YAZARLAR

Fazla karışık, çok sade

Bu öyle bir adalet işleyişi ki, 70 yaşındaki Kemal Gün, oğlunun kemiklerine kavuşmak için 90 gün açlıkla direndi. Neden sonra İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan kemiklerin PTT Kargo'ya verildiği öğrenildi. Bir hafta da böyle geçti işte. Kargodaki kemiklerin ağırlığıyla. Yine fazla ve açıktı her şey.

Her şey fazla karışık. Ve bir o kadar da açık. Katlanılmaz çelişkilerin, insafsızlıkların bir de ağlatan güzelliklerin karışıklığında, doğru olan her şey çok sade. Dolambaç hukuksuzluğun tercihidir.

KHK ile ihraç edilen ve işlerine dönmek için açlık grevi yapan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça grevlerinin seksenli günlerinde cezaevinde. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, açlık grevinin öncesinde de aylarca oturma eylemiyle seslerini duyurmaya çalışan eğitimcilere ilişkin hükümet adına bugüne kadar yapılan biricik açıklamada “Bu suç kariyeri olan kişiler, çocuklarımızın geleceğine şekil vermeye uygun kişiler mi? Biz okullarda terörist yetiştirilsin istemiyoruz. Yiyorlar içiyorlar ertesi sabah 9’da oradaki yerlerine gidiyorlar” dedi.

Hapishanede rehin tutulan gazeteciler ve milletvekilleri aylardır bir iddianame bekleyedursun, Gülmen ve Özakça için bir günde jet hızıyla hazırlanan iddianamedeki “üzerlerine atılı suçların niteliği, delillerin henüz tam olarak toplanmamış olması tutuklanmamaları halinde adaletin işleyişine zarar verecekleri ve eylemlerin ceza süreleri dikkate alındığında adli kontrol koruma tedbirlerinin yetersiz kalacağı anlaşılmakla şüphelilerin üzerlerine atılı suçlar nedeniyle şüpheliler Semih Özakça, Nuriye Gülmen’in ayrı ayrı tutuklanmalarına…. karar verildi” ifadesi şimdiden unutulmaz klasikler arasındandır.

AÇLIK TERÖRİZMİ

İşleyişinin var olduğu iddia edilen adalete Nuriye Gülmen’in sorusudur: “Beni DHKP/C terör örgütü üyesi ilan etmişler, eğer öyleysem ben nasıl memur oldum, nasıl memuriyetimi bunca yıl sürdürdüm? İstanbul-Ankara yürüyüşüne katılmam gerekçesiyle bir gözaltı işlemim var, bir de 2015 yılında tutuklandığım bir dava var, ancak beraat ettim. Bana açlık grevine başlayana kadar örgüt üyeliğiyle ilgili bir dava açılmadı. Semih Özakça’nın da aynı adalet işleyişine dair tespitidir: “Sabıka kayıtlarımız tertemiz. Açlık grevine başlayınca terörist olduk, aç kalmanın terörist olmakla sonuçlandığı bir ülkede yaşıyorum.” Terörizm barışla eşleşeli beri bu böyle.

Bu öyle bir adalet işleyişi ki, 70 yaşındaki Kemal Gün, oğlunun kemiklerine kavuşmak için 90 gün açlıkla direndi. Neden sonra İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan kemiklerin PTT Kargo'ya verildiği öğrenildi. Bir hafta da böyle geçti işte. Kargodaki kemiklerin ağırlığıyla. Yine fazla ve açıktı her şey. Nihayetinde oğul Murat Gün’ün kemikleri Dersim’e ulaştı, valilikle yapılan görüşmelerin ardından Gün’ün Dersim’in Hozat ilçesinde toprağa verilmesine razı geldi. Kemal Gün’ün kısa cümlesi çok fazlaydı hissedene: “90 günlük direnişten sonra oğlumun kemiklerine kavuştum. Mutluyum.”

SAAT KORDONU HASSASİYETİ

Bu öyle bir adalet işleyişi ki İstanbul Okmeydanı Cemevi’nde bir yakının cenazesindeyken polis Sezgin Korkmaz’ın silahından çıkan kurşunla yaşamını yitiren Uğur Kurt’un annesi Güllünaz Kurt, hâkim karşısına çıkacak. İstanbul Çağlayan Adliyesi 24'üncü Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek duruşmanın gerekçesi mi? Kurt ailesinin avukatları olaya ilişkin görüntülerin incelemesinin Jandarma Kriminal Laboratuvarı tarafından yapılmasını talep ederken, sanık avukatı Tolga Yurdakul’un bu talepleri reddetmesi üzerine salonda çıkan gerginlikte Yurdakul’un, saat kordonunun koparıldığı gerekçesiyle Kurt ailesinden şikâyetçi olması. Hadi şunu da ekleyelim: Uğur Kurt'u öldüren polise sadece 12 bin lira ceza verilmişti.

Bunca sistematik kötülüğün ortasında Türkiye’de ve bütün coğrafyalarda dünya aslında sadece iyi ve güzel insanların yüzü suyu hürmetine dönüyor. ABD’nin Oregon Eyaleti’ndeki Portland şehrinde bir trende, biri başörtülü iki Müslüman genç kız sözlü saldırıya uğramış, genç kızları savunurken ırkçı saldırgan tarafından öldürülen Taliesin Myrddin Namkai-Meche ve Ricky John Best’le saldırıda ağır yaralanan Micah David-Cole Fletcher hürmetine mesela.

Ya da Bursa’da bir lokantada oruç tutmadıkları için bir baba ve oğul saldırıya uğrarken, aynı saatlerde kendine Las Patronas diyen kadınların 1995’ten bugüne her gün yük trenleriyle Meksika üzerinden ABD’ye geçmeye çalışan göçmenlere tren Veracruz’dan geçerken rayların dibinden attıkları, elleriyle yaptıkları o yemeklerin hürmetine mesela.

Bir insanın hayatını bir anda cennete mi cehenneme mi çevirdiğiniz üzerinden ölçülüyor hayatın adaleti. İnancınız size ne yaptırıyor diye bakıyor tarih ve coğrafya. Fazla kötülüğün ortasındaki sade iyilikle dönüyor dünya. Şükür ki hep ve hâlâ.


Karin Karakaşlı Kimdir?

1972’de İstanbul’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Mütercim Tercümanlık Bölümü’nün ardından Yeditepe Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü’nde Yüksek Lisans eğitimini tamamladı. 1998’de öykü dalında Varlık dergisinin Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü’nü kazandı. Karakaşlı’nın eserleri şunlardır: Başka Dillerin Şarkısı (Öykü, Varlık Yay., 1999; Doğan Kitap, 2011) , Can Kırıkları (Öykü, Doğan Kitap, 2002), Müsait Bir Yerde İnebilir Miyim? (Roman, Doğan Kitap, 2005), Ay Denizle Buluşunca (Gençlik Romanı, Günışığı Kitaplığı, 2008), Cumba (Deneme, Doğan Kitap, 2009), Türkiye’de Ermeniler: Cemaat, Birey, Yurttaş (İnceleme, Günay Göksu Özdoğan, Füsun Üstel ve Ferhat Kentel ile, Bilgi Üniversitesi Yay., 2009), Benim Gönlüm Gümüş (Şiir, Aras Yayıncılık, 2009), Gece Güneşi (Çocuk Kitabı, Günışığı Kitaplığı, 2011), Her Kimsen Sana (Şiir, Aras Yayıncılık, 2012), Dört Kozalak (Gençlik Romanı, Günışığı Kitaplığı, 2014), Yetersiz Bakiye (Öykü, Can Yayınları, 2015), İrtifa Kaybı (Şiir, Aras Yayıncılık, 2016), Asiye Kabahat’ten Şarkılar Dinlediniz (Anlatı, Can Yayınları, 2016). Karakaşlı halen Kültür Servisi, Gazete Duvar siteleri ve Agos gazetesinde yazmaktadır.