YAZARLAR

Diplomaside büyücü yamaklığı*

Tüm konularda olduğu gibi, dış siyasette de, “ağzına bakmamız” gereken tek yetkili Sayın Cumhurbaşkanı, Afrin konusunda “gözümüzü karartırız” dedi. Fırat Kalkanı başlarken olduğu gibi, İdlip’e TSK’nin “itilmesi” (“çekilmesi”?) konusunun hem Rusya hem ABD’de olumlu görüşle tezekkür edildiğine dair fısıltılar yok değil. Pekiyi ama gözü kara, başına buyruk, kabadayı dış politikadan ülkemize hayır gelir mi?

Kendimle çelişeceğim. Son yazımda “galiba ite kaka Ortadoğu siyasetimizde bazı ayarlamalar yapılıyor” demeye getirmiştim. Gelişmeler beni yalanladı: ABD Savunma Bakanı Mattis geldi gitti. Başbakan Yıldırım S-400 alımı için anlaşmaya varıldığını (imzalarının atıldığını değil) teyiden açıkladı. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu “referandumu iptal edin” dediği Bağdat’tan Erbil’e geçti. 17 yıldır Ankara’da görev yapan KYB temsilcisi Behruz Galali ailesiyle birlikte sınır dışı edildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan (Afrin konusunda – ama bana göre çok daha geniş anlamda) “gözümüzü karartırız” dedi.

Gelişmeler beni doğruladı (da): Zaten söyleyip duruyoruz, dış politika iç siyasetin uzantısına; diplomasi de bir “PR” (halkla ilişkiler) faaliyetine dönüşmüş durumda diye. Hele ufukta başkanlık seçimleri durduğu müddetçe, dış siyasette her şeyin mübah olduğu bir döneme girmiş bulunuyoruz. Akılcılık, uzaklarda, gitmediğimiz görmediğimiz bir köyün adıdır artık bizlere. Çok mu şairane oldu? Belki.

Değerli gazeteci Amberin Zaman, Mattis’in temaslarına ilişkin yazısında  (görüşmelerin içeriği hakkında her iki taraftan da dişe dokunur açıklama yapılmadı) konuk bakandan PKK üst düzey kadrosuna yönelik suikastler için de işbirliği talebinde bulunulduğunu yazdı. Neredeyse eşanlı olarak Süleymaniye’de Cemil Bayık’ı kaçırma veya öldürme girişiminde bulunacakları iddia edilen bazı Türkiye vatandaşlarının yine PKK tarafından (3 Ağustos’ta) kaçırıldığı haberi bölgesel medyada yayımlandı.

Bizim yerli ve milli havuz ise, Sayın Cumhurbaşkanı’nın Mattis’e ABD’nin YPG’ye bin kamyon silah gönderdiğini söylediğini yazdı. Yani bu habere göre ABD Savunma Bakanı kendi sevk ve idaresinde gönderdikleri askeri yardımın büyüklüğünü ve niteliğini bizden öğrenmiş oluyor. Yine Zaman’a göre ise ABD, PKK konusunda istihbarat paylaşımın artırılması, Ankara’daki istihbarat paylaşım merkezi (“fusion center”) çalışmalarının etkinleştirilmesi üzerinde durulması önerisinde bulunmuş ve ziyaretin umulanın ötesinde başarılı geçtiği izlenimi hakimmiş.

ABD’nin bölgemize dair bir siyaseti de, Kürt siyaseti de yok. Askeri stratejisi var, bunun siyasi sonuçları oluyor. Askeri stratejileri, alana hasmı sokmamak, alan denetimi değil. Öncelikli hasım IŞİD. Sonra İran. Birinci, ikinci, üçüncü öncelik hep IŞİD. Ülkemize verdikleri değer de (maalesef) sadece IŞİD’le mücadeleye sunulacak jeostratejik katkıya dayalı. IŞİD’le mücadeleden kim sorumlu? Brett McGurk. McGurk ambargolu, Ankara’ya gelemiyor. Amman, Bağdat, Erbil, Rojava geziyor, ABD’ye dönüyor. Mattis’e de Amman’da refakat etti, devamında Ankara’ya gelemedi.

Mattis’in uçağı Ankara’dan Kiev’e havalandıktan hemen sonra Başbakan Yıldırım’ın ağzından Rusya Federasyonu’ndan (RF) iki adet S-400 hava savunma bataryası alımı konusunda anlaşmaya varıldığını (zaten anlaşmaya varılmamış mıydı?) teyiden öğrendik. Üzerine İzmir’de tutuklanan ABD vatandaşı protestan rahip Brunson’a ilave casusluk, hatta devleti yıkmaya teşebbüs suçlamaları yöneltildiği haberini okuduk. Arka planda ise, yeni KHK ile OHAL kapsamında bu tür suçlarda asgari tutukluluk süresi beşten, yedi yıla uzatıldı. Yabancı mahkumların takasında yetki tek kişiye bırakıldı.

Mattis gelmeden hemen önce Ankara’ya 1979’dan bu yana ilk kez (Kaynak: Fehim Taştekin) İran Genelkurmay Başkanı ziyareti yapıldı. İran’la askeri işbirliğinin genişleyip, derinleşeceği duyuruldu. Başbakan Yıldırım ise soruya cevaben, İran’ın açıklamasına dayanarak, ülke dışı ortak operasyon olmayacağını kaydetti. Yani Sayın Başbakan, İran’la varıldıysa, varılan mutabakatın içeriği konusunda İran’ın açıklamasını temel aldı. İlginç.

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da göreve geldiği 2015 Kasım ayından bu yana ilk kez Bağdat ve Erbil’e gitti. Hangi Erbil? Bölgemizde yegâne iyi ilişkimiz bulunan Irak Kürdistan Bölgesi’nin başkenti. Hangi mesajı vermeye? 25 Eylül 2017 tarihinde yapılacak bağımsızlık referandumunu, “erteleyin” değil, iptal edin demeye. Bağdat’ta da Başika’dan çekilme konusunda vaziyetin idare edildiği, Bağdat’a başka, içeriye başka mesaj verildiği görüldü. Telafer’e yönelik askeri harekât Sayın Cumhurbaşkanı’nın bir dönem “Fars yayılmacılığının uzantısı” olarak nitelediği Haşd-ı Şabi milislerinin katılımıyla başladı.

Başbakan Yıldırım da konu hakkındaki soruları cevaplarken, Bağdat’ın IKB’yi onlardan izinsiz petrol satmakla suçladığını anımsatmış ve “nasıl geçmişte Kerkük’te oldu bitti yapıldıysa bundan sonrası da benzer bir sıkıntıyı yaşatabilir” demiş. Malum, Irak-Türkiye Petrol Boru Hattı’nın Kerkük’ten Silopi’ye olan Irak kısmı yıllar önce devre dışı kaldı. IKB kendi imkanlarıyla ve kendi topraklarından geçecek biçimde bir by-pass hattı inşa etti. IŞİD’le mücadele sürecinde Kerkük petrol sahasının tamamını da denetimi altına aldı. Yıllardan beridir Kerkük petrolü Ceyhan üzerinden küresel pazarlara arz ediliyor.

Tüm konularda olduğu gibi, dış siyasette de, “ağzına bakmamız” gereken tek yetkili Sayın Cumhurbaşkanı, Afrin konusunda “gözümüzü karartırız” dedi. Fırat Kalkanı başlarken olduğu gibi, İdlip’e TSK’nin “itilmesi” (“çekilmesi”?) konusunun hem RF hem ABD’de olumlu görüşle tezekkür edildiğine dair fısıltılar yok değil. Hedef, başkanlık seçimine giderken, PKK üst düzey kadrosundan birilerinin öldürülmesi, Türkiye’ye getirilmesi/teslimi, Fırat Kalkanı’nın Afrin’e doğru genişlemesi, Afrin olmadı İdlip’e girilmesi, Şengal’e KDP/ABD destekli bir harekât düzenlenmesi seçeneklerinden biri veya bazılarıysa, doğrusu bunlardan herhangi birinde bence de “gözümüzü karartabiliriz”.

Pekiyi ama gözü kara, başına buyruk, kabadayı dış politikadan ülkemize hayır gelir mi? Yoksa özellikle bizimki gibi orta sıklet ve bölgesel güç statüsündeki ülkeler için öngörülebilir, uzgörülü, sağduyulu, soğukkanlı, uluslararası hukuku temel alan dış politika mı ulusal itibar demektir? Başkanlık seçimine dair kamuoyu yoklamaları benim de masama gelse, siz her biri yekdiğerinden civanmert okuyucularım için bu soruların yanıtını çok daha ikna edici biçimde verebilirdim sanırım. Ama şimdilik, hariçten okuduğum hariciyeci ıskartası gazellerimle yetinmeğe devam edeceksiniz korkarım.

*Frenkler, olmadık deneylerle kazanı hatta laboratuvarı patlatan büyücü yamağı (“apprenti sorcier”) benzetmesini askeri strateji, dış politika konularında kullanır. Oradan esinle şey ettim.


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.