YAZARLAR

Trump'tan acı ders

Trump Suudi Arabistan’ın ABD’nin gerçek müttefiki olduğunu bir kez daha teyit etti, Türkiye ise “gerektiğinde müttefik.” Bu gezi bölgede ittifakların artık son 6 – 7 yıldır yapıldığı gibi Suriye üzerinden değil daha geniş bir çerçevede yapılacağını gösteriyor.

Trump’ın Suudi Arabistan ziyareti ve yapılan anlaşmalar bölgesel ittifaklar açısından bakıldığında Türkiye için olumlu bir tablo çizmiyor.

Trump Suudi Arabistan ziyaretinde göreve başlar başlamaz içeride maruz kaldığı bombardımana cevap verircesine her bakımdan çok büyük anlaşmalara imza attı(rdı).

Başkanlığa seçilmeden önce ağır biçimde eleştirdiği Suudi Arabistan ile bir başkan olarak “ülkesinin ali menfaatlerini” düşünerek yaptığı dansın Amerikan halkı nezdinde bir açıklaması vardır elbette. Trump en nihayetinde gerçekçi bir bakış açısıyla kendi halkının menfaatine anlaşmalar yaptı.

Anlaşma şimdiki kralın babası, Abdulaziz bin Suud ile Yalta’dan evine dönen Truman arasında Quincy gemisinde imzalanan ve bölge halklarının idam fermanı sayılan tam teslimiyet anlaşması ile kıyaslanabilir.

O günden bu yana ABD ile Suudi Arabistan arasında bu denli geniş hacimli bir anlaşma imzalanmamıştı.

11 Eylül saldırıları ile ilgili raporun açıklanması, İran ile yapılan nükleer anlaşması ve Suriye konusunda Obama’nın “beklenen performansı göstermemesi” iki ülke ilişkilerinin geleceği konusunda soru işaretlerini arttırmıştı. ABD’de kaya gazı konusundaki gelişmeler, Obama’nın İran ile yaptığı anlaşma ve petrol fiyatlarının düşmesi, kraliyet ailesi içindeki çekişme haberleri ile birleşince Suudi Arabistan’ın sonu geldi yorumları artmaya başlamıştı.

Ancak Trump ilk dış gezisi için seçtiği krallıkta kontrayı çaktı. Yoksa bu adam sanılandan daha mı becerikli?

Anlaşma sadece silah değil bazı Amerikan şirketlerinin yapacağı işleri ve Suudi Arabistan’ın ABD’de yapacağı yatırımları da kapsıyor. Dolayısıyla Suudi Arabistan’ı daha onlarca yıl ABD’ye bağımlı kılarken kral ailesi de geleceğini garanti altına almış oluyor.

Kral ve Trump ile avaneleri keyfini çıkarıyordur ama bu bizim için felaket!

Suudi Arabistan bu kadar silahı ne yapacak? Askeri gemiler, tanklar, füze savunma sistemleri, siber savunma sistemleri.. Ne ararsanız var. Hoş Suudi Arabistan’da bunları kullanacak ordu var mı derseniz, yok. Yemen’den ve Suudi Arabistan’ın Yemen’deki hezimetinden pek bahsedilmiyor, Suudi ordusu daha Yemen’deki “terlikliler” ile bile baş edemiyor ve hezimetler yaşıyor.

İşte bu Suudi Arabistan boyundan büyük işlere kalkışacak gibi. Şimdi ABD’nin mehteri vermesi ile İran’a diş gösteriyor. Konu sadece İran’ın askeri gücü değil elbet.

İran yönetimi birçok açıdan eleştirilebilir. Ama Körfez ülkeleri sadece petrol bazlı yatırım ile büyümeye çalışırken İran’ın bilim ve teknoloji başta olmak üzere bu ülkelere bariz şekilde fark attığı bir gerçek.

İran öyle ya da böyle insani / ulusal birikimini büyütüyor. İlk fırtınada ayakta kalacak olan da İran olacak ve sadece petrolden geçinenler de Batı da bunun çok iyi farkında.

Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt gibi ülkelerin açığı kapatmak için buldukları yöntem ise daha çok silahlanma.

Bölgemizi sürekli dizayn pozisyonunda tutmaya çalışan Batı bugüne kadar dillendirilen tehditlerin birinin hayata geçmesi durumunda patlamanın ta Washington’dan duyulacağını bilmesine rağmen müttefiklerine “yarın savaş olacakmış gibi” silah satmayı sürdürüyor.

Şimdilik İran ile savaş doğrudan değil dolaylı devam edecek gibi görünüyor. Ürdün hamlesi ve Suriye’nin Ürdün – Irak sınırı hattında oluşturulmaya çalışılan yeni cephe Batı’nın da Krallığın da Suriye ve İran’a yönelik niyetlerinin hız kesmeyeceğini gösteriyor.

Peki savaş bu aşamaya gelmişken Türkiye nerede duruyor?

Erdoğan Kürt (ve dolayısıyla Suriye) konusunda Washington’dan istediklerini alamadı. Türkiye’nin kaderini siyasi itilmişlik ve ekonomik zorunlulukla Körfez’e bağladığı bir dönemde Suriye’nin güneyinde ve bölgede İran’a karşı yapılacak yeni hamlede Suud – ABD ekseninde yer almak isteyecek mi?

Erdoğan ABD’nin Kürtler ve Suudi Arabistan ile yakaladığı ivme ile birlikte önem yitirmenin telaşını yaşıyor. Hem içeriyi, hem yanı başımızı hem de Körfez’i aynı anda idare edecek bir formülü var mı? Görünen o ki yok.

Trump Suudi Arabistan’ın ABD’nin gerçek müttefiki olduğunu bir kez daha teyit etti, Türkiye ise “gerektiğinde müttefik.”

Bu gezi bölgede ittifakların artık son 6 – 7 yıldır yapıldığı gibi Suriye üzerinden değil daha geniş bir çerçevede yapılacağını gösteriyor. Koskoca Türkiye büyüklüğü ile tezat oluşturacak şekilde kendi iç ve sınır coğrafyasında içeriden asla soyutlanamayacak lokal sorunlara mahkum oldu. Artık bu alanda sağladığımız büyük başarı haberleri ile avunabiliriz.

Bu gerçek karşımızda dururken yine ders almayıp mantıksız olanda ısrara devam edecek miyiz?


Musa Özuğurlu Kimdir?

Gazeteci. Mesleğe 1994 yılında başladı. Çok sayıda radyo ve TV kanalının haber merkezlerinde editörlük, muhabirlik, program sunuculuğu yaptı. 2010 yılında TRT Türk’ün Suriye temsilcisi olarak çalışmaya başladı. Suriye’de 2011’de başlayan süreci 2016 yılına kadar yerinde takip eden az sayıda yabancı gazeteciden biridir. Alanı Suriye başta olmak üzere Ortadoğu. Serbest gazeteci olarak çalışmaktadır.