YAZARLAR

Kadınların silahlı örgütü

Margrit Schiller yıllar sonra Uruguay’da ilk defa kameraya bana konuşmuştu. O söylemeden yayınlamamak üzere. Hâlâ yayınlanmadan bekliyor bu konuşma ama bu kadar kadın saldırıya uğrarken aklıma geldi, kadınların silahlı örgütü.

Uruguay’da Margrit Schiller ile konuşuyordum. RAF’ın yani Alman Kızıl Ordu ya da daha çok bilinen adıyla Baader Meinhof’un yakalanan ilk kadın şehir gerillasıydı. 9 milimetrelik bir tabanca çıkmıştı çantasından. 27 ay sonra serbest bırakıldığında banka soygunlarına katılmıştı. –“Banka soymak mı ? Banka kurmanın yanında hiçbir şey diyordu” Brecht- Montevideo’nun kenar mahallerinin birinde evinde konuşuyorduk. İkiz çocukları vardı biri erkek biri kız. Hangisi diğerinden daha güzeldi bilmiyorum. Eski bir Tupamaros gerillası kadın tanıştırmıştı bizi. “Sadece Ulrike Meinhof ve ben değil RAF’ın -yani siz yine Baader Meinhof anlayın- çoğu kadındı” diyordu. İyi biliyordum bu hikâyeyi. İtalyan Kızıl Tugaylar’dan biri anlatmıştı. Ortak eylem kararlaştırmak için RAF’la bir buluşma ayarlanmıştı. Tren istasyonunda illegal bir buluşma. Gelmediler diye geri dönmüştü Kızıl Tugaylar. Hâlbuki gelenler kadındı. Kadın olabileceklerini düşünmemişlerdi. Kendileriyle çok dalga geçmişlerdi…

1968 hareketinden doğan Almanya’da şehir gerillasının çoğunun kadın olması tesadüf değildi. Bütün iktidarları yıkmak istiyorlardı. Yani bütün ikiyüzlü dünyayı. Kadının çalışmasını, ‘ekonomik kurtuluş’ olarak yediren kapitalizmin başarısı şok edici değil mi? Çalışma düzeninin köleliğine mücadele ile dahil olabilen kadın! Tembellik hakkını savunmak varken… Böyle bir ülkede, sistemin en önemli merkezlerinin birinde Almanya’da bu tesadüf değildi diyordu Schiller. “Emperyalizmin beyninde dolaşan at sinekleriyiz” biz diyordu RAF.

Yıllar sonra dinlemiştim Baader Meinhof’tan hemen sonra Filistin’de gerilla kampına giden arkadaşlardan. Gittiklerinde Filistinliler pek memnun kalmamışlardı. Bizimkiler hep erkekti! RAF orada da başkaydı. Mesela gerilla kampında da çırılçıplak güneşleniyorlardı. Gerilla kampının da düzenini bozuyorlardı…

Margrit Schiller aynı zamanda SPK-Sosyalist Hastalar Kolektifi’nin kurucularındandı. Üniversitede psikoloji okurken kurmuşlardı bu hareketi. Psikoloji ve psikiyatriyi yıkıcı bir şekilde eleştiriyorlardı. Akıl hastanelerinin parmaklıklarını kesip ‘hastaları’ kurtarıyorlardı. Bu sistemde sağlıklı olmak pek sağlıklı değil diye düşünüyorlardı. Kapitalist yönetici sınıfın paralı askerleri ‘Doktorlara’ karşı hasta olmanın bir direniş dinamiği olduğunu savunuyorlardı.

Yüksek güvenlikli cezaevinde RAF üyeleri, nasılsa içeri girmiş bir silahla solakken sağ eliyle ensesinden vurularak, kalbinden kendini dört kez bıçaklayarak, çürük bir havluyla kendi asarak intihar! ederken aralarında tesadüfen yoktu Schiller…

Margrit Schiller yıllar sonra Uruguay’da ilk defa kameraya bana konuşmuştu. O söylemeden yayınlamamak üzere. Hâlâ yayınlanmadan bekliyor bu konuşma ama bu kadar kadın saldırıya uğrarken aklıma geldi, kadınların silahlı örgütü.

Yıllar önce bir telefon kulübesinde, çantasında 9 milimetrelik bir silahla yakalandığında, “Ah polis misiniz ben tecavüz edeceksiniz zannetmiştim” demişti kayıtlara göre.

Kadınların Silahlı Örgütü tesadüf olabilir mi?


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...