YAZARLAR

Suriye/Katar: Havadaki yumurtalarımız

Günün sonuna doğru, Ortadoğu, farklı alanlarda farklı ortaklarla farklı oyunlar kurabildiğiniz bir yer olabilir. Ama Türkiye gibi bir ülkenin ulusal çıkarları da bugünden yarına değişmez. Aynı anda her şey ve her tarafta birden olamazsınız: Suriye’de ABD’ye karşı ama İran’ı dengelemek adına ABD’nin yanında; Esat’a karşı ama Rusya’nın Esat’ı ayakta tutmak amaçlı kotardığı ateşkes sürecinin içinde...

Ortadoğu’da takımlar ayrılıyor. ABD’nin yeni Suriye ve İran stratejileri belirginleşiyor. Sanırım Ankara’da da “kısa günün kârı” havasında eller ovuşturuluyor. Oysa tüm yumurtaları havaya atıp, hiçbirini kırmadan biteviye döndürmek olanaksız. Ayrıca, Araplar arası işlere girmenin sakıncası, getirisinden büyük. Dün de öyleydi, bugün de öyle, hep öyle kalacak. Dışişleri terimiyle “ön almadan” da etkin olmak olası. Yarın Araplar kendi aralarında barışır, Ankara ayazda kalır. Yarın Katar’da, şimdi Suudi Arabistan’da olduğu gibi yönetici devrilebilir, ucu yine bize bakar. Soğukkanlı, uzgörülü ve akılcı olmakta yarar var. Esasen takım seçmek de zorunlu değil.

Suriye’ye geri gelelim. Siyaseti yok dediğim ABD, Şam’ın Fırat havzasında IŞİD’le mücadele etmesinden ve Irak sınırını denetim altına almasından hoşnut olacağını açıkladı. Belki ABD savaşın bu nihai aşamasında iki seçenek gördü: Ya Rusya Federasyonu (RF) desteğiyle Suriye ordusu Fırat havzasında temizliğe girişecek ve Irak sınırına ulaşacak. Ya İran destekli Haşd-i Şabi Irak tarafından Şam’ın (belki Tahran baskısıyla zoraki) onayıyla Suriye’ye girecek. Ve RF-Şam seçeneğini İran-Haşd’e yeğledi. Aynı zamanda güneyde Tanf’da, kuzeydoğuda Tabka’da kalıcı olacağı izlenimi verdiğine göre bu olası.

Pentagon, Suriye’ye Rusya desteğinde Fırat havzasına yürüme ve Irak sınırını yeniden denetim altına alma girişimine destek açıklarken, Beyaz Ev Esat’ın kimyasal kullanması durumunda bedelin ağır olacağını duyurdu. Rusya, Esat’ın kimyasal silah kullandığını reddetmişti, ABD’ye de Fırat’ın batısına geçmeme uyarısında bulunmuştu.

Türkiye burada kendine bir açılım gördü. Şam ve Moskova, PYD/YPG’nin Fırat’ın batısına sarkarak ABD’nin Tabka’ya yerleşmesine ve güneyde Tanf’a uzanmasına kapı açtıysa bedel olarak Afrin’de burnu sürtebilir, Türkiye destekli ÖSO unsurlarının Tel Rifat ve Minnag Havaalanı’nı almasına, kantondaki yerleşim merkezlerinin de topçu ateşi altına alınmasına olanak tanıyabilirdi. İran da Kermanşah’tan Deyrezor havalisini vurarak imkan ve kabiliyetinin yerdeki Devrim Muhafızları destekli Haşd unsurlarının ötesinde olduğunu gösterdi.

O arada Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın da Astana süreci kapsamında Türkiye’nin Idlip’te Rusya’yla birlikte çatışan cihatçı unsurların arasına devriye gücü konuşlandırılması üzerinde çalışıldığını açıkladı. Yani bu hesaba göre Ankara hem Afrin’de YPG’ye karşı adım atacak, eşzamanlı olarak da Şam’a karşı Idlip’in kendi desteklediği cihatçılarca Doğu Halep gibi anlaşmalı biçimde boşaltılmasının önüne geçebilecek. Varsayımlar ve izlenimler üzerine kurduğunuz kısa vadeli taktikleri, bütüncül Suriye stratejisi diye kabul ederseniz durum böyle.

Suriye maçında Rusya ve İran’la Astana’dan ateşkes süreci çıkaran Türkiye Katar maçında da İran’la aynı takıma düştü. Katar’da başlama vuruşunu yapan Suudi Arabistan, düdüğü çalan ABD’ydi. İran kalesini işaret eden de ABD. ABD’nin Katar bunalımında Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkelerinin 13 maddelik taleplerinin uygulanabilir rasyonellikte olması gerektiği yönündeki müdahalesi de Ankara’yı rahatlattı. Böylece, Katar’dan TSK’nin çıkartılması talebine karşı küresel gücün esneklik çağrısını da arkamıza almış göründük. Yahut İran’la omuz omuza başlıca müttefiğimiz ABD’ye kafa tutar görünümden bir ölçüde kurtulduk diyelim.

Diğer taraftan ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Corker, KİK ülkelerine (SA, Katar vs.) yapılacak silah satışlarını, diplomatik uzlaşı arayışını teşvik adına durdurduğunu açıkladı. (Ankara’da birileri “böyle bir güçler ayrılığı, böyle bir demokrasi anlayışı olabilir mi yaa” demiştir belki.) Ayrıca ABD rejim değişikliğini hedef alabilecek şekilde İran stratejisini gözden geçirmeye başladı. Keza, başkanlık seçimlerine müdahale ettiği açığa çıkan Rusya’ya karşı sert önlemler alınmasını da tartışmaya başladı.

Günün sonuna doğru, Ortadoğu, farklı alanlarda farklı ortaklarla farklı oyunlar kurabildiğiniz bir yer olabilir. Ama Türkiye gibi bir ülkenin ulusal çıkarları da bugünden yarına değişmez. Aynı anda her şey ve her tarafta birden olamazsınız: Suriye’de ABD’ye karşı ama İran’ı dengelemek adına ABD’nin yanında; Esat’a karşı ama Rusya’nın Esat’ı ayakta tutmak amaçlı kotardığı ateşkes sürecinin içinde; hem IŞİD’e karşı ama hem IŞİD’in YPG’yi mümkün olduğunca zayıflatmasını umar; hem IKB bağımsızlığına karşı hem Kerkük’ e bedavadan çökme telaşında; hem Idlip’teki cihatçıları yok etmeye kararlı Rusya’nın yanında hem aynı cihatçıların arasından taraf seçip yerlerinde tutma çabasında, hem Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunup hem Fırat Kalkanı cebini yönetiminde. Olamazsınız. Gün ola, harman ola kafasıyla, her virajda yüreğimiz ağzımızda bu yol daha ne kadar gidilir bilinmez.


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.