hanehalkı borcunun milli gelire oranındaki gerilemenin durdurulması hedefleniyor.
Stres testi sonuçları ne kadar gerçekçi?
ABD’deki ve Avrupa’daki örneklerde kalın birer rapor niteliğinde olan stres testi sonuçlarına ilişkin açıklamalarda, stres testinde kullanılan senaryoların neler olduğu belirtiliyor. Ek olarak bu farklı senaryolarda bankaların nasıl performans gösterebileceği ile ilgili tahminlere yer veriliyor. Oysa BDDK’nın açıklamasında bu iki unsur da yer almıyor ve açıklama sadece bir buçuk sayfa uzunluğunda!
2018-2019 krizinin aşamaları
2018-2019 ekonomik krizinin üçüncü aşaması, mart seçimlerinden sonra başlayacak. Bu aşamada artık seçimler geride bırakıldığından, bazı sermaye gruplarının elenmesi ile sonuçlanacak olan firma kurtarma operasyonuna girişilebilir.
2018’de adım adım krize
Döviz krizinin patlak verdiği ağustos ayından itibaren ekonomi yönetiminin aldığı önlemlere bakıldığında, birbiri ile çelişen sayısız genelgeye ya da düzenlemeye rastlıyoruz. Bu da bize, 2013 sonrasında ‘kriz yönetimin krizinin’ kronikleştiğini, bir başka ifadeyle krizin ekonomi yönetimini önüne katıp sürüklediğini söylüyor.
Beş soruda 2018-2019 ekonomik krizi
2019 sonrasında merkez kapitalist ülkelerde yoğunlaşan ekonomik durgunluk beklentilerine karşı yeni bir parasal gevşeme evresi yaşanırsa, Türkiye gibi ülkelerdeki bağımlı finansallaşma modeli, ufak sarsıntılarla yoluna devam edebilir. Ta ki bir sonraki krize kadar.
TL’nin değerlenmesi, krizi çözer mi?
TL’nin değerlenmesi, ‘işlerin yoluna girdiği’ anlamına gelmiyor. Bizzat mevcut ekonomik krizi yaratan mekanizmaya geri dönülmesi anlamına geliyor. Buna neden sevinelim?
Ekonomideki gerçekler
TL’deki nispi değerlenmenin temel nedeni, ekonomik krizin bizatihi kendisidir. Kriz, ekonominin durma noktasına geldiğini gösterdiği ölçüde, üretim için gerekli olan döviz talebinin azalması anlamına da gelecektir.
Sanayi daralıyor, batık krediler ve işsizlik artıyor
Sanayi üretiminin daralması, batık kredilerin ve işsizliğin artışı, aynı sürecin, yani ekonomik daralmanın, farklı alanlardaki görünümünden ibaret. Ekonomi yönetimi, ekonomik krizin bir başka görünümü olan cari fazla rakamları ile ‘kolay zaferler’ ilan etmeye çalışsa da, sert bir ekonomik daralmanın henüz başında olduğumuzu vurgulamamız gerekiyor.
Avrupa’da krizin nedenleri ve gidişatı
Krize girenin bir bütün olan neoliberal AB projesi olduğunu görmek gerekiyor. Konuya bu çerçeveden bakınca, hem devletlerarasıcılık (intergovermentalism) ile ulusüstücülük (supranationalism) arasına sıkışan bütünleşme tartışmalarının tıkandığı noktaları aşabiliriz hem de Avrupa’da giderek güçlenen radikal sağın neden yükseldiği ile ilgili bir açıklama zemini kurmuş oluruz.
Müteahhit düzeni battı, alternatifler neler?
Hükümetin açıkladığı yeni kurtarma planı, bir taşla üç kuş vurmayı hedefliyor: İlki, batık inşaat şirketlerini kurtarmak. İkincisi, batık inşaat firmalarının bankacılık sistemini de batırmasını önlemek. Üçüncüsü, kurtarılan sermaye kesimlerini hükümete bağlılığını artırmak.
Dolar indi, kriz bitti mi?
Güncel verilere dayanarak krizin bittiğini ileri sürmek mümkün değil. Önümüzde, konkordato fırtınasının sürdüğü, firma iflaslarının arttığı ve bunun işsizliğe artış olarak yansıması aşaması var. Batık firmaların oluşturduğu batık kredi sorununun bankacılık sistemi tarafından nasıl çözüleceği, daha da önemlisi, bu yükün bankacılık sistemi ile sanayi sektörü arasında nasıl bölüştürüleceği sorunları henüz çözülebilmiş değil.
İtalya ve AB arasındaki bütçe krizi
Reddedilen İtalyan bütçe tasarısında bütçe açığı 2.4 olarak öngörülmüştü, yani Maastricht Anlaşması ile belirlenen yüzde 3 sınırının altında bir açık hedeflenmişti. Ancak Komisyon, İtalya’nın daha önce Komisyon tarafından yapılan tavsiyelere uymaması ve kamu borcunun milli gelire oranının yüzde 60 sınırının çok üzerinde olması gerekçeleri ile reddetti.
İktidarın anahtarı düşük faiz
Faiz yüksek kalmaya devam ettikçe, iktidarın iktidarda kalma mekanizmalarının altı oyuluyor. Erdoğan’ın itirazının gerisinde bu basit ekonomi-politik gerçek var. Bunun nasıl paketlenerek halka sunulduğu ayrı bir konu. Genellikle yorumcular, bu durumun sunuluş şekline odaklandığından, içeriği yeterince göz önüne alamıyorlar.
‘En kötüsü’ henüz başlamadı
Kriz, ekonomi yönetimini önüne katmış sürüklüyor. Önceki gün ilan edilen enflasyonla mücadele programının ciddiyetsizliği, bu ‘sürüklenme’ görüntüsünü daha da pekiştirdi. Henüz bankacılık sistemindeki hasarın nasıl halledileceği, firma iflaslarının nasıl yönetileceği gibi hayati konular netleşmiş değil. Toplu işten çıkarmalar ile işsizliğin artacağı bir ortamda enflasyon yüksek kalmayı sürdürecek.
Sınıf mücadelesi ve kriz
Eylül rakamlarına göre tüketici enflasyonu yüzde 24.52’ye yükselmiş durumda. Yıl sonunda ise, ihtiyatlı bir tahminle enflasyonun yüzde 20’nin üzerinde olması muhtemel. Bu durumda gerçekleşecek ücret pazarlıkları, sınıflar-arası mücadelenin en temel konularından birini oluşturacak. Çalışanlara yüzde 20’nin altında verilecek ücret zammı, reel olarak krizin maliyetinin çalışanlara yıkılması anlamına gelecektir.
Erdoğan’ın Almanya ziyaretinin önemi
Neredeyse 30 yaşına basacak olan Gümrük Birliği’nin yenilenmesi bir süredir AB ile Türkiye arasındaki ilişkilerde önemli bir gündem maddesi haline geldi. Berlin’in güncelleme müzakerelerine yönelik engellemesini kaldırması, bu dönemde Ankara’ya verebileceği bir destek olabilir.
Şok faiz artışı, batık krediler ve iflas ertelemeleri
Döviz krizi nedeniyle firmaların döviz borçlarının TL değeri, kayıtlı sermayelerinin üzerine çıkmış durumda, yani fiili olarak bu firmalar batık. Bu durumda bankaların bu batık firmalara yeni kredi açması çok zor. Yapılan bu düzenleme ile batık firmalara 2023 sonuna kadar, bu kur zararının bilançolara yansıtılmaması imkanı veriliyor.
Yapısal reformlar ve Batı Balkanlar'da otoriterizmin yükselişi
Neoliberal kalkınma reçeteleri, yapısal uyum programları ile geç kapitalistleşen ülkelere yayılırken, bunun aynı zamanda demokratikleşmeyi geliştirileceği iddia ediliyor. Bunun Türkiye’deki sonuçlarını hepimiz deneyimliyoruz. Peki artan otoriterizm sadece Türkiye’ye özgü mü?
Faiz ve neoliberal popülizm krizi
Türkiye’deki liberal muhalefet -acıklı bir şekilde- ‘tek adam rejimine karşı’ denge ve denetleme unsuru olabileceği beklentisi ile bir IMF programından medet umadursun, ekonomi yönetimi döviz krizini fırsata çevirerek, ihracat patlamasına dayanan yeni bir iş çevriminin başlamasını umuyor.
Ankara’nın seçenekleri neler?
Ekonomi yönetimi, özellikle batması durumunda kendi iktidarının da sarsılacağını düşündüğü sermaye kesimleri için döviz krizinin mi, olası şok faiz artışı sonrası daha da derinleşebilecek bir ekonomik daralmanın mı daha az hasarlı olacağını düşünerek karar alıyor. Bundan sonra da ekonomi yönetiminin hesap edeceği budur.
2018 krizinin ekonomi politiği
Ekonomi politikasının kilitlenmesinin nedeni neoliberal popülizm modelinin krizinin nasıl aşılacağı ile ilgili bir doğrultunun henüz ortaya çıkmamış olmasıdır. Bu yapısal kriz dönemleri, güç mücadelelerinin, özellikle de egemen sınıf içi fraksiyonlar arasındaki mücadelelerin yoğunlaştığı dönemlerdir. Çözümlerden ilki TÜSİAD’ın desteklediği IMF politikalarına dönüştür. İkinci çözüm programı henüz netleşmedi. Şimdilik net olan şu: IMF programının uygulanmasına yönelik bir direnç var.
Kriz mi? Hangi kriz?
Mevcut yönetim, ekonomik daralmayı yaşamsal bir tehdit olarak görüyor. Çünkü başından itibaren sert ideolojik çekirdeği değil, farklı kesimlerle kurduğu 'büyüme koalisyonu', iktidarı getirdi. Tam da bu nedenle 100 günlük programda yeni inşaat projeleri açıklanıyor, 'gaza basılacağı' mesajı veriliyor. Ancak 16 yıldır ilk defa bu formül işlemiyor.
Yeni rejim ve ‘kalkınmacı devlet’
İlk olarak yeni rejim inşasının, rasyonel bir bürokrasi yaratacağını iddia etmek zor. Burada rasyonel bürokrasi ile Weberyan anlamda kural takip eden ve siyaset kurumundan görece özerk bir yapıdan bahsediyoruz. Bu anlamda ne liyakatin ne de siyasi iradeden göreli özerkliğin mümkün olduğunu söyleyebiliriz. İkinci olarak yeni rejimde, bürokrasi içerisinde bilgi akışının merkezileştiği ve yönlendirici konumda olan bir kurumun varlığını tespit etmek de oldukça zor.
İstikrar programı yapısal krizi aşabilir mi?
Bugün istikrar programı ya da IMF’siz IMF programı diye tartışılan önlemlere bakıldığında, bunların 2001 krizi sonrası oluşan kısır döngüye dönüş anlamına geldiğini görmemiz gerekiyor. Üretimin ithalata bağımlılığı ve yüksek dolarizasyon seviyesinin bir sonucu olarak yoğunlaşan yapısal kriz, kur şokları nedeniyle dövizin pahalı kalmasının, yüksek faize rağmen enflasyonun kontrol altına alınmasını engellemesiyle derinleşebilir.
İki farklı AKP ve otoriterleşme
Ne oldu da ekonomik büyümeyi getiren ve ülkeyi (sözde) demokratikleştiren AKP birdenbire otoriterleşti ve sonra rejim değişimine kadar varan bir tek adam yönetimi geldi? İkinci AKP, ilk AKP’den bir “sapma” mı? Yoksa ikinci AKP ilk AKP’nin “özü” mü? Her iki dönem, sınıfsal güç dengeleri açısından bir farklılığa mı işaret ediyor?
TCMB düzenlemesindeki muğlaklık
Yeni rejim inşası sürecinde yapılan düzenlemeler, beklendiği gibi, Türkiye’deki merkez bankacılık açısından kritik bir dönüm noktası olarak nitelendirilecek denli önemli. Yeni rejimin bu konuda ne kadar ileri gidebileceği, muhtemelen hakim sermaye kesimleriyle yapacakları “pazarlıklarda” belirlenecek.
Kriz ve otoriterizmin yükselişi
Günümüzde 2008 krizi sonrasında ekonomi politikalarındaki süreklilik, krizin faturasının dünya genelinde emekçilere kesilmesi anlamına geliyor. Bu ise, ekonomik zorlukların ve bu zorlukların yarattığı hoşnutsuzlukların daha da artmasına yol açtı. Krizden bu yana, hemen hemen her ülkede hızla yükselen otoriter popülizmler, bu hoşnutsuzluğun ifade kanalı oldu.
Döviz–faiz kıskacı ve yeni kabine
24 Haziran seçimleri, yaklaşan ekonomik darboğazın gölgesinde gerçekleşti. Ancak seçimlerin, kur ve faiz şoklarının etkileri henüz tam olarak görülmeden gerçekleşmesi, seçimlerde krizin değil, kriz korkusunun etkili olmasına neden oldu. Seçim sonrasında yeni Erdoğan yönetiminin kabinesini önümüzdeki hafta açıklaması bekleniyor. Özellikle devletin yeniden yapılandırılmasına bağlı olarak, ekonomi yönetiminde de önemli kurumsal değişime gidileceği şimdiden konuşuluyor.
Yeni yönetim ve ekonomik gidişat
Mehmet Şimşek’in seçim öncesinde açıkladığı ve “yeniden dengelenme” olarak adlandırılan “IMF’siz IMF programı” mı, yoksa Erdoğan’ın ifade ettiği faizi düşürmeyi önceleyen bir politika mı izleneceği, önümüzdeki dönemdeki kritik belirleyen olacak. Bu anlamıyla, 2018’in ikinci yarısından itibaren yoğunlaşacak ekonomik sorunlar ile nasıl başa çıkılacağı, kriz yönetiminin krizinin nasıl çözüleceğine bağlı olacak.
AKP kazanırsa ekonomik istikrarsızlık biter mi?
“Yeniden dengelenme” programı bir stagflasyonist sıkışma ile sonuçlanabilir. Olası kriz, (i) iç talebin daraltılması nedeniyle ortaya çıkacak olan ekonomik durgunluk ortamında, (ii) TL’deki değersizleşmenin sürmesi nedeniyle enflasyonun düşürülememesi ile daha da derinleşecektir.
Yükselen piyasalar ve Türkiye’nin krizi
Dün açıklanan 2018’in ilk çeyrek büyüme rakamı, muhtemelen önümüzdeki dönem yaşanacak ekonomik daralma öncesindeki son yüksek büyüme rakamlarından biri olacak. Londra Mutabakatı ile atlatılan döviz kuru krizinin etkileri, faiz artışının yaratacağı şok ile birleştiğinde, önümüzdeki dönemdeki muhtemel ekonomik daralma iki nedenle beklendiğinden daha uzun sürebilir.
10 soruda 2018 ekonomik krizi
Türkiye hızla bir ekonomik daralmaya doğru ilerlerken en büyük risklerden biri de daralmanın yüksek enflasyon ortamında gerçekleşme ihtimalinin yükselmesi, yani stagflasyon riski. Peki bu noktaya nasıl geldik? İşte 10 maddede 2018 krizi...
İtalya ve neoliberal Avrupa’nın krizi
İtalya’nın yaşadığı kriz, neoliberal AB modelinin krizidir. Bu krizin nasıl aşılacağı, neoliberal müesses nizamın son kalan iki temsilcisi olan Merkel ve Macron’un Brexit sonrasında AB’yi yeniden güçlendirme planlarının geleceğini de etkileyecek. Ancak 2008 krizinden bu yana gördüğümüz mekanizma halen işliyor: Neoliberal politikalar sağ popülizmin çaresi değil, nedenidir.
Ekonomik kriz 'tehdidi' ile seçim kazanılabilir mi?
Hükümetin elindeki “istikrarı koruma” kozu, AKP’nin alternatifsiz olduğu durumlarda seçmenler tarafından “satın alınırken” –ironik bir şekilde- yeni getirilen seçim sistemiyle birlikte alternatiflerin de olabileceği olasılığının artmasıyla bu koz etkisini yitirebilir.
24 Haziran sonrasında acı reçete kader mi?
Güncel olarak Türkiye'de izlenen birikim modeli tıkanmıştır. Bu anlamda bir birikim rejimi krizinden bahsedebiliriz. Bu krizin yapısal biçim alması, ancak bir resesyonun yaşanması ile gerçekleşecektir. Eğer karşı karşıya olduğumuz bu ise, muhalefeti bir IMF programı kurtaramayacaktır. Tam da bu nedenle muhalefet partilerinin ana akım neoliberal reçetelerin dışına çıkacak bir çerçeveye sahip olmaları hayati derecede önemlidir.
İyi Parti'nin 'borç silme' önerisi ve sınırları
Kısacası, “borç silme” vaadi, mevcut müesses nizama meydan okuyan bir muhalif parti için iyi bir başlangıç noktası olarak görülebilir. Ancak muhalefetin ufku neoliberalizm ile sınırlı olunca, bu gibi önerilerin, geniş toplum kesimlerinin hayatlarını iyileştirici bir etki yapması mümkün değildir.
Teknoloji ve kapitalizm
Teknoloji ile üretim ilişkileri arasındaki nedensellik tek yönlü çalışmıyor. Bu ilişkinin iki tarafı da birbirini karşılıklı olarak etkilese de, teknolojik gelişmenin temel dinamiği, üretim ilişkileri.
Üç tarihsel anomali ve 2018’de ABD ekonomisi
Eşi görülmemiş parasal genişlemenin ekonomi üzerinde nasıl sonuçlar doğuracağını henüz tam olarak kimse bilmiyor, ancak işaret ettiğim üç konu bize şunu gösteriyor: Ya kapitalizm bildiğimiz işleyişinden farklı bir şekilde çalışmaya başladı, ya da bu üç anomali “sert bir düzeltme” ile yani yeni bir resesyonla sonuçlanacak.
5 maddede 2018’e kalanlar
Piyasa ekonomisinin egemenliği ile demokrasinin gelişeceği “ütopyası” 2001’deki 11 Eylül saldırıları ile sarsıldı, 2008’deki küresel finansal kriz ile yerle bir oldu. Faşizmin dünyaya yaşattıkları halen bir kuşak öncesinin hafızasında iken, faşistlerin yeniden yükselişindeki temel dinamik, liberal aşırılığın 30 yıldır uyguladığı piyasa ekonomisi deneyinin çökmesidir.
AKP’nin 'utangaç' kalkınmacılığı
İktidar son dönemde anti emperyalizm, anti Amerikancılık sloganlarıyla bir Batı'ya karşı meydan okuma söylemi içine girdi. Bunların ekonomide bir karşılığı yok ama küresel ekonomik ve siyasi konjonktür, halihazırda uygulanan neoliberal popülist modelin maddi koşullarını aşındırmaya başladı.
Sanayi 4.0 ve 'V' tipi toplum
Uzmanların çoğu kalkınmanın yolunun robotik teknolojinin yaygınlaştığı “Sanayi 4.0 devrimini” yakalamaktan geçtiğini iddia ediyor. Öte yandan robotik teknolojinin yaygınlaşmasıyla düşük ücretli işler, yüksek ücretli işlerin yerini almaya başlayacak.
Örtülü para politikası ve bir iletişim faciası
TCMB’nin yaptığı Para Politikası Kurulu kararıyla Geç Likidite Penceresi faizi yarım puan artırıldı. Ancak TCMB'nin kamuya açık olmayan toplantılarda yatırımcılara verdiği sözün altında bir artış yaptığı fikri baskın hale geldiğinden, TL’de hızlı değersizleşme yaşandı. Yani TCMB’nin bu hamlesi ile hem faiz hem kur artışı yaşanmış oldu. Özetle yaşanan tam bir iletişim faciası. Enflasyon, faiz ve kur artışının aynı anda yaşandığı “korku tüneli” yolculuğumuz devam ediyor.
Tarımda yerli üretimin tasfiyesi
Gıda enflasyonunu ithalatla kontrol etme fikri, küresel krizin etkilerinin hissedildiği 2010 yılında uygulamaya geçti. Geçtiğimiz 7 yıl boyunca ne fiyatlar düştü ne de ithalata olan ihtiyaç azaldı. Aksine yerli üretim tasfiye olurken ithalata olan bağımlılık daha da arttı.
Uzmanların yükselişi ve düşüşü
Ekonominin muhtelif uzmanlarına artık kulak asmıyoruz. Artık siyasetçiler, popüler kanaat önderleri ya da “milli iradenin” temsilcisi olduğunu iddia edenler, uzmanların yerini aldı. Bunun en büyük sebebi ise 2008 krizi.
'Kalkınmacı' Merkez Bankası-II
Çelişkiler keskinleşiyor ve krizin zaman içinde ileriye kaydırılması giderek zorlaşıyor. Bu ortamda, iktidar çevrelerinin formüle ettiği anlamdaki “kalkınmacı” merkez bankası modeli yok hükmündedir.
'Kalkınmacı' Merkez Bankası I
Merkez Bankası faiz indirimi gündemi yüzünden siyasi tartışmaların da odağına yerleşti. Şimdi de yeni bir modelmiş gibi sunulan kalkınmacı model tekrar tartışılmaya başlandı.
AKP ve neoliberal popülizm
Türkiye’de 2000’lerde sert bir neoliberal ekonomik program uygulandı. AKP'nin bu kadar uzun süre iktidarda kalabilmesinin sırrı da bu programın ortaya çıkarması muhtemel toplumsal hoşnutsuzlukları törpüleyecek mekanizmaları kurabilmesi oldu.
Dolar-faiz kıskacı
Geçtiğimiz hafta doların yükselmesiyle Türkiye ekonomisinin 2014’ten beri iki defa karşılaştığı darboğazın yeniden ortaya çıkma olasılığı doğdu. 2014’ten beri farklı yöntemlerle gelmesi ertelenen stagflasyonist sıkışma tekrar gündeme gelebilir.
Ekonomide yönetim sorunları
Güncel olarak, ekonomi yönetiminde yaşanan karmaşanın daha da artmasının nedeni, ülkeyi yöneten siyasi heyetin 2019 seçimlerini “varlık-yokluk” mücadelesi olarak kurgulamasıdır.
Batı'nın liderlik krizi
İstisnaların kaideyi bozacak şekilde genişlediği ve 'oyunun kurallarının' daha kolaylıkla askıya alınabildiği bir dönemden geçiyoruz. Küresel yönetişim mekanizmalarındaki tıkanıklıklara ek olarak, aktörler düzeyinde de bir liderlik krizinin yaşandığı bir dönemdeyiz.
Yargı bağımsızlığı gerilerken yatırımcı nasıl güvende olabiliyor?
Dünya Ekonomi Forumu (WEF), 2017-2018 dönemi Küresel Rekabetçilik Endeksi'ni yayınladı. Araştırma yargı bağımsızlığı ve yatırımcıların korunması arasında bir bağlantı olmadığını ortaya koyuyor.
Popülizm, faşist sağ ve liberaller
Son dönemde “popülizmin yükselişi” olarak kodlanan sürecin özünde, merkez liberal siyasetin geniş kitlelerin gözünde yaşadığı itibar kaybı yatıyor. Kurumlara duyulan güvensizlik, terörün yükselişi ve yabancı düşmanlığı geleceğe yönelik umutların da tükenmesine sebep oluyor.
AB’de siyasi kriz derinleşiyor
AB'de krizin sebep olduğu ekonomi politikalarının esasları değişmedi, neoliberal sisteme sadık kalındı. Solun yokluğunda krizin yükünü çeken öfkeli kitleler aşırı sağ tarafından örgütlendi.
Varlık Fonu’ndaki kriz neyi gösteriyor?
Geçtiğimiz hafta Türkiye Varlık Fonu (TVF) başkanı görevden alındı. Türkiye ekonomisine ilaç olması beklenen fon, bir varlık gösteremedi... Ancak mesele, basitçe Fon’un nasıl kullanılması gerektiği üzerinde yaşanan bir anlaşmazlık değildir. Ekonomi yönetimi “otomatik pilottan manuel yönetime geçtiğinden” beri bir doğrultu sorunu yaşıyor.
Teknolojik gelişme ve vasatın iktidarı
Yıllar geçtikçe insanların yetenek ve vasıflarının da gelişeceği düşünülür. Peki ya durum tam tersiyse? Ya teknoloji beraberinde vasıfsızlaşmayı getiriyorsa?
Sanayi 4.0 Distopyası
Robot teknolojisinin gelişimiyle belki canavar robotlara maruz kalmayacağız ama işsizlik yapısal olarak artacak. Bu yüzden Sanay 4.0 yepyeni bir "Büyük Bunalım"ı tetikleyecek.
Emeğin gücü gerilerken demokrasi gelişebilir mi?
Bir ülkede emeğin gücü sistematik bir şekilde azaltılıyorsa, o ülkede herhangi bir düzeyde demokrasinin gelişmesinden bahsedilebilir mi? Emeğin gücünün sistematik bir şekilde geriletilmesini sağlayan neoliberal politikaların dünyada ve Türkiye’de savunucusu olan burjuvazi, hangi zeminde demokratik gelişmenin olmazsa olmazı olarak tanımlanabilir?
Sağ popülizmin Polonya’daki yükselişi
Polonya'da sağcı PiS partisi G 20 Zirvesi öncesinde ABD Başkanı Trump'ın aleni desteğini aldı. Öte yandan PiS'in politikalarının AB bünyesinde yarattığı tartışmalar Türkiye'de olanları fazlasıyla hatırrlatıyor.
Almanya-Türkiye gerilimi, OHAL ve yatırımların geleceği
Almanya ile Türkiye arasında tırmanan gerilim bize OHAL ve ekonomi ya da daha genel olarak demokrasi ve kapitalizm ilişkisi ile ilgili genel geçer kabulleri sorgulamamız gerektiğini hatırlattı.
Alternatifler ve yapısal sınırları
Kapitalizm içinde hangi ekonomik modelin uygulanacağı, sadece politika yapıcıların tercihleri tarafından belirlenmez. Politika yapıcıların model seçiminin yapısal sınırları vardır.
Kriz ve alternatifler
Kapitalizmin tarihsel gelişimi içinde “altın çağ” döneminin bir parantez olduğunu düşünenlerdenim. Ve hangi ekonomik göstergeye bakarsak bakalım, bu parantez kapanıyor.
Hedef 2019
Gündemde olan ne anaakım iktisatçıların beklentilerini karşılayacak bir yapısal reform programıdır, ne de neoliberal küresel finans sermayesiyle çelişmeyi göze alan bir “kalkınmacı” seçenek. Gündemde 2019 seçimlerine kadar mevcut sorunların mümkün olduğu kadar gündelik hayata yansımasını engelleyecek ve sorunları 2019 sonrasına erteleyecek bir “geleceğe kaçış” planıdır.
G20 Hamburg Zirvesi: Almanya’nın yükselişi ve küresel ara rejim
Merkel, zirve öncesinde yaptığı konuşmada, “her kim dünyanın yaşadığı güncel sorunları korumacılık ve izolasyonla çözüleceğini düşünüyorsa derin bir yanılgı içindedir” diyerek ABD pozisyonuna karşı açık bir cephe açmış oldu. Bu pozisyon, aynı zamanda, dünyanın en büyük ihracatçılarından biri olan Almanya için vazgeçilmez olanı vurgulaması açsısından da önemli.
Borçlan(dırıl)ma, çalışma ilişkileri ve siyasal davranış
Borçlanmanın çalışma hayatına etkileri konusunda kilit değişken çalışanların iş güvenliği ve örgütlülüğüdür. İş güvenliği ve sendikalaşma azaldıkça artan borçlanmanın çalışanları pasifize edici bir işlev görmesi daha yüksek bir olasılık iken, artan örgütlülük sayesinde göreli iş güvenliğinin olduğu bir ortamda artan borçluluk, çalışanları daha cüretkar kılabilir.
En yoksulların borçlan(dırıl)ması
Finansallaşmanın öncelikli hedeflerinden biri, daha önce finansal sisteme dahil olmayan kesimlerin, özellikle de yoksulların finansal sistem tarafından içerilmesi. Yaşanan teknik bir süreç değil, siyasi sonuçları var.
Büyük yanılgı
Türkiye’de 2000’ler boyunca uygulanan ekonomik model 2002-2007 arasında ne kadar kırılgansa şimdi de o kadar kırılgandır. Bunun derecesini artıran ya da azaltan büyük ölçüde uluslararası gelişmelerdir. Hatta OHAL olmasaydı, 2016 sonu ve 2017 başındaki ekonomik sıkışmayı bir süreliğine de olsa atlatmak bu kadar kolay olur muydu emin değilim.
Hafriyatçı birikim
Kazılan toprağa beton dökülen betonla ve çelik ile cam üzerinde yükselen hafriyatçı birikim, mevcut kurulu makine parkının sürekli çalıştırılmasını gerektiriyor. Bu makine parkının atıl kaldığı her saat inşaat-finans kompleks için kardan zarar demek!
Sorun kapitalizm, robotlar değil!
Meselemiz, robotik teknolojinin gelişiyor olması değil. Mesele kapitalizmin üretim yapısı nedeniyle bu gelişmelerin orta vadede kriz dinamiklerini tetiklemesi ve kısa vadede de işsizliğin yapısal olarak artacak olmasıdır.
Ekonomide durum güncellemesi: Geleceğe Kaçış
Kent mekanının metalaştırılması, Varlık Fonu gibi kamu teminatlı finansman modellerinin geliştirilmesi ve banka senedi gibi, kredilerin menkul kıymetleştirilmesine dayanan risk transferi tekniklerinin hazırlanması, stagflasyonist sıkışmadan borçlanarak çıkmanın olanaklarını genişletme amaçlıydı. Sonuçta, kredilerdeki muazzam genişleme ile birlikte stagflasyonist sıkışma bir süre ertelenmiş oldu.
5 maddede 'banka senedi'
Kredi, gelecekte elde edilecek bir değerin şimdiden aktifleştirilebilmesidir. Bu anlamda “kredi, her zaman, gelecek üzerine oynanan bir kumardır, olmayan bir şey üzerine girilen bir bahistir.” Ekonomi yönetimi, yaşanan ekonomik yavaşlamayı aşmak için geleceğe kaçarak, kredi genişlemesini yegâne araç olarak kullanıyor.
Son küresel ara rejim ve yükselen piyasalar
Son küresel ara rejimde geç kapitalistleşmiş ülkelerdeki merkezkaç hareketin durumunu belirleyecek olan, küresel krizin dalga boyunun ne kadar derin olacağı ve ülkelerin bu iki seçenek arasında nasıl konumlanacakları olacaktır.
Küresel ara rejim ve merkezkaç hareket
Kriz sonrasında geç kapitalistleşen ülkeler için gündem bu sefer “yapısal uyum” idi. Ticari serbestleşme, sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi, finansın yükselişi ve ihracat yönelimli birikim modellerinin gelişimi bu dönemde gerçekleşti. Kısacası, 1970’lerdeki kriz, 1929 krizi gibi bir küresel ara rejim yaratmadı. ABD halen hakim devlet olma işlevini sürdürse de, özellikle uluslararası para ve finans sisteminde (Bretton Woods sisteminin çöküşü sonrası) artan istikrarsızlıklar ve üretim alanında rakip güçlerin yükselişi, 1990’lı ve 2000’li yıllarda devam etti.
Küresel ara rejim
Sermayenin uluslararasılaşmasının farklı evrelerine göre yeniden şekillenen emperyalizm ya da hakim küresel sistem ve onun aktörleri arasındaki güç dengesindeki göreli değişim, 2008 krizinden sonra yeniden alevlenen korumacılık-serbest ticaret tartışmasının arka planında yatan dinamiktir. Bu dinamiğin aldığı güncel biçim ise “küresel ara rejim” olarak tanımlanabilir.
ABD neden korumacılığa yöneliyor?
Ne oldu da, İkinci Dünya Savaşı sonrasında küresel ticaretin gelişimine önderlik eden ABD, günümüzde korumacı politikalara yöneldi?
Korumacılığın yükselişi-I
Geçtiğimiz ay Almanya’nın Baden-Baden kentinde yapılan G20 zirvesine, sonuç bildirgesi üzerindeki anlaşmazlık damgasını vurdu. Böyle bir gelişme, G20 gibi, ekonomik krizler ve temel ekonomik sorunlar karşısında uluslararası eşgüdümü sağlamayı hedeflemiş, hatta bizatihi bunun için kurulmuş olan bir platformda ilk kez yaşanıyor.
Barınma hakkının finansallaştırılması
Küresel sermayenin yatırım yaptığı büyük şehirlerde emlak fiyatları hızla artmaya başlıyor. Artan emlak fiyatlarından arazi ve konut sahipleri yararlanırken, sabit gelirliler ve yoksullar şehir merkezlerinde barınamaz hale geliyor.
Mültecilerin Türkiye ekonomisine etkileri: Düzeltme ve ekler
Çok kısa süre içinde 3 milyonu aşan mülteci girişinin Türkiye ekonomisini canlandırıcı etki yaptığını ileri sürebiliriz. Ancak bu canlanma, gayri insani çalışma koşullarında çalışmak zorunda bırakılmış emekçilerin yaşamları pahasına gerçekleşiyor!
Göçmenlerin Türkiye ekonomisine etkileri
Göçmenler, inşaat ve tekstil gibi sektörlerde kayıt dışı da olsa çalışarak Türkiye’de oluşan milli gelire katkıda bulunuyorlar. Ancak resmi istatistiklerde Türkiye’nin nüfusuna dahil edilmedikleri için, kişi başına düşen gelir hesabına katılmıyorlar.
6 maddede Gayrimenkul Sertifikası Sistemi
Geç kapitalistleşmiş ülkelerin finansallaşması da geç ama hızlı oluyor. 2000’ler boyunca neoliberal popülist uygulamalar finansallaşmanın derinleştirilmesine dayanıyordu. GSS’nin getirilmesinden anlaşılan, finansal derinleşme dolu dizgin sürecek.
Küreselleşme, sağ popülizmin yükselişi ve sol
Neoliberal küreselleşme karşıtı hamleleri de içeren kapitalizm-içi reformları, kapitalizm sonrası alternatiflere geçişin bir aşaması olarak formüle eden yeni bir solun yokluğunda geleceğimiz tarihin karanlık güçlerin insafına bırakılmış durumda.
İstikrarın Ekonomi Politiği – II
1990’lı yıllar için geçerli olan yapısal uyum politikalarını uygulama ile iktidarda kalma süresinin kısalması arasındaki ilişki, 2000’lerde değişti. Ancak 2010’lu yıllar için bu ilişkinin nasıl şekilleneceği henüz net değil. İkinci faktör olan ekonomi yönetiminin kurumsallaşma biçiminde ise, süreç 2010’larda açık bir şekilde 2000’lerdeki teknokratik yönetim modelinin aksi yönünde gelişiyor.
İstikrarın ekonomi politiği - I
2000’lerde, hükümetlerin ekonomi politikalarını belirledikleri siyasal-iktisadi çerçeve için, 1990’ların denklemi değişti... Bu aşamada önümüzde duran güncel soru şu: Günümüzde hükümetlerin ekonomi politikalarını şekillendiren siyasal-iktisadi yapıda bir değişim yaşanıyor mu?
Varlık Fonu ne değil?
Türkiye Varlık Fonu, Türkiye’de ekonomi yönetiminin doğrultusunun neoliberal çerçevenin dışına çıktığının bir kanıtı değil. Bu argümanı desteklemek için tarihsel bir örneğe, 1960’ların başında iktisadi planlama kurulurken, ilk plancılar tarafından formüle edilen Devlet Yatırım Bankası örneğine başvuracağım.
Trumponomics uygulamada
2008 krizinin patlak vermesinde etkili olan mekanizmalar, neredeyse hiç değişmedi. Dolayısıyla 2008'deki çöküşün tekrarlanmayacağını söyleyebilecek bir dayanak yok. Trump’un kuralsızlaşmada yeni adımlar atma politikasının tek etkisi, yeni finansal çöküşleri daha da hızlandırmak olacak.
Hem faiz hem dolar artıyor
Faizin ve kurun bu şekilde gelişmesi, siyasi tercihlerin sonucudur. Ancak, ekonomi yönetiminin bu tercihi, faizlerin artmasını engelleyebilmiş değil. Bu tercihte ısrar edilmesi durumunda, hükümet açısından hedeflenmeyen sonuçların ortaya çıkması muhtemel.
2017 Davos Zirvesi: Kapitalizmin neoliberalizm ile yüzleşmesi
Hem teknolojik gelişmenin yıkıcı etkilerinin ortaya çıktığı bir dönemde olduğumuz vurgulanıyor, hem de 4. Sanayi Devrimi (4IR) ile teknolojik gelişmenin süreceği belirtiliyor. Tam da K. Marks’ın altını çizdiği gibi, teknolojik gelişme bir yandan bir zorunluluk, diğer yandan krizlerin katalizörü.
Gidişat nereye?
Faiz artışının, zaten durgunlaşan ekonomik büyümeyi büsbütün boğması, ekonomi yönetiminin en önemli endişesi. Hele ki önümüzde Türkiye’nin kaderini etkileyecek bir referandum belirmişken. Zira Kasım ayı sanayi üretimi verileri sanayi üretiminin durduğunu gösteriyor.
5 maddede Türkiye'nin krizi
Zaten daralan ekonominin uzun süreli bir daralmaya yuvarlanması ihtimali var. Kısacası, ekonomi politikası kilitlenmiş durumda... Müdahale alanı daralıyor.
2017, 2016’yı aratabilir!
Merrill Lynch, 2017 için “Türkiye ile birlikte Güney Afrika ve Brezilya'yı en riskli üç gelişen piyasa arasında sıraladı”. Bu risklerin ne kadarının gerçekleşeceğini Türkiye’deki siyasi rejim tartışmalarının ve jeopolitik risklerin nasıl şekilleneceği belirleyecek.
Bilinmeyen sular
Elektronik para önerisi, henüz bir düşünce egzersizi olma aşamasında. Böyle olsa da sonuçlarını düşündüğümüzde ilginç bir tablo ortaya çıkıyor. Para politikasının tek boyutlu işleyen yapısına ikinci boyutu ekleme çabası sürüyor.
Ya tuz kokarsa?
Sorun TÜİK’in milli gelir serilerinde güncelleme yapması değil. Buradaki mesele, uzun süredir bu konu üzerinde çalıştığı bilinen TÜİK’in bu güncellemeleri neden ve nasıl yaptığını yeterince açıklamaması.
5 Maddede 2017’ye bakış: Henüz dip görünmüyor!
Türkiye gibi ülkelerde merkez bankaları FED’in kararlarıyla uyumlu hareket eder. Dolayısıyla ABD’de faizin yükselmenin etkisinin ne olacağını kestirmek zor değil.
Borcun özelleştirilmesi, zararın toplumsallaştırılması
Dövizdeki hareketin sonucu belli: Kâr garantisi verilen firmaların kârı devam edecek, zarar halkın sırtına yüklenecek.
Ekonomi bıçak sırtında
Dolar olarak düşen milli geliri makyajlayarak düzeltmeye çalışmak, resmi istatistiklerin daha da çok sorgulanmasından başka bir şey getirmez. Kısacası, ekonomi bıçak sırtında ve ekonomi yönetime bakıldığında bu gidişata köklü bir şekilde müdahale edebilecek bir tutarlılığın olmadığı görülüyor.
10 maddede ekonomik gidişat
Türkiye ekonomisinin yaşadığı sorunlar, doların artışından ibaret değil. Artış kontrol altına alınsa dahi (ki bu oldukça zor) ekonomik durgunluk ve hatta resesyon olasılığı var.
Trumponomics 101
Sağ popülizmlerin ekonomik reçetesi muğlak. Kapitalizm-sonrası seçenekler masada olmadığına göre, yapılabilecekler kamu harcamalarının artırılması ve kısmi ithal ikamesi ile sınırlı. Bu ise krizin biraz daha derinleşmesini beraberinde getirecek.
Genel borç yapılandırılmasına doğru
Ticari kredilerdeki sorunlar henüz 2001 krizi sonrasındaki düzeyde değil. Ancak sermaye kesimleri tarafından borç yapılandırma taleplerinin gündeme getirilmesi, ekonomik durgunluğun belirtilerinin ekonominin genelinde hissedilmeye başladığının bir göstergesi olarak alınabilir.
Direksiyonda biri var mı?
Türkiye ekonomisinde duraklama eğilimleri güçlenirken, ekonomi yönetimi dağınık bir görüntü sergiliyor. Aralık'ta FED’in faiz artırımı ile Türkiye gibi ülkelerden kuvvetli fon çıkışları yaşanınca ne yapılacağı, ekonomi yönetiminin mevcut yapısını göz önüne aldığımızda endişe verici nitelikte.
1929 aynasında 2008: Tekerrür mü tekamül mü?
Kriz kelimesinin Latince orijinal kökenini biraz esneterek kullanırsak krizleri birer 'karar anı' olarak görebiliriz. Ancak bu karar anı, tekil bir aktör için değil, sistemi oluşturan her bir aktör için geçerlidir.
Borç krizi kapıda
Dünya ekonomisinde kriz eğilimleri giderek derinleşiyor ve süregelen kriz farklı alanlarda yeniden üretilebiliyor. Borç krizi ve bunun potansiyel bileşeni olarak firma borçluluğu, önümüzdeki dönemde giderek daha önem kazanacak. Özellikle döviz biçiminde firma borçlarının yüksek olduğu bir ortamda döviz kuru yükseliyorsa!
Orta Vadeli Program: Aynısının fazlası!
2013’ten itibaren uzatmaların oynandığı yükselen piyasalardaki olası krizin eşiğindeyiz. Bu ortamda, eğer sermaye akımlarında hissedilir bir azalma olacaksa, Türkiye gibi ülkelerin 2000’ler boyunca uyguladığı neoliberal popülist ekonomik programın sürdürülmesi giderek zorlaşacaktır.
Parantez kapanıyor
Ekonomik krize verilen tepki anlamında 2009’da açılan parantezin sonuna geliyor olabiliriz. Ancak 2009’dan daha kötü bir noktadayız. Artık kapitalizm sonrası alternatifler üzerinde konuşmanın zamanı.
Kritik bir eşik: Kredi notunun düşürülmesi
Moody’s tarafından yapılan not indirimi, Türkiye ekonomisinin uluslararası fon girişlerine ne kadar bağımlı olduğunu bir kere daha göstermiştir. Bu bağımlı yapı, uygulanan ekonomi politikalarının bir sonucudur ve tersine çevrilebilir, yani ülke ekonomisinin sermaye hareketlerine duyarlılığı azaltılabilir.
8. yılında küresel ekonomik kriz
Syriza paradoksu, Podemos ve İspanya’daki beklenmedik büyüme
Krizden beri İtalya’da, Yunanistan’da ve Romanya’da görülen teknokratların iktidarı, şimdi İspanya’da görülüyor. Her ne kadar PP hükümeti şeklen iktidarda olsa da herhangi bir yasa çıkarma yetkisi yok. İşler fiili olarak bürokrasi tarafından yürütülüyor.
G20 Hangzhou Zirvesi: Kapitalizmi kapitalistlerden korumak
Şu anda IMF’in yapmaya çalıştığı şey, kapitalizmi kapitalistlerden korumaya çalışmak! Ancak mevcut tersliği onaracak formül bulunabilmiş değil. Zira o formül iktisatçılar tarafından değil, sınıf mücadelesi tarafından yazılacak.
Küresel krizin neresindeyiz?
Sıkışma
Mevcut konjonktürde FED’in tutumu Türkiye’deki bir faiz indirimi için müsait. Ancak Türkiye ekonomisinin faizle döviz arasına sıkıştırılmış ekonomik yapısı, Merkez Bankası için yapılacak tercihin kritik sonuçları olması riskinin alınması anlamına gelecek.
Uluslararası yatırımlar ile demokrasi ithal edilebilir mi?
Demokrasi yatırım kriterlerinden biri olabilir. Oysa demokrasiye yatırımcı çekmek için değil, adil, eşit ve özgür bir ülke ve dünyada yaşamak için ihtiyacımız var.
15 Temmuz’un ekonomik etkileri
Bir ülkenin yabancı yatırımcı açısından 'yatırım yapılabilir' olması için pek çok faktör önemli. Ve o ülkenin "demokratik" olup olmaması, bu faktörlerden sadece biri...