YAZARLAR

Hawking'in içi kararmış!

Diyelim ki sinyal geldi. Problem, mesajın ya da sinyalin nasıl geleceği. Misal, bir uzay mekiği, rezidanslarımıza kadar nazil olup dörtlüleri mi yakacak? Mekik gelecek ve bize görünür olacaksa nasıl bir şey olacak? Mesela devlet büyüklerimizden meclis başkanımızın S 600’üne mi benzeyecek? Yoksa dünyalıları ürkütmemek amaçlı, daha mütevazı bir makam aracına mı?

Yaşar Nuri, O’nun ‘dabbet-ül-arz’ olduğunu iddia etmişti. Kıyametten önce çıkacağına ve insanları uyaracağına inanılan canlı anlamında. Tren, tank, cep telefonu diyenler de vardı ama Yaşar Hoca’nınki daha sansasyoneldi. Ona göre ‘dabbet-ül-arz’, dünyaca ünlü fizikçi Stephen Hawking’ti.

Hawking, uzaydaki Dünya dışı yaşamla ilgili konuştu ve yüreklerimizi ağzımıza getirdi. Sen ben konuşsak bunları, ‘felaket tellalı mısın kardeşim, hele o şom ağzını kapat!’ denecek türden sözler ediyor son zamanlarda. Mahallenin kırıkçısı ya da mürit marifetiyle uçan tayfadan değil Hawking. ‘En hakiki mürşit’ in zirvesinde adam. Üç tane akıl küpü say desen içinde o olur. Peki, ne dedi?

Hawking, Gliese 832c isimli gezegendeki yaşam ihtimalinden bahsetti ve:

'Bir gün böyle bir yerden sinyaller almaya başlayabiliriz' şeklinde konuştu. ‘Ben bugün varım yarın yokum, demedi demeyin!’ anlamında ilmi sorumluluğunu ve insanlık görevini yerine getirdi. Ola ki sinyal alırsak, Dünyanın cevap vermesinin 'çok akıllıca olmayacağı' görüşünde. 'Bunlar bizden daha çok ileride uygarlıklar, tanışmamız çok romantik olmayabilir' dedi. ‘Kendimizden biliyoruz’ getirip, daha gelişmiş bir uygarlıkla tanışmayı, Amerikan yerlilerinin Batı medeniyetiyle karşılaşması ile kıyasladı ve 'sonucun iyi olmayacağı'nı söyledi.

Dünyanın mevcut durumunu seyretmekten içi de kararmış olabilir bu değerli bilim insanının. İnsan neyle çok meşgulse haleti ruhiyesi ona meyyal oluyor. Misal, geçen gün beni Türk Telekom’dan aradılar. 'Olmadığım biri miyim?' diye sordu müşteri hizmetlisi. 'Yanlış numara' dedim. 'Giray Özgeldi ya da ona benzer bir isimle mi görüştüğümü' sordu. ‘Yanlış’ dedim. ‘Tam olarak Giray Özgeldi olmadığınızı mı söylüyorsunuz?’ dedi. ‘Senin sorunun ne adamım?’ diye muhabbeti devam ettirdim. Özür diledi ve işine devam etti. Anlayışla karşıladım. ‘’Telefona da ‘dabb-tül-arz’ diyenler var koçum, bu işi biraz daha düşün istersen’’ diyebilir ve duygu durumunu bozabilirdim. Yapmadım. Muhtemelen sabaha kadar oturmuş film seyretmiş dublajlı dublajlı. Zor bela çağrı merkezinde iş bulmuş ama alışkanlıklarından daha vazgeçememiş belli ki. Kurum kültürünü tırpanlayarak, işe ev getirmiş.

Hawking de böyle olabilir. Dünya’nın dümenine oturan turuncu saçlı herifi gördükçe, kılıç danslarını neyim izledikçe içi kararmış olabilir. Hawking, geçtiğimiz aylarda da katıldığı bir konferansta, önümüzdeki 10 yıl içinde Mars’a gidilmesinin, 30 yıl içinde de Ay'a bir uzay üssü kurulmasının hedeflenmesi çağrısını da yapmıştı. ‘Mekân kapma ya da kapatma’ ana fikirli bu çağrısında, Trump’un emlakçı ruhunun bunu anlayabileceğine ilişkin bir ümit sezdim.

Fakat sinyal meselesini biraz daha açmasını beklerdik. ‘Ben diyeceğimi dedim ahan da gidiyorum’ olmaz.

Uzaylıların sinyal yollayacağı fikri kafamıza yatıyor. Hawking’in kuantumu olmasa da değişik bir enerji esnafı, yine kuantumsa kuantum diyerek; pozitif düşünce olsun, ‘sen düşün, sal evrene, balık bilmezse evren bilir’ olsun, evreni mesaj manyağı etti. Özlü de olsa bir geri bildirim almamız mantıklı. Hawking de esas kuantumdan kafasını kaldırıp bu ablalara ve abilere kulak verseymiş, hep fiziğiyle gündeme gelmek yerine dilek tutup olumlamalar yapraktan biraz kişisel gelişseymiş, içi bu kadar kararmazmış.

Diyelim ki sinyal geldi. Problem, mesajın ya da sinyalin nasıl geleceği. Misal, bir uzay mekiği, rezidanslarımıza kadar nazil olup dörtlüleri mi yakacak? Mekik gelecek ve bize görünür olacaksa nasıl bir şey olacak? Mesela devlet büyüklerimizden meclis başkanımızın S 600’üne mi benzeyecek? Yoksa dünyalıları ürkütmemek amaçlı, daha mütevazı bir makam aracına mı? Mesaj nasıl verilecek? Daha manevi bir formla, Merkür ile Neptün arasına üzerinde ‘Hoş geldik Dünya’ya!’ yazan devasa bir mahya mı gerecekler? Ya da aramızda bizdenmiş gibi görünen uzaylıları, üzerlerinde mesajlı yazılar olan tişörtlerle gezdirerek mi olacak?

Hadi mesajı öyle ya da böyle aldık. ‘Cevap vermek akıllıca olmaz’ ne demek? Cevap vermeyip burunlarını mı sürteceğiz? Naza çekip cilveleşecek miyiz? Yüz bulamayıp vaz mı geçecekler sevdalarından?

Bize biraz detay ver hocam. Biz aynı sakızın aynı orucu bozup bozmadığını her sene soran insanlarız. Yerde senet bulsak ödeyen insanlarız. Ne demek cevap vermeyelim allasen? Hele bi sinyal gelsin var ya, buradan ‘eyyy!...’ diye biri meydan okumazsa insan değiliz!


Özkan Özgür Kimdir?

Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümünden mezun. 'Soğanın Cücüğü' adlı stand up gösterisi yapıyor. İletişim ve bireysel gelişim alanlarında danışmanlık yapıyor, eğitimler veriyor.