YAZARLAR

Kadri Gürsel hapisteyken hangi dış politika?

Kadri Gürsel, mahpusken ben özgür olamam. Kadri Gürsel’in tutukluluğu keyfi biçimde sürer, cezalandırmaya dönüşürken anlamlı bir dış politika yorumu yazamam. İnsan özgürlüğü keyfi biçimde kısıtlanırken, dış siyaset rasyonalite üzerine kurulamaz.

Hayır, Kadri Gürsel içerideyken hangi dış politika yorumu demek istemedim. Tam da Kadri Gürsel tutukluyken hangi dış politika demek istedim. Yoksa yorum var, görüyoruz. Hem de çok ciddi çehrelerle, hiç de devrik olmayan tümcelerle yazılmış “ciddi” yazıları okuyoruz. Sanki ülkemizde her şey doğal akışında ilerliyor, Ankara’da devletin karar alma mercileri tıkır tıkır işliyor-muş gibi yapıyoruz. Oysa, işin doğrusu hiçbir şey bilmiyoruz. Yarının neler getireceğini de kestiremiyoruz. Çünkü, Kadri Gürsel 200 küsur gündür hapiste.

Salonlarda kimin kiminle yan yana oturduğuna, hangi yemekte hangi sandalyenin neden boş kaldığına bakıyoruz. Yapılan sözlü veya açıklamaları inceliyoruz. Türkiye, sayısı üç milyonu aşan Suriyeliye ev sahipliği yapıyor. Kendi çocuklarımızın yataklarında üzerlerinin açılmasına bile kıyamıyoruz. Suriyeli çocuklara gece yarısından sonra büyük kentin sokaklarında sürünürken rastlıyoruz. Başından beri bunlara mülteci statüsü verilmemesine, BM’nin işin içine sokulup konunun uluslararasılaştırılmamasına karşı olunduğunu biliyoruz. Çünkü, bizim malum Musul yaramız var, Kürt meselemiz var. Bak buradan tarihsel yazı konusu çıkar. Ama Kadri Gürsel 200 küsur gün oldu, hapiste.

Brüksel’deki son zirvede Ankara, NATO’nun IŞİD’le mücadele koalisyonuna katılmasını desteklemiş. Neden? Zira, TSK 2003’ten beri ABD Merkez Komutanlığı’yla (CENTCOM) iş yapmayı beceremedi de, istemedi de. Bunun Kürtlere can suyu olacağından kaygı duydu. Önce KDP-KYB gibi, şimdi PYD gibi aktörlere statü kazandıracağına inandı. Komşumuzda olan biteni, dönüp Brüksel’le konuşmayı yeğledi. Sahadaki gerçeklere gözünü kaparsa, bunlar yok olacakmış, zaman geri yürüyecekmiş gibi davrandı. Bugün KDP’yle ilişkiler ortada. IŞİD’le mücadelede NATO’ya evet, Suriyeli mültecilere yardımda BM’ye hayır. CENTCOM da Ankara’ya general düzeyinde temsilci göndermedi miydi? Bak bu çelişkilerden bir yazı konusu çıkar. Öyle de Kadri Gürsel 200 küsur gündür hapiste.

PKK’nin İran kolu PJAK, Hakkari sınırında İran sınır muhafızlarını hedef almış. İran Sınır Muhafızları’nın komutanı da bu saldırıdan Türkiye’yi sorumlu tuttuğunu açıklamış. Şengal’in güneyindeyse, İran destekli Haşdi Şabi, PKK ilintili Ezidi özsavunma güçleriyle bir işbirliğine girişir veya eş güdümlü ilerler görünüyor. Irak ordusu Musul’dan Telafer’e yeni yol açıyor. Erdoğan, Başika’nın kalıcı olacağını açıkladı. Suriye ordusu, Rus desteğiyle Palmira’dan Deyrezor’a uzanıyor. YPG ise ABD desteğiyle Rakka’ya sarkıyor. IKB Başkanı Barzani’nin bağımsızlık davasını ilerletmekten başka seçeneği yok gibi. Ankara da bu gelişmeye açıktan destek olmasa da, sessiz kalıyor. Ama içeride barış sürecine dönmek bir yana, mesela Sur’un yıkımı sürüyor, suyu bile kesiliyor. Bak buradaki sürdürülemez yapısal çelişkiler üzerine de yazı çıkar. Da, işte Kadri Gürsel 200 günü geçti hapiste.

Trump, Suudi Arabistan’a ve İsrail’e gitti. Körfez’e ve Suudilere İran kaygılarını anladığı mesajını verdi. İran yeniden hedef tahtasına otururken, Ankara kendine ABD’ya karşı diplomatik manevra alanı açıldığı zannına kapılmış gözüküyor. İsrail de İran’ın Suriye’den “atılması” konusunun, Türkiye ile yeni canlanmakta olan işbirliğinin ana eksenini oluşturabileceği yaklaşımında. Oysa, tarihsel temeli olan geleneksel dış siyasetimizde İran’la ikili ilişkilerimiz Ortadoğu’dan hep ayrı tutulmuştur. Dışişleri’nde bile İran Dairesi hiçbir zaman Ortadoğu ile birleştirilmemiştir. Kaldı ki, Suriye’de Rusya’yı idare edip, dönüp ABD Kürt saplantılarımızı anlasın diye İran’la didişmek olanağı yok. Gerek de yok. Bu gidişatın sakıncaları üzerine bir yazı kurabilirim. Diyecek olsam bile Kadri Gürsel’in Silivri’deki tutukluluğu 200 günü çoktan geçti.

Kadri Gürsel, mahpusken ben özgür olamam. Kadri Gürsel’in tutukluluğu keyfi biçimde sürer, cezalandırmaya dönüşürken anlamlı bir dış politika yorumu yazamam. İnsan özgürlüğü keyfi biçimde kısıtlanırken, dış siyaset rasyonalite üzerine kurulamaz. Yakından tanıdığım, “dostumdur” demeyi ayrıcalık addettiğim Kadri Gürsel’den, yeniden hapse girmeden önce tanıştığım, sevdiğim (sevmemek mümkün olmayan) Ahmet Şık’tan, tüm içerideki Cumhuriyet kadrosuna, Van’da bir yıldır tecritte tutulup, sesini kimseye duyuramayan Nedim Türfent’e kadar: Söyleyelim, gazetecilik suç değildir. Ben gazeteci olabildiğim iddiasında değilim. Hariçten gazel okuyorum. Ama gazetecilik suçsa, ne dış politikadan hayır gelir, ne ona yapılacak yorumdan. Onu biliyorum.

Tek suçu kaleminin kuvveti, zekasının kıvraklığı, hicvinin keskinliği olan dürüst gazeteci Kadri Gürsel özgür olmalı. Ki, hepimiz özgürleşelim.


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.