YAZARLAR

Diplomaside Yerkelizm

Dilim sürçseydi de 'Merkelizm' deseydim. En azından içinde AB’nin bekâsına dair bir kaygı olurdu. ‘Yerkelizm’in onunla hiç alakası yok. Yerkel, Soma’da işçiye tekme atandır. Arkası sıvazlanmış başbakanlık danışmanıdır. Taltif edildiğinden beri devlet tekmesinin adıdır.

ABD’nin YPG’ye yardımları yüzünden Washington’a nokta koymaya giden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Beyaz Saray’dan kazasız belasız çıktığına sevinenlerin sevinci kursağında kaldı. Erdoğan’ın koruma ekibi, Türk Büyükelçiliği’nin önünde Beyaz Saray’ın hıncını çıkartırcasına bir avuç göstericiye tekme tokat girdi. Normalde diplomasinin arkalarında sittin sene toparlamayacağı çizikler bunlar. Vahim olan, elçinin de elçi olduğunu unutmasıydı. Mühim değil, skandallar kuşağındayız! Nasıl olsa memlekette alkışlayan çok. Yerkelizmin kitabında pişmanlık varmış gibi saç baş yoluyoruz.

***

Ziyaret başından başarısızlığa mahkûmdu. Bu tür gezilerde taraflar her şeyi önceden konuşur, anlaşır ve liderlerin önüne pişmiş bir yemek konur. Onlar da kendi usullerince kaşıklar. Öncesinde Genelkurmay Başkanı, MİT Müsteşarı ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü, Washington’a gidip temaslarda bulundu. Ancak heyetin ziyaretinden çıkan sonuç belliydi; Erdoğan çok önemsediği dünya lideriyle Oval Ofis’te fotoğraf karesine girme dışında bir şey alamayacaktı.

Talepler neydi? Gülen’in iadesi; İran’a ambargoyu delen mekanizmadan dolayı tutuklanan Erdoğan’ın ‘kıymetli vatandaşı’ Rıza Sarraf’ın bırakılması; YPG’ye desteğin kesilmesi ve Rakka operasyonunun Türkiye ile birlikte yapılması.

‘Son noktalık’ üç talep. İlk ikisi yargının işi, Trump’ın eli kolu bağlı. Zaten soruşturmalara müdahale ettiği için başı belada. Bir de Erdoğan’ın isteklerini yerine getirmeye kalkarsa kendi koltuğundan da olabilir. Sonuncusuna dair de gitmeden önce rest üzerine rest çeken Erdoğan’a ‘hayır dilemek’ düşmüş: "Madem Rakka operasyonunu yapacaksınız, biz terör örgütü ile operasyon yapmayız. ABD, YPG ve PYD ile operasyona giriyor. Bize hayırlı olsun demek düşer.''

Bunu dert edinen de milliyetçi-mukaddesatçı evlad-ı fatihan olsun! Ver mehteri diyen onlar…

***

Zirvenin içeriğini konuşan var mı? Yok. Amerikan medyasının da umurunda değil. Bütün dünyada günlerdir ziyarete dair konuşulan tek şey var: Korumaların göstericileri acımasızca tekmelerkenki görüntüleri. Görüntülerden birinde Erdoğan’ın aracın içinden olayları izlediği, bir ara koruma müdürüne bir şeyler söylediği, onun da diğer görevliye bir şeyler aktardığı, onun da kalabalığa koştuğu ve ardından ‘Washington Meydan Muharebesi’nde finalin yaşandığı görülüyor.

Muhteşem Türk medyasında ‘tarihi’ diye ehemmiyet atfedilen ziyaretin geride bıraktıkları:

- İkisi kadın 9 kişi yaralandı.

- İki koruma gözaltına alındıktan sonra Dışişleri’nin müdahalesiyle bırakıldı.

- ABD Dışişleri “Şiddet hiç bir zaman ifade özgürlüğüne uygun bir karşılık değil” uyarısında bulundu.

- ABD Savunma Bakanlığı “Türk güvenlik güçlerinin de karıştığı şiddet olayından dolayı endişeliyiz” açıklamasını yaptı.

- Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Serdar Kılıç, ABD Dışişleri’ne çağrılarak uyarıldı.

- Dış politikanın etkili isimlerinden ‘Türkiye dostu’ Senatör John McCain ardı ardına öfkeli açıklamalar yaptı: “Elçilerini ABD’den defetmeliyiz”, “Bu tip haydutça davranışların özrü olamaz.”

- Senatör Claire McCaskill de elçinin kovulması çağrılarına eşlik etti.

- Senatör Ben Sasse “Erdoğan, bu ülkenin konuşma, din, basın ve protesto özgürlüğü üzerine kurulduğunu hatırlasa iyi olur” diye tweet attı.

- Washington Belediye Başkanlığı Türkiye’yi kınadı.

- Kongre Dış İlişkiler Komitesi, Adalet Bakanlığı’na mektup göndererek hesap sorulmasını istedi.

- Polis saldırganları teşhis için Dışişleri ve gizli servisle ortak çalışma başlattı.

- Washington Polis Şefi korumaların tutuklanabileceğini açıkladı.

- Saldırıya uğrayan göstericiler “Türk korumaları tutuklayın” kampanyası başlattı. Çağrı sosyal medyada büyük ilgi gördü.

Soma’daki Yerkel’i bu kez dünya alem gördü!

***

Utanması olmayanlar bu rezalete rağmen geziyi başarılı ilan etti.

Trump’ın stratejisi Erdoğan’ın eteğindeki bütün taşları dökmesine fırsat vermek, bunun için sadece dinlemek ve sinir bozucu sırıtışlar eşliğinde omuzuna dokunarak teskin edip göndermekti. Tabii kavga görüntüleri, Trump’ın Gülen’i ev hapsine aldırmak gibi Erdoğan’a yapabileceği bir jest varsa onun da önünü tıkadı.

Gerilimli geçen Mayıs 2013’teki son Oval Ofis buluşmasından sonra ilk Beyaz Saray ziyareti ve Trump’la ilk görüşmenin süresi de her daim muzafferane davranan bu cenahın mehter düzenini bozmuyor, bozmaz da.

Heyetlerin katıldığı 1.5 saatlik yemekli toplantı bir yana liderlerin baş başa görüşmesi 22 dakika sürdü. Bunun yarısı da çeviriyle geçti. Siyaseti safi kuru gürültüye ve çekilmez böğürtüye indirgeyenler için ufak bir çetele: Başkanın dış politikadaki cehaleti yüzünden liderler zirvesini kısa tutmak Beyaz Saray’da bir tercih olsa da Trump, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’le yaklaşık 3 saat, Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah el Sisi ile 2 saat, Japonya Başbakanı Şinzo Abe ile 90 dakika, Britanya Başbakanı Theresa May ile 60 dakika, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile 90 dakika ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’la 40 dakika görüştü. Rusya lideri Vladimir Putin ile telefon görüşmesi 50 dakika sürdü. Bölgede bu kadar kritik meselede Türkiye ile ABD bu kadar kafa kafaya gelmişken Trump, 22 dakika boyunca Erdoğan’ı neredeyse sadece dinledi. Tabii hemen itirazı yapıştırıyorlar: “Ama yemek de var!” Afiyet olsun! Önemi olsaydı çarşaf çarşaf önümüze serilirdi. 2013’teki yemek de görülmemiş boyuttaydı; o ihtişam eli boş dönen dostların gönlünü hoş tutma kabilinden diplomasi tarihine geçti.

Bir de çeviri skandalı var tabii. Ortak basın toplantısında Erdoğan’ın güya uyarı niteliğindeki sözlerini İngilizceye farklı çevirerek Trump’ın ters bir şey söylemesini önlemiş oldular. Erdoğan’ın terörle mücadele konusunda “… geçmişte yaşanan hataları telafi edecek adımların devamının geleceğini ümit ediyoruz” sözleri şu anlama gelecek şekilde İngilizceye çevrildi: “… biz geçmişte yaptığımız hataları tekrarlamayacağız…”

İşte bu başarı; birlikte fotoğraf ve kazasız belasız bir basın toplantısı!

Her şeye rağmen yeni diplomasi kurusıkıya doymuyor. Washington’dan dönüşte Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Beyaz Saray’ın terörle mücadele özel koordinatörü Brett McGurk’u PKK ve YPG’ye destek vermekle suçlayıp görevden alınmasını istedi. Madem McGurk’un kafasına göre iş yapabileceği kanaati hasıl oldu niye bu dahiyane tespiti mevkidaşı Rex Tillerson’la masaya oturduğunda paylaşmadı? Yüz yüzeyken isteyemediğini uzaktan ve alenen istemenin mantığı nedir? Muhtemelen ABD Dışişleri’nin şu olağan yanıtının dışında bir şeyler duyacağını bildiğinden:

“McGurk hem Tillerson’un hem de Beyaz Saray’ın tam desteğine sahip.”

***

Geçen yıl Etiyopya ve yine ABD’deki koruma teröründe olduğu gibi bu skandal da Türkiye’de birkaç gün sonra unutulur. Fakat Amerikan tarafında bu kez durum farklı. Trump’ı köşeye sıkıştıran skandalların bazısı zaten Türkiye ile bağlantılı. Bu tartışmalar üzerine Amerikan kamuoyundaki Türkiye algısında köşeler yerini buluyor. Birçok yerde “Bunlar ABD’de bunu yapıyorlarsa Türkiye’de kim bilir ne yapıyordur” mealinde mesajlara rastlamak mümkün. Mesela Washington Post’un “Erdoğan ve haydutlarına bir not: Burada protestocuları dövemezsiniz” başlıklı başyazısında şu ifadeler yer aldı:

“Trump, Erdoğan’ı ağırladı ve bu diktatör görünüşe göre o kadar evindeymiş gibi hissetti ki, haydutlarının barışçıl göstericilere dayak atabileceğini düşündü. Erdoğan’ın Türkiye’de muhalefeti bastırmakta ne yazık ki başarılı olması, ona bu ülkeye gelip en temel ve en kıymet verilen özgürlüklerinden birine saldırma izni vermez.”

Türkiye, bugünlerde Trump’ı azledilmeye kadar götürecek bir kavganın tam ortasında yer alıyor. Trump’ın ulusal güvenlik danışmanıyken istifa etmek zorunda kalan Mike Flynn’in Ruslarla olan görüşmelerinden ziyade Türkiye’nin lobicisi olarak yürüttüğü çalışmalar nedeniyle soruşturma altında olduğu ortaya çıktı. Adalet Bakanlığı’nın kasımda Trump’ı soruşturmadan haberdar ettiği, buna rağmen Flynn’in ulusal güvenlik danışmanı yapıldığı anlaşıldı. 530 bin dolar karşılığında The Hill’de yayımlanan yazıyla Gülen tehlikesine dikkat çeken ve Obama yönetiminin Kürtlerle birlikte Rakka’ya gitme planını rafa kaldırtan Flynn idi. Flynn hakkındaki soruşturma, FBI direktörü James Comey’in de başını yaktı. Trump’ın soruşturmayı bitirmesi yönündeki baskısına direnen Comey sonunda kovuldu. Amerika bu skandallarla yatıp kalkarken görüntüye bir de yeni sürüm ‘Yerkeller’ girdi. Bu ucube kaos bu ülkeyi nereye götürür bilmiyoruz. Emsali yok çünkü!

***

Diplomasi geleneği bu kadar tepelenmemişti. Ülke bu kadar ayağa düşürülmemişti.

Diktatörler kulübünde yer alanların bile sıra diplomasiye geldiğinde şaşırtıcı boyutta incelikleri öne çıkar. İçerde tehdit ve sopayla sarmalanan siyaset biçimi diplomatik alana taşındıkça kötüler ligindeki yerimiz belirginleşiyor.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.