YAZARLAR

Katar, Suriye, Türkiye, vs...

HAMAS bizim de muhtemel dürtüklememizle Şam’dan Doha’ya taşınmış, Mısır’da iktidarlarının sonunu hazırlamaya dolaylı katkıda bulunduğumuz Müslüman Kardeşler de Katar’da sığınak bulmuştu. Katar Şeyhi’yle helikopterden Trabzon’da arazi bakmaya dek vardırmıştık işi.

Tam Araplararası ilişkileri çözmüş, şu köhne Cumhuriyet’in elimizi kolumuzu bağlayan ayarlarından kurtulmuştuk. Ne Araplararası ilişkilere karışmamak, ne sorulmadığı takdirde kendi aralarındaki meselelerde fikir dahi beyan etmemek. İran’ı Ortadoğu’dan ayrı tutmak mı, dengeleme rolüne sıkışmamak mı? Hepsini geçiniz. Sünni Müslüman değil miydik, öyleyse Araptan fazla Arap olmaya hazır gibiydik. “Ortadoğu’da olmak ama Ortadoğulu olmamak” mı? Ne gereksiz kaygılar. Hem Katar, ve Suudi sermayeleri ekonomimize can suyuydu.

İşte Obama’nın ardından Trump gelmiş, ilk dış ziyaretini Suudi Arabistan’a yaparak İran’ı hedefe yeniden oturtmuştu. Ha, Obama ilk dış ziyaretine Ankara’yı dahil etmişti sahi ama unutalım bu gereksiz ayrıntıları. Artık, Kürt takıntımızı Trump’a anlatabilir, İran’ı yalnızca bizimle uzlaşarak karşılayabileceğini anlatabilirdik. Fırat Kalkanı’nı ancak Rusya’yla anlaşarak başlatmamız mı, Rusya’nın eldekinden daha ademimerkeziyetçi, demokratik bir Suriye anayasasını şimdiden dolaşıma sokması mı? O işleri, diğer bütün ele gelen diplomatik ilişkiler gibi en üstten bağlardık bir şekil. Olmadı. Bir büyük boşlukta bozuldu büyü.

Trump, YPG’ye silah sevkiyatını niteliğini ağırlaştırarak hızlandırdı. Rakka’nın IŞİD’den kurtarılmasına yönelik harekatı da YPG ile başlattı. Tepki olarak, “saldırı olursa” yanıt vereceğimizi belirttik. Oysa, 2011’den bu yana YPG’den bugüne dek Suriye sınırlarımızdan zaten herhangi bir tehdit gelmemişti. Salih Müslim’le pek de güzel görüşmüştük Ankara’da 2015’te. Ama işte önümüz 7 Haziran seçiminin ikinci yıl dönümü. O köprülerin altından çok sular aktı. Biz Fırat Kalkanı’nda 13 Leopard tankı, onun üzerinde ZPT kaybettik. ABD Doğu Akdeniz’deki iki destroyerinden, Rusya 2015’te ta Hazar Denizi’nden 1000 mil mesafeden, geçen günlerde de yine Doğu Akdeniz’deki savaş gemisi ve denizaltılarından ateşledikleri seyir füzeleriyle Suriye’de kendi belirledikleri hedefleri vurdu.

Bizim 911 kilometrelik kara sınırımız, Mercidabık’tan 1'inci Dünya Savaşı’na alırsak 400 yıllık ortak tarihimiz olan Suriye’de bu küresel güçlerin işleri neydi ? Neyse, HAMAS bizim de muhtemel dürtüklememizle Şam’dan Doha’ya taşınmış, Mısır’da iktidarlarının sonunu hazırlamaya dolaylı katkıda bulunduğumuz Müslüman Kardeşler de (MK) Katar’da sığınak bulmuştu. Katar Şeyhi’yle helikopterden Trabzon’da arazi bakmaya dek vardırmıştık işi. Suudi Arabistan’la da arayı Davutoğlu sonrası dönemde düzeltmiş, Yemen’de ve (en azından kağıt üzerinde) IŞİD’e karşı kurulan “İslam Ordusu” veya “Arap NATO’su”na asker yazılmıştık.

Fakat o ne? Belki Trump’ın Suudi Arabistan (SA) ziyaretinin beklenmedik bir yan ürünü olarak, Riyad, Mısır’ı yanına, zoraki yancıları BAE ile Bahreyn’i terkisine alıp Katar’la köprüleri atıverdi. 2014’de diplomatik ilişkiler askıya alınmıştı ama bu defa kara ve hava sınırlarını da kapattı SA. Açtık haritayı önümüze, evet Katar yegane kara sınırı SA’yla olan bir mini-yarımadaydı. SA’nın Katar’a temel suçlaması da “teröre yardım”. Neden? Çünkü El Cezire’de yapılan yayınlarda SA’daki Şii nüfusa ilişkin ifadeler, İran’ı şeytanlaştırmayan bir denge siyaseti ve MK’ye açılan kapılar vardı. Ya ABD’nin ana karargahı Tampa-Florida’da olan Merkez Kuvvetler Komutanlığı'nın (CENTCOM) da bölge üssü Katar’daydı.

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, 5 Mayıs günü Alman mevkidaşıyla Ankara’da yaptığı ortak basın toplantısında bir gazetecinin konuya ilişkin sorusuna “üzüntü duyduk, bu durumun normalleşmesi için elimizden geleni yaparız" yanıtını verdi. Tabii, o ziyaret Suriye’de Koalisyon kapsamında IŞİD’le mücadele eden Alman birliğinin milletvekillerine ve yetkililerine ziyaret izni verilmemesi üzerine İncirlik’ten ayrılıp Ürdün’e taşınması hakkındaydı. Bir yandan müttefiki olduğumuz NATO’yu Koalisyon’a sokmak için diplomasi yürütmüş, öte yandan Almanya’ya “güle güle gitsinler” demiştik. Çünkü işin içinde yine Kürt meselesi vardı.

Velhasıl, bir söz vardır, “benim oğlum bina okur, döner döner baştan okur” diye. “İki cami arasında beynamaz” diye bir başka söz de vardır hani. “Diplomaside etkinlikle, işgüzarlığı birbirlerine karıştırmamak gerekir” der, Ortadoğu’yu iyi bilen eski Dışişleri müsteşarlarından (e.) Büyükelçi Uğur Ziyal. Kim bilir, bir bakarsınız, anadilimiz Arapça olmadan ve AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana bihakkın Arapça bilen beş diplomat dahi yetiştirmeden, arabuluculuğa girişmişiz SA ile Katar arasında. Irak Kürdistan Başbakanı Neçirvan Barzani ile Rusya Devlet Başkanı Putin’in St.Petersburg’daki görüşmeleri öncesi resmen açıklanan Rosneft-IKB işbirliği anlaşmasını ise siz bu yazının uygun bir yerine ekleyiverin.

*Bana hayatımın belki en zor döneminde dostluk elini uzatan haza İzmir beyefendisi, sevgili ağabeyim Mehmet Sepil’in kulübü şanlı Göztepe’ye 14 yıl aranın ardından Süper Lig’de yürekten başarılar dilerim.


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.