YAZARLAR

Bir maç, bir bilet, dört efsane!

Karşımızda bir maç, bir bilet, dört efsane ve sonsuz bir keyif var. Zira inişlerin çıkışların sonunda yeniden en üst ligde yer almak isteyen Eskişehirspor Denizli’nin, Göztepe ise Vural’ın tecrübesine güvendi.

Mahallenin güzel abileriydi onlar. Geçmişin en şaşaalı günlerinde onların izi vardı. Kendileriyle birlikte olanların bazıları da onlar gibi yaşlandı. O kadar ki aramızdan ayrıldılar. Artık isimleri belki bir semt adı. Onlar da yaşlandı bakmayın. İstanbul’un taşı toprağı gençlik iksiriyken, rakipleri bu topraklarda hep genç kalmayı başarırken, onlar yoruldular. Çokça da sendelediler. Bu hikâye aslında Eskişehir’le Göztepe’nin hikâyesi. Ama hikâye içinde hikâye var. Sanki bize bir Jean-Christophe Grange romanı. O sebeple meramımız uzun a dostlar. Dinleyecek/okuyacak kadar zamanımız var diyorsanız, bahtiyarız. Yok kısa özet derseniz son paragrafı okuyun. Ama unutmayın, bu toprakların aksine netice değil de Hatice önemlidir bizde.

Dedim ya bu hikâye aslında Eskişehirspor’la Göztepe’nin hikâyesi. Türk futbolunun bir dönemine damgasını vuranların yeniden en parlak sahnede olma yarışı. 1925 yılında kurulan Göztepe’nin en parlak yıllarının, Eskişehirspor’un da kurulduğu 1960’ların ilk yarısına denk gelmesi tesadüf olsa da aslında bugünkü tabloda şık bir dekor olarak kayıtlara geçti tabii ki. 1961 yılında Göz-Göz’ün başına geçen Adnan Süvari, İzmir’den bir efsane çıkarırken 1965 yılında hayata merhaba diyen Es-Es ise iki sene sonra Abdullah Gegiç’le özel yıllarını başlattı.

HİKÂYE İÇİNDE HİKÂYE

Bu iki efsanenin kıyasıya mücadelesi de yine bu yıllara denk geldi. 1969-70 sezonunda amansız bir mücadeleye giren Türk futbolunun iki efsanesini gol averajı ayırırken Es-Es kendini bir adım öne atarak ikinci sırayı elde edebilmişti. Bir sene sonra çekişme kaldığı yerden devam etti. Ligde bir Eskişehir kazanıyor, bir Göztepe gülüyordu. Mücadele adeta ‘En çok kim kazanacak’ haline dönüşmüştü. Bir önceki sene nasıl aynı puanda kaldılarsa bu kez de aynı galibiyet sayısında kaldı bu ikili.

Tabii hem Eskişehir hem de Göztepe yurt içinde kalmadı. Zaten efsanelikleri de buradan geliyordu. Göz-Göz Avrupa Fuar Şehirleri Kupası’na, Es-Es ise Balkan Kupası’na damga vurdu. Tribünüyle, şehriyle, başarılarıyla Türk futbolunun sayılı ekipleri arasına girmeleri boşuna değildi. Her maçları tıklım tıklım doluyor, tribüne gelenler futbol izleyeceklerinin, büyük bir görsel şölenin paylaşanı olacaklarını biliyorlardı. Lakin her çıkış için bir de iniş vadediyordu hayat. Yin-yang gibi düşünmek lazım belki de. İnişler ve çıkışlar birbirlerini tamamladı. Takımlar ne kadar sallanırsa sallansın, camiaların o denli büyük olduğunu haykırmak için binler yine tribünlere aktı.

ŞAŞAA DA DURAKLAMA DA AYNI DÖNEMDE

Nasıl ki şaşaalı günler ve yıllar birbirine yakınsa, duraklama ve gerileme dönemleri de eşdeğer oldu iki takım için. 1975’le birlikte sendelemeler sıklaştı. İlk kötü haber ise İzmir’den geldi. 1976’da Göztepe, 18 yıl aralıksız yer aldığı, o zamanlar o kadar da süper olmadığı düşünülen, Birinci Lig’den düştü. Beş sezon sonra ise yanına Eskişehir geldi. Onlar da 17 yıl kesintisiz olduğu Birinci Lig’e 1981-82 sezonu sonunda veda etti. Siyaseten de birbirine yakın şehirlerin temsilcileri, kader çizgilerine İkinci Lig’de devam edeceklerdi artık. Önemli olan bir kez daha yükselmekti düşüşten. Bunu başaran Es-Es oldu. İki sene sonra yine ana sahnedeydiler. Lakin uzun sürmedi. İnişler çıkışlar bırakmadı yakalarını. 1989’daki düşüş artık biraz alışkanlık da getirmişti beraberinde. İzmir hattında ise Fetret Devri 18 yıl sürdü. 1997’ye kadar süren Birinci Lig hasreti.

EFSANELERİN KESİŞİMİ

Paralel evrende ise iki farklı efsane doğuyordu. Biri başarılarıyla diğeri ise bavuluyla Türk futboluna damga vuracaklardı. İzmir’den kalkan futbolculuk treninin uzandığı Galatasaray, ona upuzun ve başarılarla dolu bir antrenörlük kariyerinin de müjdecisi oluyordu. İzmir güneşinin Büyük Mustafa’sı, İstanbul’a geldiğinde artık soyadıyla anılıyordu. Mustafa Denizli daha ilk günden zirvedeydi.

Malatya’dan kalkan tren ise uzun yolculuğunu bol duraklı yapıyordu. Denizli ne kadar başarıya odaklıysa, Yılmaz Vural’ın heybesinde o kadar sıkıntılı takım vardı. Kariyerinin büyük bölümünde Birinci Lig’in dibindeki takımların ‘Acil durumda kırdıkları cam’ oldu. Kolları adeta Birinci Lig’le İkinci Lig arasındaki sırat köprüsüydü.

DENİZLİ DİNGİNLİĞİ Mİ VURAL DELİLİĞİ Mİ?

Mustafa Denizli’nin üstünde başarının dinginliği, Yılmaz Vural’ın elinde ise sürekli düşme/düşmeme stresinin getirdiği delilik. Onca stresin arasında kim sakin kalabilirdi ki. Yedek kulübesinde taklalar atması da bundandı, futbolcusuna asla tasvip edilmeyecek hamlelerde bulunması da. Mesela Vural’ın bir sezonda çalıştırdığı iki takımın da küme düştüğü bilinir de şimdiye kadar üç takımı ana sahneye yükselttiği göz ardı edilir. Hatta bu üçlüden ilkinin bugünkü rakibi Eskişehirspor olduğu hepten unutulur. Mustafa Denizli’nin ise başarılarını saymak bize düşmez. Onun da üç İstanbullu ile şampiyonluk yaşadığı bilinir de Manisaspor’la es geçtiği sevinci Çaykur Rizespor’u Birinci Lig’e taşıyarak yaşadığı atlanır.

Neticede biri zirveden gelen kurtarıcı, diğeri ise dibin Batman’idir. Yolları İkinci Lig’de hiç kesişmedi. Birinci Lig’de ise dokuz kez rakip olmuşlardı. Ama dedik ya bir Grange romanında gibiyiz diye. Yollar iki efsaneyi, diğer iki efsaneye çıkardı. Hangi birinin hikâyesini anlatsalar pür dikkat dinleyeceğiz zaten ama şimdi kesişim kümesindeyiz. Karşımızda bir maç, bir bilet, dört efsane ve sonsuz bir keyif var. Zira inişlerin çıkışların sonunda yeniden en üst ligde yer almak isteyen Eskişehirspor Denizli’nin, Göztepe ise Vural’ın tecrübesine güvendi. Bugün oynanacak maçta ne önceki istatistiklerin önemi var, ne geçmiş başarıların, ne de bitip gitmiş başarısızlıkların.

ORTAK KIRMIZI, BİR YANI SİYAH DİĞER YANI SARI

Elde tek bir maç var. Ortada yalnızca bir bilet. Üstünde eski adıyla 1., yeni adıyla Süper Lig yazıyor. Antalya’da iğne atmak için bile kolunuzu kaldıramayacağınız bir kalabalık olacak. Biliyoruz çünkü iki takımın taraftarı da en karanlık günde fener tuttu takımlarına. Bir tarafta Mustafa Denizli’nin Eskişehirspor’u, diğer tarafta da Yılmaz Vural’ın Göztepe’si. Bir tarafta Süper Lig’deki şampiyonluk yarışına daha alışık olan Mustafa Denizli, diğer tarafta Türk futbolunun stres taşı Yılmaz Vural. Bir tarafta geçen sene yaşadıklarının tesadüf olduğunu, yerlerinin Süper Lig olduğunu göstermek isteyen Kırmızı Şimşek Es-Es, diğer tarafta 10 yılları aşan sıkıntılı günlerin resmen bittiğini dosta düşmana bildirmek isteyen Göz-Göz. Bize kalan ise efsaneler arasında efsane, taraflar arasından taraf seçmek değil. Bize düşen efsaneler içinde, kırmızıyı ortak noktaya koyup bir yanına siyah diğer yanına sarı yerleştirip tarihe tanıklık etmek. Mahallenin şık abilerinden birinin yeniden ana sahneye bayrak dikişine şahit olmak. Diğerinin ise gelecek sene takımıyla, tribünüyle olması gereken yere gelmesini dilemek.


Onur Salman Kimdir?

Basına 2006 yılında Cumhuriyet gazetesinde stajyer olarak adım attı. İki aylık staj ve Cumhuriyet’in spor ekindeki yazılarda sonra Eurosport Türkiye’de spiker ve editör olarak çalıştı. 2009 yılında Radikal gazetesine editör olarak geçerken, Eurosport’ta da yarı zamanlı spikerlik yapmaya devam etti. Medya macerasına 2012-2016 yılında Hürriyet’te devam etti. 2016 yazından beri Gazete Duvar’da çocukluk hayalini sürdürüyor. Köken Eurosport olunca tahmin etmesi kolay. Asıl ilgi alanı ‘başka sporlar.’