YAZARLAR

Kılıç dansından küresel yatırım yarışına: Riyad’da iki gün

Soğuk Savaş dönemindeki politikaları akıllara getirircesine yüklü silah anlaşmaları imzalanarak ABD ve İsrail’in desteğiyle Sünniler İran’a “sakın ha!” dediler. Tabii bunu camdan ve içi ışıklandırılmış bir yerküreye el basarak yapmaları Tahran’a korku saldı mı bilinmez.

Ülkesindeki çalkantılı gündemin merkezindeki isim ABD Başkanı Donald Trump, 20 Mayıs’ta başlayan sekiz günlük yurt dışı gezisinin ilk durağında Suudi Arabistan’daydı. Küresel basında ve Türkiye basınında söz konusu gezi, 350 milyar dolarlık anlaşmanın yanında kılıç dansıyla yer buldu. Ancak Trump ve beraberindeki heyet kılıç dansından öte ciddi enerji anlaşmaları, ekonomik yatırım projeleriyle yola koyulmuşlardı. Nitekim Riyad CEO'lar Forumu’nda bunlar konuşuldu. Dahası gözden kaçmaması gereken bir başka nokta Japonya’nın şirketlerinin de ne tesadüf ki aynı gün Riyad’da olmasıydı. Projeksiyon, İran’a karşı Sünni Bloku da ötelemeyecek şekilde geniş tutulursa, aslında Riyad’da iki gün içerisinde neler yaşandığı daha anlaşılır kılınabilir. Zira Krallığın yeni ekonomik vizyonu ve Riyad’a akın eden ülkeler dikkate alındığında, küresel ekonomi politik ve petrol üreticisi ülkeler açısından da önemli eşiklere denk geleceği aşikar.

İRAN TEK BİZ HEPİMİZ!

Donald Trump pek çok konuda olduğu gibi Obama dönemi İran’la kurulan ilişkileri eleştirmiş ve yeniden İran’ı bölgedeki kötülüklerin ve istikrarsızlığın müsebbibi gösteren bir yaklaşım benimsemişti. Özellikle 2015’te İran ile BM Güvenlik Konseyi Üyeleri ve AB’nin dahil olduğu görüşmeler (Permanent 5+1) sonucunda imzalanan Nükleer Anlaşma'yı İran’ın emellerini besleyen bir kolaylaştırıcı olarak gördüğünü ifade etmişti. Trump’ın İran’a yönelik hamasi çıkışlarına en büyük alkış Tahran’ın ezeli rakibi Riyad’dan gelmişti. Abartılı bir Arap NATO’su zemini yakalanmasa da Sünni Blok Mısır lideri Abdülfettah El-Sisi’nin övgüleriyle safları sıklaştırdı. Soğuk Savaş dönemindeki politikaları akıllara getirircesine yüklü silah anlaşmaları imzalanarak ABD ve İsrail’in desteğiyle Sünniler İran’a “sakın ha!” dediler. Tabii bunu camdan ve içi ışıklandırılmış bir yerküreye el basarak yapmaları Tahran’a korku saldı mı bilinmez. Ancak başkanlık yarışında üçüncü defa ipi göğüsleyen Hasan Ruhani Riyad’da olanları, “korkmadıkları bir gövde gösteri", daha da önemlisi "hazırlanılmış bir tiyatro" olarak değerlendirdi. Görünen o ki, İran cephesi hedef göstermelere alışkın olmasından ileri gelen sakinliğini korudu. Ruhani’yi şaşırtan böylesi bir tehdidin kötü bir Hollywood filmi bile olamayacak danslar ve ışıklı küreler eşliğinde yapılması oldu.

Müsamereye yönelik eleştirisi bir yana Tahran’ın yakın zamanda Moskova’nın kapısını çalıp silah alması beklenebilir. Sonuçta bölgede herkes kendi meşrebince ve barış isteğine göre silahlanmakla meşgul. Hatırlatmak gerekir ki Riyad ve Tahran hali hazırda dünyanın en yoksul ülkelerinden birisi Yemen ve mikro Dünya Savaşı’na dönüşen Suriye’de, bölgeye barış getirmek için “önce yok edelim sonra yeniden kurarız” yol haritasıyla bazen vekaletle bazen doğrudan karşı karşıya gelmekten çekinmiyor.

İşte bu durumu da lehine çevirmek isteyen Trump yönetimi, Krallıkla Mart ayında şekillenmiş savunma anlaşması imzaladı. Dahası ertesi gün 55 İslam ülkesinin katıldığı toplantıda İran’a yönelik sert açıklamalarda bulundu. “Bu bir medeniyetler savaşı değil, iyilerle kötülerin savaşı” vurgusu, mücadelenin İslam’la değil, en azından Sünni İslam ve kollarıyla alakalı olmadığını; sorunun Şii İran’ın emelleri(!) olduğunu gösteriyor. Böylece Trump aslında ABD silah kompleksi başta olmak üzere ABD ekonomisine “ burada işimiz ve kazancımız çok” mesajı verdi. Trump’ın Suudi Arabistan ertesi yönünü bir başka Ortadoğu ülkesi İsrail’e çevirmesiyse İsrail, ABD ve Suudi Arabistan ile Körfez Ülkeleri’ne kadar herkesi tek zeminde buluşturanın bir öteki ihtiyacı olduğunu gösteriyor. Başka bir anlatımla “İran tek biz hepimiz” demiş oldular.

BÜROKRASİ TEPKİLİ PEKİ YA SERMAYE?

Trump’ın ilk yurt dışı gezisi, Beyaz Saray’a sıçrayan Rusya soruşturması, Trump’ın Lavrov’la yaptığı görüşmede IŞİD’e dair müttefikler arası gizli bilgileri paylaştığı, yani Trump’ın iş bilmezliği söylentilerinin gölgesinde başladı. Hatta pek çok uzman Trump’ın gündem değiştirme derdinde olduğunu ima etti. Ancak iki günlük Riyad ziyareti ve sermayenin tepkisi, “iş bilmez” tanımlamasının Trump’a haksızlık olduğunu gösteriyor; en azından sermaye cephesi için. Şöyle ki Trump’a Suudi Arabistan-ABD CEO forumuna katılmak için aralarında Exxonmobil, JP Morgan, General Electric gibi devlerin olduğu enerji, finans, teknoloji, sağlık, savunma sanayisi gibi alanlardan 30 büyük şirketin CEO’su eşlik etti. Zirve başlamadan da ABD’li CEO sayısı 50’yi buldu. Benzer biçimde Suudi Arabistan’dan 40 şirketin yanında dokuz tane de küresel şirket zirvede hazır bulundu. Dahası ABD dışından örneğin Japon yatırımcılar da "pastadan pay kapmak" için zirvede yerlerini aldılar. Kapitalist sistemde gelirleriyle pek çok devletin milli hasılasından yüksek sermayeye sahip ABD’li ve küresel şirketleri Riyad yollarına düşüren Suudi Arabistan 2030 ekonomik reform paketi. Petrol fiyatlarındaki sert düşüşler karşısında ekonomisi sarsıntı geçiren Riyad 2030’a kadar ekonomisini petrol dışı alanlarda geliştirmeye odaklanacağını ilan etmişti. “Suudi Arabistan, yabancı yatırımları ülkesine çekerek küresel ihracatın merkezlerinden birisi olmak istiyor” sözlerini sarf eden Suudi Enerji Bakanı Halid –el Falih’in sözleri Kral’ın gelecek tasavvurunu özetler nitelikte. Sonuç olarak dev şirketler, liberalleşme ve ekonomik çeşitlendirme planını duyuran Suudi pazarından kendilerine yer açmak için açık bir yarış içine girdiler.

Riyad’ın en birincisi, 110 milyar dolarlık anlaşmaya imza atan ABD silah kompleksi. ABD silah devi Lockheed elbet bu silahlar ne olacak sorusunu gündeme almadan, sonuçtan memnun görünüyor. Ancak memnun olanlar sadece bununla sınırlı değil, çünkü yaklaşık 300 milyar dolarlık anlaşmalar serisinden sadece silah endüstrisi faydalanmadı. Kimin elinde ne kadarlık anlaşmayla döndüğü hâlâ net değilse de CEO’ların yüzündeki mutluluk işlerin tıkırında olduğu izlenimi veriyor. Nitekim bu mutluluk Trump’ın ne kadar iyi bir iş bitirici olduğunu ifade eden açıklamalara kadar vardı.

ABD finans ve yatırım devi JP Morgan’ın CEO’su Jamie Dimon, Trump dönemindeki yatırım politikasından memnun olduklarını ifade etti. Benzer biçimde Jacobs Mühendislik Grubu (Jacobs Engineering Group) CEO’su Steven Demetriou "Beyaz Saray’daki dramanın bizi engellemesine izin vermeyeceğiz. Bu ziyareti muazzam bir fırsat olarak görüyoruz” demekten geri durmadı.

Yani silah devlerinden enerji baronlarına sermaye grubu, kendi aralarından çıkan temsilcilerinden, Trump’tan, memnun olduklarını ifade etmekten çekinmiyor. Üstelik, sokaklar ve hükümet bürokrasisinin aksine, devler Trump’a “böyle devam” deyip sırt da sıvazlıyor.

OPEC’E DOĞRU ENERJİ CEPHESİNDE DE YÜZLER GÜLÜYOR

Enerji piyasaları 25 Mayıs’ta Avusturya’da yapılacak OPEC zirvesinin dokuz ay daha üretimi kısma kararının resmiyet kazanmasını bekliyor. Suudi Arabistan ve dünyanın en büyük ikinci petrol ihracatçısı Rusya, fiyatları 50-60 dolar bandında tutmak için anlaşmaya vardılar. O nedenle OPEC’in sadece bunu duyurması bekleniyor. Buna karşın Suudi Arabistan “enerji alanında fiyatlar da mühim ancak, önce yatırım” hedefini ABD’li şirketlerle yaptığı anlaşmalarla gösterdi. Nitekim ziyarette ExxonMobile, General Electric ve JP Morgan ve Japon teknoloji yatırım bankası SoftBank ile petrol, doğal gaz, inşaat ve teknoloji gibi geniş spektrumlu bir biçimde 55 milyar dolarlık anlaşmalara imza koyuldu. Özellikle bir yıl içinde bir kısmı özelleştirilecek olan dünyanın en büyük enerji şirketlerinden Aramco’ya kim ortak olacak sorusu CEO’ları bir hayli kamçılamışa benziyor.

Trump’ın Riyad’da iki gününden pek çok sonuç çıkarmak mümkün, ancak İran’ı suçlarken Suudi Arabistan’ın dışarıda tutulma ayrıcalığı, İsrail’in artık varlığı sır olmayan nükleer silahlarına göz yumulması “çifte standart” bunu gerektirir cümlesini bir kez daha haklı çıkarıyor. Bunun yanında Sovyetler’e karşı “biz hepimiz” diyen 1957 tarihli Eisenhower Doktrini akıllara geldi. Bazı keskin farklarla elbet. Birincisi, ABD artık öyle "alın size silah yardımı" demiyor. "Silah alacaksınız" diyor. İkincisi, enerjiden finansa neoliberal cennette yerinizi almak istiyorsanız şirketlerime de alan açın, diyor. Çünkü küresel dengeler sadece silah satışıyla belirlenmiyor artık. Nitekim kimseye silah satmayan Japonya’nın buradan da eli kolu dolu dönmesi buna açık bir örnek niteliğinde.

Ziyareti önemli kılan bir diğer unsur kendi bürokratik aygıtı ve partisi tarafından topa tutulan Trump yönetiminin başarısı ve sermayenin konumu. “General Motors’un çıkarına olan ABD’nin çıkarınadır” söylemi sanki bir adım öteye taşınmış gibi. Artık devletlerin şirketlerinden değil, “şirketlerin devletine doğru” bir kapitalist devlet formu belirginleşiyor. Ancak analitik bir yanıt için henüz erken olduğu da not edilmeli. “Riyad’da iki gün”de akıllara kazınan en önemli soru şu: ekonominin devleri kazanırken bu sefer kaybeden kim olacak: yoksullar, mazlumlar, işçiler, göçmenler, buna eklenecek yeni savaş mağdurları mı?


Mühdan Sağlam Kimdir?

Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda doktorasını yapmıştır. Enerji politikaları, ekonomi-politik, devlet-enerji şirketleri ilişkileri, Rus dış politikası ve enerji politikaları, Avrasya enerji politiği temel ilgi alanlarıdır. Gazprom’un Rusyası (2014, Siyasal Kitabevi) isimli kitabın yazarı olup, enerji ve ekonomi-politik eksenli yazıları mevcuttur. Barış için Akademisyenler “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini imzadığı için 7 Şubat 2017'de çıkan 686 sayılı KHK ile üniversiteden ihraç edilmiştir.