YAZARLAR

Müftülüklere nikah yetkisi

Zenginlerin gönlünce gerçekleştirdiği nikah tarzını, yoksullar için de mümkün kılmak. Konuya bu çerçeveden bakarak müftülüklerde kıyılacak nikahın belediye salonlarında kıyılan nikahların yanı sıra insanlara seçenek sunmak olduğunu görebiliriz. Ve böyle bir beklenti toplumda AK Partili yıllardan çok önce de vardı.

Yasanın belediyelere tanıdığı nikah kıyma yetkisinin, bazı il ve ilçelerde, müftülüklere de tanınmasını öngören maddenin de içinde yer aldığı yasa tasarısı, meclisin tatile girmesiyle kanunlaşmadı. Ancak meclisin yeni yasama yılında gündeme gelmesi kaçınılmaz. OHAL şartlarında, bir kanun hükmünde kararnameyle Ekim ayı gelmeden önce yürürlüğe girmesi de ihtimal dahilinde. Belki de "kuvvetle muhtemel" demek daha doğru olur. Meclis iç tüzük değişikliği ve siyasi hayatımıza yeni utanç sayfası ekleme evecenliğiyle, iki vekilin milletvekilliğinin düşürülmesine ilişkin oylamaların ancak yetişeceği, tatil takvimi ortadayken bunun gündeme getirilmesinin başka izahı yok zannımca.

OHAL şartlarında her türlü sürprize açık yaşıyoruz. Tedirgin, temkinli ve tepkiliyiz. Haliyle yeni tasarının getirdiği, müftülüklere nikah kıyma yetkisine karşı da kamuoyu tepkili. Öfkeyle reddetme, protesto etme eğilimi ağır basıyor. Toplumun bir yarısı böylesi bir yetkinin gökten zembille indiğini düşünüp geleceğe dönük kuşkular taşıyor. Ötekinin beklentilerinden habersiz olduğundan. Diğer yarısı ise kendisi için gecikmiş bir iyileştirme, bir hakkın teslimi olarak görüyor. Karşı çıkışların, kadın haklarının ihlaline yönelik endişelerle ilişkisini kurmadan kendi inancına saldırı gibi algılıyor. Birbirine taban tabana zıt iki toplumsal tavır da anlaşılmalı. Düzenleme, duygusal tepkilerle değil akılcı eleştirilerle dile getirilmeli. Öncelikle dindar kesimin beklentilerini, bu değişikliğin alt yapısı niteliğindeki toplumsal ihtiyacı anlamakta yarar var.

Çok uzun yıllardır tek tipçi dayatmalardan biri olarak halkın gönlündeki dini nikah arzusunun görmezden gelinişi yanlıştı, yaralayıcıydı. Laisizmin, inanç hürriyetini ihlal etmediği ülkelerde dileyenin dini, dileyenin seküler törenlerle evlenmesi pek çokları için ilham vericiydi. Bizde laik sistemin dini sosyal hayatta görünmez kılacak şekilde agresif, baskıcı uygulanışı yüzünden kimilerinin kendisini rahat hissetmeyip suni bulduğu kuru, soğuk belediye salonlarına alternatif geliştirilmesi gerekiyordu. Akçeli olanaklarla yakından ilişkili olan bu ihtiyaç, varlıklı dindarların özel mekânlarda dilediği tarzda nikah töreni gerçekleştirmesiyle giderilebiliyordu. Değişiklik tasarısından önce de böyleydi. Sıkıntı, hemen her konuda olduğu gibi alt gelir gruplarına aitti. AKP’den de önce, çok uzun yıllardır. Yani mesele sadece dini-dünyevi karşıtlığından ibaret değil. Sınıfsal da aynı zamanda…

Zenginlerin gönlünce gerçekleştirdiği nikah tarzını, yoksullar için de mümkün kılmak. Konuya bu çerçeveden bakarak müftülüklerde kıyılacak nikahın belediye salonlarında kıyılan nikahların yanı sıra insanlara seçenek sunmak olduğunu görebiliriz. Ve böyle bir beklenti toplumda AK Partili yıllardan çok önce de vardı. Şimdi on beş yılın sonunda gündeme getirilişi, partinin toplumsal tabanıyla gevşeyen bağlarını yeniden güçlendirmek arzusuna dayanan siyasi bir hamle muhtemelen.

Nüfus Hizmetleri Kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik öneren kanun tasarısının ilgili 6'ncı maddesi, çok küçük bir değişiklik getirmekte. Bu değişiklikle 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu, m. 22’nin bütünlüğü bozulmadan sadece “dış temsilciliklere” ibaresinden sonra gelmek üzere il ve “ilçe müftülüklerine” ibaresi eklendiği belirtiliyor. Tasarı kanunlaşsa bile evlendirme işlemlerine ilişkin bütün düzenlemelerin yürütülmesi yine bakanlığın sorumluluğunda. Yetkilendirilen görevlilerin yanına bir de müftüler ekleniyor sadece. Konsolosların kıydığı nikah sorunlu değilse, belediye memurlarının, muhtarların kıydığı nikah sorunlu değilse müftülerin kıyacağı nikah da sorunlu sayılmamalı.

Ancak tümüyle sorunsuz bir düzenleme olmadığı da açık. Zira ülkemizde erken evlilikler çok önemli bir konu ve imam nikahıyla yani medeni kanunun tanımadığı nikah usulüyle gerçekleştiriliyor. Müftülüklere nikah yetkisinin imam nikahını çağrıştırıp “erken evliliklere, çok eşliliğe kapı açılıyor” endişesi anlaşılabilir bir hassasiyet. Ancak şiddet türü olan böylesi evlenmelerle mücadele etmenin yolu geniş kesimlerin meşru taleplerini görmezden gelmek değil.

Diğer yandan bu tekliften önce de var olan çok eşlilik ve erken evlilik sorunlarıyla mücadele için bizlere müftülükleri de sıkı izleme yükü getirdiği açık. Dini nikahlarda uygulanan vekalet usulü, mesela müftülüklerdeki nikahlarda kesinlikle kabul edilmemeli. Medeni kanuna aykırı evlilikler, kendisi de bir devlet kurumu olan müftülüklerde asla gerçekleştirilmemeli. Ayrıca evlendirme yetkisi tanındıktan sonra müftülükler gayri resmi imam nikahını önlemek için de üzerine düşen takibi yerine getirmeli. Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği dini nikah kıyan imamlara ceza öngören kanun tekrar düzenlenmeli.

Madem artık dindarların ihtiyaç duyduğu nikah töreni mümkün olabilecektir, o halde resmi başvuru yapılmayan “merdiven altı nikah” kıymak doğrudan suç kapsamına alınmalı. Küçük yaştaki kız çocuklarına nikah kıyan imamlar cezalandırılmalı. Bu tedbirler alınıp sıkı takip edildiği takdirde kadın kazanımlarında geri gidişe yol açmayacaktır bu düzenleme. Bu ülkenin dindar kadınları da en az seküler kadınları kadar medeni kanunu sahiplenmiş halde, temkinli ama müsterih olabiliriz bu konuda.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.