YAZARLAR

Ekmek, aş niyetine payımıza düşen çile

Özellikle AK Parti camiasındaki seçmen davranışı farklılaşması önemli. Partinin oy deposu olarak görülen ilçelerde oy kaybedişi kıymetli göstergelerden. Meselelere farklı yaklaşan dindarların azımsamayacak oranda oluşu ümit verici.

Olanda hayır umarak yola devam etmekten başka çare yok şu an. Şimdi biraz durup düşünme zamanı. Referandumu ve sonuçlarını değerlendirirken itidale ihtiyaç var. Öfkeye değil. Suçlamaya hiç değil.

Heyhat!

İktidar, yöneten taraf olduğu gibi kazanan taraf da olduğu için itidali sağlamanın en başta kendisine düştüğünü idrak etmiş gibi görünmüyor. Hem yenerim, hem döverim mantığı hâkim, iktidar cenahının eylemine ve söylemine.

Sayım başladıktan sonra mühürsüz zarfların geçerli sayılması yönündeki YSK kararına itirazları bile suç sayma eğilimindeler. Hükümete yöneltilen sorulara “biz bu konunun tarafı değiliz” cevabı verilip YSK işaret edildiği halde, vatandaşın ve muhalefetin en tabii haklarından seçim ve sandık güvenliğine yönelik hassasiyeti, her zamanki gibi düşmanlaştırılıyor. Konunun tarafı değilseniz çekilin aradan. Hukuki hak arayışını kendinize düşmanlık gibi algılamayın. Hukuki yoldan hak arayışı suç olmadığı gibi usulsüz ve hukuksuz düzenlemeye karşı eylem de suç sayılamaz. Taraf değilseniz, suçlu değilseniz itirazları kendinize saldırı zannedip savunmaya geçmeyin. İtham etmeyin.

Ama mesele başka, mesele derin…

Referandumun, sayımının sağlıklı ve güvenilir olmasını değil, batılı devletlerin meşru görmesini önemsiyor iktidar. Seçmenin adalet duygusu değil yabancıların iktidara ilişkin algısı mühim. Kol kırılır yen içinde kalır anlayışı, AK Parti camiasının öteden beri yaygın alışkanlığı. Yen içinde kalır o kırık kol zira kusur sayılır ve gizlenir yabancılardan. Sağaltılmaz. Çolak kalan o kırık kol gibi çoraklaştırır da camianın duygu ve düşünce dünyasını; gizlenen, üstü örtülen sorunlar. Bir seçim daha kazanmış olmanın değiştirmediği gerçeklerden biri bu çoraklaşma. "Dava" diyerek partizanlık yapmakla “nefsinin esiri” olan insanlar için önemini yitirir nefsinden başka her şey. Hakikat davaya feda, hakkaniyet nefse kurban olur. Oldu ki sandık güvenliği tartışmaları gerçeklik arayışının çok uzağında, yabancıların ülkeye bakışı açısından ele alınmada camia içinde.

Bir seçim daha kazanmış olmanın değiştirmediği gerçeklerden bir diğeri de batıya kendini beğendirme kompleksi. İşlerimizi usulüyle yapıp halkımızı mutlu edelim, seçmenin güvenini kazanalım da yabancılar, halkın memnuniyetini ister görsün ister görmesin, diyebilmek özgüven gerektirir. Özgüven zaafı olan nasıl göründüğüyle ilgilenir. Olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol, düsturunun aksine bir imaj merakı hâkim, camianın zihnine. İktidarın da…

İki lafın birinde batıya çatıyor olmanın sebebi oryantalizm ve oksidentalizm kıskacında gelişen kompleks. Sadece ülkemiz değil, genel olarak günümüz Müslümanlarını sarmalamış halde bu hastalık.

Sistem değişikliğinin kabulüyle içine düştüğümüz zorluk demokratikleşme, eşitlik ve adalet arayışını durduracak değil kamçılayacak nitelikte.

Özellikle AK Parti camiasındaki seçmen davranışı farklılaşması önemli. Partinin oy deposu olarak görülen ilçelerde oy kaybedişi kıymetli göstergelerden. Meselelere farklı yaklaşan dindarların azımsamayacak oranda oluşu ümit verici. Kadınlar ve gençler başta olmak üzere seküler-dindar ayrışmasını kıranların varlığı açık. Demokrasi adına yeni ortaklıklar geliştirmeye elverişli bir durum bu. Ancak zor, çileli bir yolculuk olacak elbette. Hayırda ortaklaşmanın çok ötesine geçebilmeyi, politik toplum uzlaşısına ulaşmayı, ortak fikir geliştirmeyi, uzun soluklu düşünsel ve eylemsel çabayı gerektirir. Olanda hayır umarak o hayra ulaşmak için çileye talip olmak, çileye talip olanlarla ortaklaşmak gerek.

Belki bu çerçevede çabaların sürmesi, Türkiye Müslümanlarını evrensel değerlerle İslami değerlerin kesişme noktalarını keşfe zorlar. Kur’an’ı Kadîm üzre sabitkadem evreni/evrenseli, insanı/insanlığı İslam içre anlayıp algılamayı mümkün kılacak geniş ufuklara ulaştırır, Müslümanların düşünce dünyasını.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.