YAZARLAR

Tek adam değil 3 adam

Şenol Güneş, Zeljko Obradoviç ve Giovanni Guidetti. Bu adamlar mücadele ederek oldukları insanlar oldular. Doğru bildikleri için çalıştılar, yılmadılar, haksızlığa da asla boyun eğmediler.

Umut. Türkiye için ne kadar uzaklaşıyor lügatten. Arıyorsun ama bulamakta zorlanıyorsun. Haykırıyorsun için için, ‘Bir umuda tutunmam lazım.’ Halbuki içten içe değil olanca gücünle bağırman lazım ‘Hayır, umutsuzluğa yer yok’ diye. Örneği var çünkü. Hem de öyle satır aralarında kalmaması gereken örnekler. Türkiye sporuna gözümüzü açmak yeter bunun için. Çünkü orda düzene, vasata diklenen, direnen, sonuna kadar mücadele eden 3 tane spor adamı var örnek alabileceğin. Onların izinden gidip ‘Bitti’ denilene ‘Daha bitmedi’ diyebilmek için. 3 farklı disiplinden gelen 3 spor adamı: Şenol Güneş, Zeljko Obradoviç ve Giovanni Guidetti.

Biri sakin, biri çılgın, biri zaman zaman sakin, çoğu zaman bir çılgın. Şenol Güneş’in alametifarikası belli. Oyuncusundan yapabileceğinin en iyisini almak. En büyük yıldızdan bile bir takım oyuncusu çıkarmak. Trabzon, Bursa, Milli Takım, Beşiktaş. Örnekler çok. Lakin lakırdılar bilindik. Yinelemeye gerek yok. Yinelenmesi gereken ise her zaman daha iyisini arama dürtüsü ve haklı olduğun yolda asla pes etmemek.

ADALET VE GÜVEN

Zeljko Obradoviç’in elinin değdiği yeri hemen anlarsınız. Kıpkırmızı bir surat, takımın hangi rolüne sahip olduğu önemli olmaksızın oyuncularına her an doğru yapması için sınırsız ve ayarsız uyarılar, son nefese kadar doğru olanı savunma. Maç süresi bitince ise kocaman bir gülümseme. Oyuna ve taktik disipline olan hakimiyeti nedeniyle hemen her ülkede hiçbir adaptasyon sorunu yaşamadan kendi kafasındaki disiplinli ve asla mücadeleden kaçmayan takımı yaratan bir koç.

Giovanni Guidetti’yi kenarda gördüğünüzde tablet gelir gözünüzün önüne. Bir de bitmek bilmeyen bir voleybol sohbeti. Baba ve amcadan kalma bir mirasın kusursuz bir uygulaması. Filenin iki tarafına olan sonsuz hakimiyetin oyuncularına verdiği güven. Tabii ki fasılasız bir disiplin, sınırsız bir en iyi ve en doğrunun kavgası. Ve gün be gün gelişen, geliştiği görüp mutlu olan ve daha çok çalışan bir grup oyuncu.

DÜZENE AYAK UYDURMAK MI!

Bu üçlünün ortak özellikleri ise düzene ayak uydurmak yerine doğru bildikleri yolu kendi tırnaklarıyla açmak ve bu yolda hep bir plana sahip olmak. Bu planda direnmek belki. İnancı uğruna savaşmak ve buna sürekli kafa yormak. Ama bunu bir ekiple yapmak. Yani tek başına değil hep birlikte.

“Basketbol ve satranç birbirine çok benzer. Ama aralarında derin bir fark vardır. Satrançta hamleleri siz kurgular ve siz yaparsınız. Basketbolda ise siz kurgularsınız, oyuncularınız uygular.” Zeljko Obradoviç’e ait olan bu lafı, adını saydığımız muadili spor adamalarından da duysaydık şaşırmazdık.

Hemen her hafta en az iki kez, hem de farklı rakiplere karşı satranç oynuyor bu adamlar. Kafalarında kuyruklar birbirine sürtmeyen bin tilki. Ve o tilkiler sonunda hep mücadeleleri uğruna alkışlanıyorlar. Bizim görümüz ise Oğuzhan’ı görüyor mesela. Ya da Udoh’u, olmadı Lonneke Sloetjes’i. Lakin bu oyuncuların kariyer gelişimlerini azımsıyoruz. Arkasındaki gücü, ekip ruhunu, direnişi, mücadeleyi, onları doğruya itenleri bazen unutuyoruz.

Yine Obradoviç’ten gidelim: Ben hep iyi takımlarda, iyi oyuncularla birlikte çalıştım. Orta seviye takımlar ve oyuncularla çalışsaydım, eriştiğim bu noktaya gelemezdim.” Oradan hemen voleybol parkesine geçip Guidetti’ye sözü verelim: “İyi değil, 14 harika oyuncuya sahibim. Ve onlar olmasa benim yönettiğim bir takımın başarılı olma şansı olmazdı.”

ÇOK DİSİPLİN, HEP ADALET, TAM SAYGI

Bu mütevazılıklarına rağmen 3 spor adamının çalıştığı oyuncuların hangisiyle konuşursanız konuşun onlar da aslan payını hocalarına verecektir. Çünkü aslolan takımdır ve o ekibi güzel yapan da paylaşmaktır. Hüznü de sevinci de direnişi de. Hangisinin çalıştırdığı oyuncu ile konuşursanız konuşun da ortak noktalar şöyle olacaktır: Çok disiplin, hep adalet, tam saygı.

Bir oyun mantalitesi, bir dünya görüşü ve haksızlığa karşı mücadele de benden ek olsun. Zaten ancak bu şekilde yıldızların egolarından bir takım yaratırken, yılmayan, asla vazgeçmeyen bir ekip kurabilirsiniz. Onlara inanır, mantalitenizi doğru anlatır ve adil olursanız, iyi oyuncular sizi de iyi gösterir, hem de her türlü haksızlığa karşın. Kah 8 tane Euroleague zaferine erişirsiniz, kah futbol filozofu olup Dünya Kupası 3’üncülüğüne erişirsiniz, kah Şampiyonlar Ligi’nde finallerin gediklisi olursunuz. Ama en önemlisi mücadelenizden tatmin olup rahat rahat uyursunuz.

SKOR NE OLURSA OLSUN

Böyle sayınca çok kolay geliyordur belki. Hani derler ya dile kolay diye. Gerçekten de öyle. Bir çırpıda söyleyip, başarıların birazını bir hamlede klavyenize sığdırıyorsunuz. Her hafta bu isimleri yedek kulübesinde, bench’te ya da saha kenarında görüyoruz diye alışıyoruz sanırım. Halbuki önemli olan alışmak değil doğru yolun ne olduğunu incelemek. İşin o kısmı da bize kalıyor. Ve de kendini spor yöneticiliğine adayanlara. Hatta tüm Türkiye’ye. Çünkü bu adamlar mücadele ederek oldukları insanlar oldular. Doğru bildikleri için çalıştılar, yılmadılar, haksızlığa da asla boyun eğmediler.

Şimdi bize düşen ise memleket için büyük şans olduklarını görmek. Sadece spor için değil her alanda ne yapılması gerektiğini gösterebildikleri için. Evet, basitinde Türkiye de bu 3 spor adamı üstünden bir kazanma değil spor kültürü geliştirmeli. Çünkü kazanmaları ve kaybetmeleri önemli olmaksızın adil, mücadeleci ve meşru bir felsefeye sahip bu 3 spor adamı yaşamın her alanı için benzersiz örnekler. O sebeple sistemlerini daha iyi analiz edilen yazılar, oyuncu gelişimine katkılarını irdeleyen makaleler uçuşmalı havada. İşte o zaman sadece devlet kurumlarının desteklediği (Sponsor olarak sadece onların olduğu), dolayısıyla da tekeline aldığı spor dünyasından kurtulabiliriz. İşte o zaman Türkiye’de gerçek manada bir spor gelişimi için işaret fişeğini yakabiliriz. Ama sadece sporla kalamaz bu felsefe. Doğru için mücadele etmeden aydınlığa çıkamaz bu ülke. Skor ne olursa olsun sonuna kadar mücadele etmeden olmaz.


Onur Salman Kimdir?

Basına 2006 yılında Cumhuriyet gazetesinde stajyer olarak adım attı. İki aylık staj ve Cumhuriyet’in spor ekindeki yazılarda sonra Eurosport Türkiye’de spiker ve editör olarak çalıştı. 2009 yılında Radikal gazetesine editör olarak geçerken, Eurosport’ta da yarı zamanlı spikerlik yapmaya devam etti. Medya macerasına 2012-2016 yılında Hürriyet’te devam etti. 2016 yazından beri Gazete Duvar’da çocukluk hayalini sürdürüyor. Köken Eurosport olunca tahmin etmesi kolay. Asıl ilgi alanı ‘başka sporlar.’