YAZARLAR

Hakkâri ve İstanbul aşkı

Köprü maketine bakıyorsun. Baba, kız ve haberi yazan gazeteci; hepsi birden yalan söylüyorlar.

Her yıl böyle bir haber çıkar da “nesne” değişir: Hakkârili bir çocuk İstanbul’u, Haliç’i, Boğaz’ı, İstiklal’i, Kapalıçarşı’yı filan merak eder, gözlerine uyku girmez. Yerel basında parlatılan “haber” ulusal basında görünür. Hemen Yukarıderttençalanlar Belediyesi, Sarıyer Güzelleştirme Derneği, Muşmulaya Tapan İşadamları Vakfı gibi bir kurum tarafından İstanbul’a getirtilir. En yakın AVM’den unisex giysilerle donatılır, yarım saatlik basın turundan sonra memleketine yollanır.

Boğaz’da artık üç köprü var; FSM var, YSS var, ama illa da Boğaziçi olacak. Yalnız bütün bu yerleri Bayburtlu, Afyonlu bir çocuk değil, hep Hakkârili bir çocuk görmek ister. Türk çocuklarına vatan sevgisi aşılanmamış ki arkadaş. Millî Eğitim uyuyor mu?

Sadece Türkler değil, bu kurguya göre diğer Kürtler de Hakkârililer gibi değildir. Hiç “Bingöllü Rümeysa Kız Kulesi’ni görmek istiyor”, “Sivaslı Bager merak ettiği İstiklal’in resmini yaptı” gibi bir haber okudunuz mu?

Bu kurguya göre Hakkârililer İstanbul’a tutkundur. Bakın mesela Hakkâri’nin bağrından çıkmış Yılmaz Erdoğan kırk yıllık İstanbullu hikâyeleri anlatıyor bize. Mustafa Erdoğan ise yıllarca Anadolumuzun zenginliklerini bütün orta ve üst sınıfa göbeği açık kızlarla anlattı. Bu Anadolu sevgisi başka kimde var?

Yılmaz, bazen Hakkâri hikâyeleri de anlatır. Ne der mesela “Vizontele Tuuba”nın girişinde: “Buraya her güzel şey dışarıdan gelirdi ve çok kalmadan giderdi.” Ne demek bu? Burada güzel bir şey yok demek bu!

Hakkârili kalem erbabı ilginç. Sürekli bir şey tanıtıyorlar. Mesela Ender Özkahraman da İstanbul’da oturup ilginç hikâyeler anlattı oralardan. Yalnız bütün Kürtler giderek ilginçleşiyor. Türkçe yazan Kürt yazarların metinlerine bakıyorum, ilginç Kürtlerden geçilmiyor.

Bir de ünlü olan Hakkârililer kendilerine bir soy ağacı uydururlar. Mutlaka Hakkâri’nin en önde gelen ailesine mensupturlar. Bu ağacın köküne doğru indin mi Karun’la, Napolyon’la filan karşılaşıyorsun.

Mesela Kürt münevveri Muhsin Kızılkaya’nın ailesi gariban bir ailedir. Ama Muhsin’in anılarına bakarsan (aslında her yazdığı anıdır) Büyük İskender Hindistan’a giderken yaz tatili boyunca bu ailenin sarayında part-time uşaklık yapmış sanırsın. Gerçi “bizim atalarımız Anadolu’ya girerken ayakkabılarını dışarıda çıkarmıştır” demişti bir ara. Muhsin Orta Asyalı ise İskender’in part-time uşaklık tezi yatar.

Hakkâri’ye Boğaziçi Köprüsü’nü götürenler de var: Devrimciler. İstanbul’a böyle bir köprü yaparsan devrimciler de imitasyonunu Hakkâri’ye yapar. Ama belki de uluslaşma ve eşitsizlik bahsini buradan açmalı. Zira Devrimci Gençlik Köprüsü, memleketin en uzak noktasını memlekete dâhil etme girişimi olarak okunabilir. Yılmaz Güney’in “Sürü” filmindeki bir sahne gibi: Kamera Boğaziçi Köprüsü’ndedir. “Pan” yapar. Köprü fotoğrafının altında doktor muayenehanesine gelmiş yoksul ve perişan kadınlar görürüz. Şöyle denmiş olur: Memlekette eşitsizlik var, Hakkâri de İstanbul gibi olsun.

Boğaziçi Köprüsü, Asya ve Avrupa yakalarını değil de Hakkâri’yi İstanbul’a bağlıyor gibidir. Bu kurgusal köprü, ulusal anlatıyı merkez ve “en uzak yer” bağlamında birleştiren bir simgeye dönüştürülmüştür. Onun imitasyonu olan köprü ise, bu bağı kurma, sürdürme, (devlet tarafından yıkıldığı için) koparma ve (tekrar inşa edildiği için) onarma gibi simgeleri taşır.

Bak şimdi, yeni habere bak da çay demle. Yüksekova’da yaşayan Yağmur Güder adlı çocuğumuzun hayali Boğaziçi Köprüsü’nü görmekmiş. Babası ise 15 Temmuz Şehitler Köprüsü diyor. Çocuk “imkânlarımız yoktu” diyor. Babası ise bu hayali “evinde kendi imkânlarıyla yaptığı maket ile gideriyor.”

Yok yok, komik değil, trajik. Bir Kürt çocuğu Mem ile Zîn’in mezarını, Munzur gözelerini değil, Boğaziçi Köprüsü’nü merak ediyor. Baba da Birca Belek’in değil, bahse konu köprünün maketini yapıyor.

Damatsal sorunlar yaşayan Kadir Topbaş, hemen tarifeli uçakla (özel uçak olmaz, o kadar da değil) getirtilmeleri talimatını veriyor. Dört gün kalacaklarmış. Topbaş ve diğer yetkililer baba kıza eşlik edeceklermiş. Nasıl eşlik? Bayram mayram? Niye eşlik ediyorlar yahu? Ayırırsın oteli, iki belediye personelini görevlendirirsin. Ama yok, dört gün eşlik edilecek. Damadı hatırlayan var mı?

Köprü maketine bakıyorsun. Baba, çocuk ve haberi yazan gazeteci; hepsi birden yalan söylüyorlar. Bu makete harcanan para ile Kanal İstanbul projesinden arsa alırsın!

Bir yalan da şu: Baba diyor ki yetmişe yakın işadamı bizzat bana ulaştılar. Neden bu işadamlarında babanın telefonu var? Mesele köprüyü görmekse murat hâsıl olmuş zaten. Benzer haberler gibi “bana bir iş” noktasına geliyor iş!

Bütün bu Hakkâri mistifikasyonu, merkeze en uzak yeri vatanın bir parçası kılma ideolojisinin yansıması olarak okunsa yeridir. Bu köprü “görevi” ise ilk adı “O” olan “Hakkâri’de Bir Mevsim” romanıyla başlar. Haftaya yazayım.

BİR GÜN

Frankfurt’taki bir edebiyat oturumunda Mario Levi ile panelisttik. Levi, “İstanbul’da yaşayıp kalamarı bilmeyen 4 milyon insan var” dedi. “Way be” dedim içimden, “drama bak!”


Selim Temo Kimdir?

27 Nisan 1972’de Batman’ın Mêrîna köyünde doğdu.2000 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Etnoloji Bölümü’nden mezun oldu. 1997’de Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülü, 1998’de Halkevleri Roman Ödülü’ne değer görüldü. Yüksek lisansını (“Cemal Süreya Şiirinde Bedenin Yazınsallaşması”) ve doktorasını (“Türk Şiirinde Taşra: 1859-1959”) Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü’nde tamamladı. 2009’da Mardin Artuklu Üniversitesi’nde yardımcı doçent olarak çalışmaya başladı. 2011’de, Exeter Üniversitesi’ndeki (İngiltere) Centre for Kurdish Studies’de konuk hocalık yaptı. Hrant Dink Vakfı tarafından “dünyada, geleceğe dair umudu çoğaltan kişiler”den biri sayılarak “2011’in Işıkları” arasında gösterildi. Radikal gazetesinde başladığı köşe yazarlığına (Kasım 2013-Kasım 2014), Ocak 2017’den beridir Gazete Duvar’da devam ediyor. Dört Türkçe iki Kürtçe şiir kitabı, bir romanı, iki antolojisi, 12 çocuk kitabı, yedi roman-öykü çevirisi, iki şiir kitabı çevirisi, bir çevrimyazısı, bir gazete yazıları ve iki edebiyat kuramı kitabı yayımlandı. 6 Ocak 2017’deki 679 sayılı KHK ile üniversiteden ihraç edildi. Amed’de yaşıyor.