YAZARLAR

Ah Katar vah Katar!

ABD’nin tutumu krizin gidişatını tayin etmede önemli. Belli ki Suudi Kralı Selman, Trump’tan cesaret alıyor. Trump, İran’ı kuşatmaya odaklı bölgesel politikalarını Suudi Arabistan ve BAE ile yürütürken Katar’ı bir adım geriye itti.

Körfez’de fırtına falan derken kıyamet koptu. Suudi Arabistan ve dostları Katar’a karşı görülmemiş bir ‘çökertme harekâtı’ başlattı. Bir haftadır medya dalaşıyla süren kriz dün Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn, Mısır, Yemen’de Riyad güdümlü Hadi yönetimi, ‘bölünmüş’ Libya’nın bir kanadı ve Maldivler Katar’la diplomatik ilişkileri kesti. Katar’a hava ve deniz sahaları kapatıldı; tüm uçuşlar durduruldu. Katar, Yemen’i yakıp yıkan operasyondan da çıkartıldı. BAE ayrıca Katar vatandaşlarına ülkeyi terk etmeleri için 14 gün süre verdi.

Onlarca yıldır dünyanın dört bir yanında Vehhabi ideolojisiyle aşırılıkçılığı yayıp El Kaide gibi örgütlerin doğuşuna fikir ve para babalığı yapan Suudi Arabistan, Katar’ı terörle suçluyor:

“Katar terör örgütlerini barındırıyor, yayın organlarında teröristlerin propagandasını yapıyor, Suudi Arabistan’ın Katif bölgesinde ve Bahreyn’de İran bağlantılı ‘terör’ eylemlerini finanse ediyor, Yemen’deki Husi militanları destekliyor!”

Bu suçlamalara Bahreyn de kendi mührünü bastı. Arap isyanları sırasında reform isteyen kitleleri, Suudi liderliğindeki Yarımada Kalkanı’nın tanklarıyla ezmiş olan azınlıktaki hanedanlık Suud’un hilafına hareket edecek değildi ya.

Son zamanlarda Suudilerle adalarla ilgili yaşadığı krize rağmen Riyad’la İhvan (Müslüman Kardeşler) düşmanlığında buluşan Mısır yönetimi ise Katar’ın siciline şu suçları ekledi:

El Kaide ve IŞİD fikrini yaydı, Sina Yarımadası’ndaki terör örgütlerini destekledi, Mısır ve diğer Arap ülkelerinin iç işlerine karıştı, İhvan liderlerini barındırdı.

***

Peki Körfez’in kral ve emirleri birden bire neden delirdi?

Husilere destek vermekle suçlanan Katar halbuki Yemen’i yerle bir eden savaşta Suudilerle omuz omuzaydı. Bahreyn’de terörü desteklemekle suçlanan Katar, bu ülkede barışçıl gösterileri bastıran müdahaleye 500 polisle katılmıştı.

Suriye’de her nevi cihadi-selefi örgütü palazlandıran kötülükte de birlikteydiler.

İhvan’a verilen destek derseniz bu eski bir hikâye. İhvan yüzünden 2013 ve 2014’te etkileri daha sınırlı krizler yaşanmıştı. Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn, finanse ettikleri Sisi darbesinin ardından İhvan’a desteğini kesmeyen Katar’ı önce uyarmış ardından elçilerini çekerek cezalandırmıştı. Suudiler ayrıca (Suudi) İhvan’ı terör örgütleri listesine eklemişti.

İhvan’la ilgili sorun güncel olmadığına göre krizi tetikleyen nedir?

Katar’ın İhvan’a desteği yaşanan gerilimlerde değişmez bir veri olsa da asıl mesele İran. İki ülkenin İran’a karşı koyma konusundaki stratejileri her zaman farklıydı. Katar ile İran Suriye’deki vekâlet savaşında karşı cephelerde yer alsa da, El Cezire Arapça’nın yayınları Şii düşmanlığından geçilmese de Doha yönetimi İran ve Şii düşmanlığında Suudilerin dümen suyuna girmedi. Bunun birincil nedeni İran’la doğalgaz havzasını paylaşıyor olması. İkinci nedeni dış politikada kendi çizgisini oluşturma çabasıdır. İran’a geçmeden bu kendi çizgisi oluşturma çabasına bir parantez açalım:

1996’da Hammad el Sani babasını devirip Katar Emiri olduktan sonra İslam dünyasındaki Suudi ağının alternatifine oynayarak kendine nüfuz alanı açmaya başlamıştı. Bunun için El Cezire kanalını kurup İhvan çizgisindeki örgütlere desteği artırmıştı. “Yeni Katar”, Filistin’de Suud destekli El Fetih’e karşı Hamas’ı tutarken, Mısır’da Suud’dan beslenen Selefi hareketler ve Mübarek rejimine karşı İhvan’la ittifak kurmuştu. Suudiler, Lübnan’da Hariri ailesi üzerinden siyasi nüfuzunu sürdürürken Katar da mezhebi açıdan çapraz bir ilişkiyle Hizbullah’a elini uzatmıştı. Hizbullah’la Müstakbel arasında 2008’de yaşanan krizi Doha Anlaşması’yla çözerek arabuluculuk yeteneğini öne çıkardı. Katar, İran’la Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) arasındaki gerilimlerden uzak duran Umman’la yakınlık kurdu.

ABD’nin de Hizbullah, İhvan ve Hamas’la konuşabilen bir kanala ihtiyacı vardı. Katar böylesine bir işlev gördü. En büyük Amerikan üssüne ev sahipliği yapan Katar’ın bu ilişkileri Washington’a rağmen yürüttüğü söylenemez.

Katar bir paradoks olarak hamisi kesildiği İhvan’ın kendi ülkesinde örgütlenmesine de izin vermedi. Pazarlıklar sonucu İhvan, 1999’da Katar’da kendini feshetti. Yani Katar dışarda İhvan’ı desteklerken kendi ülkesinde ‘siyasal İslam’ projesine geçit vermedi. Suudi Arabistan ve BAE ise İhvan’ın siyasal bir proje olarak örgütlenmesi halinde Körfez monarşilerinin sonunu getirmesinden korkuyordu. 1979’daki Kabe baskınından epey ders çıkarmışlardı.

Katar 2011’de Arap isyanları sırasında İhvan kuşağı oluşacağı beklentisiyle oyunu büyüttü. Bu konuda Türkiye ile paralel hatta girdi. Ancak İhvan üzerinden hesaplar ters tepti: Mısır’da 2013’te İhvan devrildi; Tunus’ta El Nahda ilk iktidar denemesinden sonra muhalefete çekildi; Libya’da Katar-Türkiye ikilisinin desteklediği kanat seçimde kaybettiği halde çekilmeyince ülkede çok başlı yönetim başladı; Suriye’de İslamcılar eliyle devrim denemesi başarısızlığa uğradı. Katar, Esad yönetimine karşı siyasi hesaplarla Şam’dan çıkardığı Hamas’ın siyasi liderliğini boşluğa bıraktı. İhvan’la ilgili bu politika Katar’ı Körfez’in ağalarıyla hep soğuk savaş içinde tuttu.

***

Asıl mesele İran’a dönersek; Katar 1991’den itibaren 1 milyar dolar harcayıp ABD’ye Ortadoğu’daki en büyük üssünü inşa ederken Tahran’a bu üssün İran’a karşı kullanılmayacağı sözünü vermişti. Buna karşı Suudiler, 1979’dan beri İran’ın belini kırmak eline geçen hiçbir fırsatı kaçırmak niyetinde değildi. Suudilerin ABD ile diplomatik mesaisi “Yılanın başını küçükken ezmeli” parolasına göre işliyordu. Saddam’ın İran’a karşı başlattığı savaşın finansörlüğünü yapan Suudiler, 2000’lerin başından itibaren Tahran’ın nükleer programı karşısında çare olarak Amerikan-İsrail ortak müdahalesini görmeye başladı. ABD’nin ‘Büyük Ortadoğu’ya yaptığı her müdahalenin İran’ı içine alacak şekilde genişletilmesi için bastırdı. 1991 Birinci Körfez Savaşı, 2001’de Afganistan’a müdahale, 2003’te Irak’ın işgali ve 2011’de Suriye’ye vekâlet düzeni içinde müdahalede namlunun İran’a dönmesi çok arzu edildi. Ama Suudiler Amerikalıları doğrudan İran’ı vurmaya bir türlü ikna edemedi.

Ne var ki paragöz Donald Trump bunları hayli umutlandırdı. ‘İranfobik’ Trump’ın ağzına 380 milyar dolarlık bal çalan Suudi Kralı Selman artık karşılığını bekliyor. Trump’ın 20-22 Mayıs’ta ilk yurt dışı gezisini yaptığı Riyad’da imzalan silah anlaşmasına ilaveten İslami Askeri Koalisyonu ilan edildi. Hayali 40 bin kişilik askeriyle sözde İslam NATO’su. Şii İran’a karşı ‘Sünni ordu’. Arkalarını sıvazlayanlar ise ABD ve İsrail.

Riyad’daki Suud-Amerikan sirkinden bir gün sonra Suud’un KİK’teki ortağı Katar’dan sinir bozucu bir sızıntı oldu.

Katar Resmi Haber Ajansı, Katar Emiri Şeyh Temim el Sani’nin Katarlı askerlerin yemin töreni sırasında “İran’a yönelik düşmanlık beslemekte bir hikmet yoktur”, “İran bölgede büyük bir güçtür”, “Hamas Filistin halkının meşru temsilcisidir”, “Ruslarla ilişkiler nedeniyle Trump kendi evinde soruşturmayla karşı karşıya” dediği aktarıldı. Bu sızıntı, Katar’ın “QNA siber saldırıya uğradı ve haber gerçeği yansıtmıyor” diyerek haberi kaldırtmasına ve törene katılanların “Emir törende konuşmadı” diyerek şahitlik yapmasına rağmen ‘hasım müttefikler’ arasında medya savaşını başlattı. El Cezire ve Katar sitelerine erişim engeli konuldu. Sani’nin 28 Mayıs’ta İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile telefon görüşmesiyle bardak bir kez daha taştı.

Bir senaryoya göre körüklenen bir kriz sayesinde Suudiler, “İran’a karşı kullanılamaz” şerhi konulmuş olan Katar’daki El Ubeyd Üssü’nün Riyad’a taşınmasını murat ediyor. ABD, Hava Operasyonlar Merkezi’ni 2003’te El Harc’daki Prens Sultan Hava Üssü’nden Katar’a taşımıştı. Suudiler epey zamandır üssü eski adresine istiyor. El Udeyd Üssü’nde 10 bin Amerikan askeri bulunuyor. Fakat ABD’nin ne askeri ne de istihbarat üslerini Katar’dan taşımasını gerektirecek mücbir neden henüz ortada yok.

Bir başka senaryoya göre Suudiler bu krizle bir saray darbesini tetiklemek istiyor. Sosyal medyada Sani’nin Mısır’ın devrik Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ile aynı kaderi paylaşacağı ve Katar’da planlanan 2022 Dünya Kupası’nı iptal ettirmeye yetecek koşulların yaratılacağına dair tehditler havada uçuşuyor.

Katar, oğlun babaya saray darbesi yaptığı bir yer. Son olarak 1996’da babasını deviren Şeyh Hammad, Libya ve Suriye’yi cehenneme çeviren müdahalelerde rol kapıp her şeyi batırdıktan sonra 2013’te koltuğunu oğlu Şeyh Temim’e devretmişti. Bunu birçoğu ABD’nin de dahlinin olduğu görünmez darbe olarak okuyor. Bu iktidar değişimi Suriye’de Katar’ın geri vitese takmasına ve Suudi Arabistan’ın bir adım öne geçmesine yol açmıştı.

***

ABD’nin tutumu krizin gidişatını tayin etmede önemli. Belli ki Suudi Kralı Selman, Trump’tan cesaret alıyor. Trump, İran’ı kuşatmaya odaklı bölgesel politikalarını Suudi Arabistan ve BAE ile yürütürken Katar’ı bir adım geriye itti. Suudi Savunma Bakanı Muhammed bin Selman ve BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed’in Beyaz Saray’da ilk ağırlanan yabancı konuklar arasında yer alması önemli bir göstergeydi. Amerikan medyasına göre Trump’ın dış ilişkiler ‘fixer’ı damat Jared Kushner’in, Suudi Kralı'nın yerine hazırladığı oğlu Muhammed bin Selman ve BAE’nin Washington Büyükelçisi Yusuf el Uteybe ile ilişkileri pek iyi. Trump yönetiminin İhvan’a bakışı da Suudi Arabistan ile BAE’ni ihya edecek paralellikte.

Ancak Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın “KİK’in birleşik bir cephe olarak kalması önemli” demesinden hareketle Amerikan tutumunun Katar’ı gözden çıkarma değil Suud’un hizasına sokma yönünde olacağını öngörmek mümkün. İran’ı halletmeye odaklanan KİK’teki çatlak elbette Tahran’ın işine yarayacaktır. Katar’ın İran’a yaklaşmasının Suriye siyasetine de yansımaları olabilir.

Sözün özü; mezhebi hatlar üzerinden İslam dünyasını patlatmaya dönük Amerikan stratejisi, İran’a gelmeden ‘Sünni’ cepheyi patlatmış gözüküyor. Suud’un sözde İslam NATO’suna gönülsüz de olsa ‘evet’ demiş birçok ülke şimdi geri basmak için ayağına yer arıyor. Bu konuda durumu hayli zor olan bir ülke var: Hem İran’a karşı tiratlarıyla Suudi Kralı'nın gönlünü hoş tutmaya çalışan hem de Katar’da üs kuran Türkiye.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.