YAZARLAR

Edep! Ya! Hu!

Edep güzel ahlaktır. Haya ise rüşvet, irtikap, yolsuzluk gibi açığa çıktığında failin yüzünün kızarması halidir.

“Ayet ayet bütün Kur’an’ın manası edeptir”

Mevlana Celaleddin-i Rumi

Edep ilmin elbisesi, dinin görünen yüzü. Edepten mahrum ilim, edepten mahrum din İbn-i Sina’nın deyimiyle “eşeğin sırtına yüklenmiş kitapların yazdıklarından habersiz oluşuna benzer”. Baştan sona güzel ahlaktır edep. Birbirinin mütemmim cüzü olduğundan hep bir arada gördüğümüz edep ve haya kavramsallaştırmasında kullanılan haya ise edebin dışa yansıyan hali. Edebinden sıkılanın yüzünün kızarması halidir haya. Hani hukukumuzda da geçen yüz kızartıcı suçlar bahsi gibi. Hani rüşvet, irtikap, yolsuzluk gibi açığa çıktığında failin yüzünü kızartacak, onu toplum içinde dolaşamaz kılacak olan suçlar. Tabi biz toplum olarak buraları geçeli çok oldu.

Yolsuzluğun hırsızlık sayılmayacağı yönünde fetva niyetine köşe yazısı döşenmiş hazretin yolsuzluğu neredeyse helal dairesine sokması yetmezmiş gibi bir de haram icat ettiği günlerdeyiz artık. Hem de köşeli paranteze alınmış bir haram, icat ettiği. Kimse için caiz olmayan sigara, örtülü kadın göstere göstere içtiğinde harama dönüşüveriyor. Gizli saklı içsek gene haram olmayacak zahir. Erkekler ve örtülü olmayan kadınlar için harama dönüşmeyen eylem örtülü kadınlar göstere göstere içtiğinde haram işlemenin yanı sıra edebe de ziyan oluveriyor. Kadın karşıtlığı ve kadınları ayrıştırma metodunun yeni örneği.

“İslamiyet üç rükun üzerinde durur” dermiş eskiler. Birincisi inanç düzlemi yani “itikat”. İkincisi kulluk bilinci yani “ubudiyet”. Üçüncüsü ahlak ama güzel ahlak yani “ahlak-ı hasene”. Ve eklerlermiş yine eskiden: “Ahlak-ı hasene diğer ikisini korur. Eğer güzel ahlak olmazsa diğerlerinin ruhu kalmaz” Eskilerin söyledikleri eskide kalmış ki inanç ve ibadet esasları ruhsuz şekillerden ibaret kaldı. Tekbir ile selam arasında hapis, ilahi emirler. Namaz dışında insanların ahlakını biçimlendirmekten uzak kalıyor. Gündelik hayat, her türlü idari, ticari, siyasi faaliyet çıkar hesabıyla şekilleniyor. İbadetler gibi ciltlerle kitapta kolay anlatılamayan derin itikadi kavramlar bile sıradan sembollerle sunulur oldu. İşte şimdi Hayrettin Karamanın yazısıyla bir üfürümlük hükmü olan sigaraya indirgeniverdi koskoca edep bahsi. Hem de kadınla, örtülü kadınla sınırlı olarak ve negatif manada. Olmayan kusuru iftira isnadıyla kadına yükleyerek üstelik…

Oysa “edep ve haya ile nazar eden göz, kendi ayıbını aramaktan başkalarının kusur ve noksanını göremez” denir. İlim kendini bilmek, kendini bilmek haddini bilmektir de denir. Hatta ayette (hucurat/12) zandan sakınmak emredilir.

Yıllar önce bir ortaokul dışarıdan bitirme sınavı hatırlıyorum. Din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni tek olduğu için sosyal bilimler hocaları da katılırdı bu dersin sınav komisyonuna. Kağıtları okurken “edep ve haya nedir” sorusuna şaşırmıştık. Türkçe öğretmeni arkadaşımla birlikte kağıtları okurken bir yandan da idealist, genç öğretmen arkadışımıza böylesi kavramların sınavda sorulmasının sakıncalarından söz etmek zorunda kalmıştık. Derken korktuğumuz başımıza geldi. Sınava katılanların çoğu bu soruyu boş bırakmıştı. Ancak ortaokulu dışarıdan bitirmek isteyen muhtemelen yaşını başını almış bir yurdum insanı boş geçmeye gönlü razı gelmemiş ki “edep kadınların mahrem yeridir, haya erkeklerde bulunur” yazıvermiş.

Şekilden ibaret kalan dinde edep ve haya kavramlarını anlamak bile çok zorken hayata aksetmesi mümkün değil. Alimi cahili de fark etmeksizin. Özellikle kadınlar hakkında ve de özellikle cinsel imalarla zanda bulunmak dinin gereği sanılıyor. Ortaçağ ataerkil yorumlarıyla kadın karşıtlığını din kılıfıyla sunanlara karşı yapılacak şey hukuk ya da sosyal baskı yoluyla söylemlerinden geri adım attırmak. Edebi unutarak kadınlara edepsizlik iftirasından haya etmeyenlere ibret olmak üzere #ÖzürDileHayrettinKaraman kampanyası ve benzerlerinin ısrarlı takipçisi olmaktan başka yol yok.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.