YAZARLAR

Kimini zulüm uçuruyor, kimini hırs

Bir karikatür vardı: Tenhada birden ortaya çıkıp gürültü kopararak kızın yüreğini ağzına getiren adam kıza yanaşıyor, elini omzuna koyup, “Korktun mu yavrum, gel, korkma,” falan diye sırnaşıyordu. Tilkisin usta!

AKP’nin “kafa adam”larından, İstanbul milletvekili Metin Külünk, muktedirler olarak toplumun kendilerini desteklemeyen kısmına bundan böyle de hakaret ve zulmü reva göreceklerini ilan etmiş. Şöyle diyor Külünk:

“15 Temmuz’u kim organize ettiyse, işgal girişimini kim meşrulaştırmak için hâlâ çaba sarf ediyorsa, kim referandumdan sonra tencere tava hep aynı hava hikâyelerini bu ülkeye dayatmak istiyorsa, kim ajanlarını buraya sivil toplum kuruluşu, gazeteci, siyasetçi adı altında gönderiyorsa, kim bu ülkeyi içeride kırmaya götürmek için adım atıyorsa o güç; o güç 2019’da Sayın Erdoğan’ın karşısına çıkacak. Şeklen, ama ruhen aklen değil, şeklen sayın Erdoğan’a benzediğini zannettikleri, ama asla benzemeyen birileri üzerinden bir muhalefet hazırlığı içindeler.”

Ana fikrin tercümesi:

15 Temmuz darbe girişimini organize eden, Türkiye’yi “işgal” etmek isteyen dış güçlerin uzantısıydı, bize muhalefet eden herkes de onların uzantısıdır. Kısaca, vatan hainidirler.

Bize karşı “tencere tava” eylemleri yapan büyükşehirli, “Gezi’ci”, sol muhalif kesimler, aynı şekilde, bu dış güçlerin uzantısı, maşası, aletidir. Kısaca, vatan hainidirler.

Ülkemizde sivil toplum kuruluşu, gazeteci, siyasetçi “adı altında” bulunan bütün yabancılar şüpheli, potansiyel suçludur, çünkü sözkonusu dış güçlerin menfur vazifelerle gönderilmiş “ajanları”dır. Dolayısıyla, onlarla ilişkisi olan, onları seven, koruyan, savunan da, kısaca vatan hainidir.

Bu “ajan”ları “gönderen”ler herhalde Avrupa devletleri olmalı. Ülkemizi “işgal”e kalkışan ve 15 Temmuz’un arkasındaki öbür dış güç kim? Rusya olamaz, ne alâkası var? O zaman ABD. Yani Müslüman düşmanı yeni başkanıyla TC cumhurbaşkanı Beyaz Ev’de beraber poz verebilsin diye bütün Yeni Osmanlı devleti örgütünün seferber olduğu “üst akıl” ülkesi.

Nüfusun kendisinden olmayan kesimini düşmanlaştırarak kan-can pahasına iktidar kurma-sürdürme politikasının cengâverlerinden olan Külünk, böylelikle, 2019’daki başkanlık seçiminde izleyecekleri yolu aydınlatmış oldu: Tayyip Erdoğan’ın karşısına çıkacak adaylar ve onları destekleyecek olanlar, dış güçlerin maşalığı ve vatan hainliğiyle suçlanacaklar. Onlara saldırmak, linçler tertip etmek, parti binaları yakmak, seçim çalışmaları yapanları içeri atmak, devletin bütün imkânlarını bol keseden harcamak mübah ve hattâ gerekli ve hattâ -diyelim yeni bir Hayrettin Karaman yumurtasıyla- farz ilan edilecek.

RUHEN, AKLEN, ŞEKLEN…

Külünk’ün sözlerinin ikinci kısmıysa, mazallah, Erdoğan’ın karşısına muhafazakâr-sağ seçmenden de oy alabilecek aday çıkarılması tasavvurlarını konu alıyor. “Ruhen aklen değil şeklen” benzeyen biri çıkarılacakmış. “Ruhen ve aklen benzeyecekse zaten niye çıkarılsın?” gibi bir soru, mantığın alanına girdiğinden, Külünk’ün ve Türk siyasetinin dünyasında kendine yer bulamaz. Dış güçlerin maşası, ajanların kankası, darbe tezgâhçılarının uzantısı olan bu vatan haini, Türkiye’yi bölmek, parçalamak, yıkmak vs. isteyenlerin adayı sayılacak.

Yani Deniz Baykal’ı katyuşa rampasından seri halde ateşlenecek roketlerin etrafa pislik saçacağı böyle bir çamur atma kampanyası bekliyor.

Deniz Baykal!?!? Ne dedim ben!

TDK sözlüğündeki açıklama pek özensiz yazılmış, pek isabetsiz:

Sıkıntı içinde yaşayan bir kişi para ve varlık yönünden güçlenmek.”

“Sıkıntı içinde yaşayan kişinin para ve varlık yönünden güçlenmesi” demek istemiş olmalılar -ki, aslında aradığımız deyimin yaygın kullanılışında kastedilen mânâ bu değildir. Daha çok, “durduk yerde heveslenmek, ufukta bir çıkar, bir fayda ihtimali belirdiğini sezerek kulakları dikmek, yerinde duramamak” anlamında kullanırız “biti kanlanmak” deyimini.

TDK ‘cümle içinde kullanma’ örneğini Reşat Nuri’den seçmiş: “Fakat geçim durumunu az çok düzene sokmuş ve biti kanlanmışlar için rütbe ve şeref, paranın da üstündedir.”

TDK, içerikçe doğruluğa takılıp kalmış, hayatı takip edememiş anlaşılan. Dille uğraşıyorsan ilk yapman gereken iş. Galat-ı meşhur, yaygınlaşmış yanlış, ciddîye alınması ve halleşilmesi gereken bir “müessese”.

Neyse, fazla mesele çıkarmayayım, “böyle kullanıyoruz” diye tarif ettiğim vaziyetten -eşinmeye başlama- bir sonraki merhale, TDK’nın dediği: bitlere kan gelmesi.

DOĞRUSU 'DENİZBAYKAL'

Siyasetçinin heyecana, hırsa, gaza gelmeye, coşmaya ihtiyacı var. Eğer sahiden güç elde edip birşeyleri değiştirmeye niyeti varsa. Meselâ CHP’nin hâlihazırdaki genel başkanı aşırı heyecana gelemiyor. Dosya-klasör adamı. Adı var kendi yok parlamentonun sandalyeleri, dokunulmazlık ve birtakım ayrıcalıkları güvenceye bağlanmış buçuk parti, hoşnutsuzların da kendisini sahipsiz hissetmemesini sağlayacak “kurumsal” muhalefet konumu ona yetiyor. Zaman zaman dosyalar hazırlanıp başvurulabilecek birtakım merciler olsa yeter. Üyelerini partili cumhurbaşkanının atayacağı yüksek mahkemeler falan gibi.

Deniz Baykal -ki aslında “Denizbaykal” diye yazmak ve en fazla iki hecede tamamını okuyabilmek icap eder- bu yüzden, “Yarışmayacaksan çekil,” dedi ona.

Ne hoş… Ne yapamayacağını bildiğin insanı arkasından itiyor, “yapamayacaksan çekil” diyorsun. Sadistlik egzersizi âdetâ!

Öbür tarafta, esas kuvvetli rakip var: Abdullah Gül. Sol ve CHP tabanında doğmuş infial benzeri alerjik tezahürlere rağmen, günü geldiğinde “Reis” otokrasisine karşı birçok kesimin üzerinde birleşmesi muhtemel isim. Üstelik AKP tabanından da oy alabilme gibi bir avantajı olacak. Dolayısıyla Denizbaykal’ın konuyla ilgilenmemesi imkânsızdı.

Nitekim ilgilendi. Abdullah Gül’e, eğer günün birinde cesaret edip ortaya çıkacaksa bunu kendi zamanlaması ve planlaması içerisinde yapma şansı bırakmamak için, vakitsiz ve şaibeli bir “takdim” faslına kalkıştı. “Gül bizim de adayımız olabilir” duyurusuyla, muhafazakâr saflardaki alerjik durumlar yüzünden Gül’e desteği şimdiden azaltmayı da hedefledi.

E, şu an için kenara itmesi gereken iki isim vardı, ikisiyle de Denizbaykal-tarzı ilgilenmiş oldu.

PEK OLİMPİK BİR TAVIR

Denizbaykal’ın Erdoğan’ın karşısına “yüzde 49’un adayı” olarak çıkıp yarışa girme hevesini yersiz, böyle bir planı mesnetsiz, çünkü hedefini ulaşılmaz, dolayısıyla hareketini bütünüyle mânâsız bulanlar olacaktır.

Yanılıyorlar. Denizbaykal’ın hedefi, 2019’da seçim kazanıp başkan olmak değil ki! Başkanlık seçiminde Erdoğan’ın karşısındaki cephenin adayı olarak yarışmak. Bu yüzden, “canım, kazanamaz ki, neye oynuyor?” demenin anlamı yok. O Denizbaykal’sa, oyunu oyun için oynayacaktır. Bizim gibi, ömrünün bir kısmını “CHP olağanüstü kurultayı…” haberleriyle geçirmemiş olanlar ikna edici sebep arayabilir, lâkin bizim kuşak için ortada soru bile yok.

Kılıçdaroğlu’na omuz atarak, Gül’ü arkasından iterek kime yer açıyor Denizbaykal? İkinci ihtimal? Var mı?

E, ama pes! Böyle diyebilirsiniz. Köşeyazarınız tek heceli bıkkınlık ifadesiyle yetinemiyor haliyle; vazifesi üç harfle de ifade edilecek şeyi dallandırıp budaklandırmak.

Dallandırıp budaklandırma, neresinden baksanız, eğip bükme ve kıvırtmadan daha dürüstçe iştir. Denizbaykal, CNN Türk’e çıkıp Kılıçdaroğlu ve Gül’e numarasını çektiğinin ertesi günü, yani dün, “CHP grup toplantısı öncesinde”, dikkat buyurunuz: “CHP grup toplantısı öncesinde”, valla kötü bir niyetinin olmadığını belirtmiş: “sorumluluk duygusu içinde” davrandım, demiş, “uyarı da içeren, öneri de içeren yol haritası” ortaya koymuş. Önerdiği, hem partisi hem Türkiye için “demokratik çıkış yolu”ymuş, öyle olduğuna “yürekten inanıyor”muş. Ders de vermiş: “Zarafeti, nezaketi siyasetten ayırmayı bilmek lazım”mış. Kendisi “bir zarafet, nezaket anlayışı içinde değerlendirme” yapmış. “Bir siyasî değerlendirme, siyasi karar, öneri olarak bunun anlaşılması çok yanlış olur”muş. Bütün bu hizmete karşılık olsa gerek, hepimizden bir de ricası var: “Nezakete de zarafete de siyasette yer verelim.”

Bir karikatür vardı: Tenhada birden ortaya çıkıp gürültü kopararak kızın yüreğini ağzına getiren adam kıza yanaşıyor, elini omzuna koyup, “Korktun mu yavrum, gel, korkma,” falan diye sırnaşıyordu. Tilkisin usta!

Siyaset baş döndürücü bir trip hali, kimileri için. Metin Külünk gibileri milyonlarca insanı damgalayabilme kudreti, tahakküm ve zulüm imkânı uçuruyor, Denizbaykal türünü hırs için hırs.

Gerçi Kılıçdaroğlu ile Gül’ü de herhangi bir şey yerlerinden kıpırdatabilse fena olmazdı ama…