YAZARLAR

Sibel Kekilli kızkardeşimizdir

Sibel Kekilli’nin isyanı bir ikiyüzlülüğü teşhir etti. Ona bu yüzden kulak vermemiz, sahip çıkmamız gerekiyor.

Sibel Kekilli, yalnızca iyi bir oyuncu, güzel bir kadın değil. Müslüman ailelerde kadına yönelik şiddetle mücadele eden bir aktivist de aynı zamanda. Almanya’da kurulan Terre des Femmes örgütünün üyesi. Ev içi şiddet ve namus cinayetlerinden kadın ticaretine ve kadın sünnetine kadar kadın haklarıyla ilgili pek çok konuda faaliyet gösteren bir örgüt Terre des Femmes.

Fatih Akın’ın Duvara Karşı filmindeki rolünün ardından pek çok ödül alan ve Game of Thrones dizisindeki rolüyle dünyaca da tanınan bir isim Sibel Kekilli. Almanya’da yaşayan bir Türk ailenin kızı… Altın Ayı ve Altın Portakal da dâhil olmak üzere pek çok uluslararası ödüle sahip. Son günlerde kamuoyunun gündemine Instagram hesabındaki paylaşımıyla girdi. “Tehditlerinizi, istismarlarınızı ve iğrenç cinsel içerikli mesajlarınızı daha fazla tolere etmeyeceğim” diyordu.

Sibel Kekilli, tanınan bir film yıldızı olmadan önce, gençliğinin ilk yıllarında porno endüstrisinde çalışmıştı. Borçlarını kapatabilmek için buna mecbur kaldığından söz ediyordu bir röportajında. Kendi sözleriyle, fiziksel ve ruhsal olarak onu bitiren bir tecrübeydi. Çoğu zaman kadınlar ve erkekler için farklı ölçütler getiren ve kadınlar ve erkeklere yüklenen rollerle ilgili olarak neyin kabul edilebilir veya hoşgörülebilir olduğu konusunda ataerkil değerlerle bezenmiş ikiyüzlü bakış açısını dayatan ahlakçı yaklaşımlar bir yana, pornografinin bir istismar biçimi olduğu konusunda insan hakları savunucuları arasında bir görüş birliğinden söz edilebilir. Kadınlara yönelik şiddeti meşrulaştırdığı için, kadını insanlıktan çıkarıp bir cinsel obje haline dönüştürdüğü için, hazzı eril bir cinsellik anlayışı içinde, şiddet ve güçle ilişkili olarak tanımladığı için, kadınların eşit haklar mücadelesine zarar verdiği için pornografi feministler tarafından yoğun biçimde eleştiriliyor ve bir mücadele alanı olarak görülüyor. Küçümsenemeyecek ölçüde büyük paraların döndüğü bir endüstri söz konusu olan. Bu endüstri içinde kadın ve erkek oyuncuların nasıl istismar edildiğine ve şiddet gördüğüne dair tanıklıklar, pornografi karşıtı feminist literatür içinde geniş bir yere sahip. Kekilli’nin deneyimi de bu tespitleri destekler nitelikte. Hayranlarından gizlemediği, ama artık geçmişte kalmasını dilediği, bedelini ailesi ile olan tüm bağlarını kaybederek ödediği bir deneyim. Bundan ötesi bizi ilgilendirir mi? Mesela İngilizce Wikipedia’daki Sibel Kekilli maddesinde böyle bir bilgi yokken Türkçe Vikipedi’de filmografisinin altında neden pornografisi başlığı açılır ve oynadığı porno filmlerin ismi sıralanır?

Tasvip edersiniz, etmezsiniz; oyunculuğunu beğenirsiniz, beğenmezsiniz; filmlerini izlersiniz, izlemezsiniz; eğer bir hayranlık besliyorsanız, sosyal medya hesaplarını takip eder, şu an nerede olduğunu, ne yaptığını öğrenmeye çalışırsınız. … Biz sıradan insanların bir film yıldızıyla kurabileceği ilişki bunun ne kadar ötesine geçebilir ki? İşte mesele tam da burada patlak veriyor. Sibel Kekilli’yi bezdiren, “artık bir susun, bu ikiyüzlülüğünüze, bağnazlığınıza, nefret ve hasetinize son verin” dedirten de bu. Kekilli, Instagram hesabına yapılan sapıkça yorumlardan, sürekli porno geçmişinin hatırlatılmasından, ağza alınmayacak hakaretlerden yılmış durumda. “Kendinizi Müslüman olarak tanımlayıp başka insanlara, özellikle kadınlara, ya da dinlere saygı duymuyorsunuz” diyor. Sibel Kekilli’nin isyanı bu ikiyüzlülüğü teşhir ettiği için muhafazakâr basının da dikkati çekti. Gazete diyemeyeceğim bir karalama ve propaganda aracı “Pornocu Sibel Kekilli sapıklıktan ve ahlaksızlıktan şikâyetçi!” başlığı altında Kekilli’nin “porno kasetleriyle milletin ahlakını bozduğunu” ileri sürdü.

Din ya da toplum düzeni adına ahlakçı geçinenlerin bu ikiyüzlülüğü, biz kadınların epeyce bir zamandır aşina olduğu bir tavır. Çocuk yaşta evlilikleri şu ya da bu sebeple meşru gören; mülteci kadınların ve hatta kız çocuklarının kuma olarak ya da fuhuş pazarlarında apaçık alınıp satılmasını görmezden gelen; çocuk istismarlarının üzerini örtmeye çalışan; örtemediğinde çocuğun rızasının olup olmadığını soruşturan; hayvanlara tecavüzü olağan gören bir ikiyüzlülük bu. Özellikle son yıllarda, şort giydiği ya da kıyafetini açık bulduğu için kadınlara saldıran erkeklerin cüretkârlığının altında yatan da ulaşamadığını yok etme, ortadan kaldırma arzusuyla pekişen benzer bir ikiyüzlülük hali değil mi? Hiç çekinmeden “bu kıyafetle dolaşmaya utanmıyor musun, Ramazan ayında tahrik ediyorsun bizi” diyebiliyorlar. “Bakma o zaman, nefis denen bir şey var, nefsine hâkim ol” yanıtına ise tekme ile karşılık veriyorlar. Kadının şortundan tahrik olan değil, şortu giyeni cezalandıran bu ahlakçılıkla porno film izlemeyi olağan, bu filmde oynamayı suç olarak gören ahlakçılık arasında bir fark yok aslında. Her ikisi de aynı eril ikiyüzlülüğe hizmet ediyor. Bu nedenle Sibel Kekilli’ye kulak vermemiz, onun sesine güç katmamız gerekiyor. Kucağında bebeğiyle zorla arabaya bindirilmeye çalışılan genç kadını kocasının elinden kurtaran kadın hakları savunucusu Hasbiye’nin söylediği gibi, “O bizim kızkardeşimiz”.


Ülkü Doğanay Kimdir?

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. ODTÜ’te siyaset bilimi alanında yüksek lisans ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yine aynı alanda doktora yaptı. Doktora çalışmaları sırasında bir yıl süreyle Paris II Üniversitesi Fransız Basın Enstitüsü’nde bulundu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler Bölümü'nde öğretim üyesi iken kamuoyunda “barış bildirisi” olarak bilinen “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiriyi imzalaması nedeniyle 686 sayılı KHK ile ihraç edildi. 'Demokratik Usuller Üzerine Yeniden Düşünmek' isimli kitabının yanı sıra Eser Köker’le birlikte kaleme aldığı 'Irkçı Değilim Ama…Yazılı Basında Irkçı-Ayrımcı Söylemler' ve Halise Karaaslan Şanlı ve İnan Özdemir Taştan’la birlikte kaleme aldığı 'Seçimlik Demokrasi' isimli kitapları yayınlandı. Ayrıca siyasal iletişim, demokrasi kuramları, ırkçı ve ayrımcı söylemler konularında uluslararası ve ulusal dergi ve kitaplarda çok sayıda makalesi basıldı. İmge Kitabevi Yayınları’nda editörlük yaptığı beş yıl boyunca çok sayıda kitabın editörlüğünü üstlendi ve Türkçeye kazandırılmasına katkıda bulundu. Ülkü Çadırcı adıyla yayınladığı çocuk kitapları ve Gökhan Tok’la birlikte kaleme aldığı 'Teneke Kaplı İvan' isimli bir çocuk romanı da bulunmakta.