YAZARLAR

Suriye'de ne oldu? - Kanlı süreç nasıl başladı? (4)

Suriye Esad’ın dediği gibi tam da "dünyanın fay hattı"ydı ve burada başlayacak bir deprem hayal sınırlarını aşan bir kaosa yol açabilirdi. Suriye’ye askeri müdahale blöflerine rağmen savaş açılamamasının ardındaki sır budur.

Suriye’de isyan sürecinin en başından beri silahlı bir kalkışma olduğunu ifade etmiştik. Peki bu silah neye göre ve hangi ölçüde kullanılacaktı? Mısır ve Libya örneklerini hatırlayalım.

Mısır’da Tahrir Meydanı'nda yapılan gösterilere karşı yönetimin iki seçeneği vardı:

Müdahale ederse “kendi halkını bastırmak için şiddete başvurmuş olacaktı, Müdahale etmez ise (zaten işler yolundadır ve) bütün halk devrimin gelişmekte olduğunu düşünecek ve katılım geometrik şekilde katlanarak artacak ve çok zayıf görünen yönetim bırakmak zorunda kalacaktır.

Mısır’da ilki oldu ve Mübarek bir süre sonra bırakmak zorunda kaldı. Libya’da ise gelişmeler daha değişik bir şekilde seyretti. Kaddafi aslında güçsüz değildi ve feryat ettiği gibi Libya’da Bingazi’yi kendisine üs yapmış silahlı gruplar gerçekten de Libya halkının iradesinin dışında kanlı bir süreç başlatmışlardı. Kaddafi (haklı olarak) müdahale seçeneğini kullandı ve aslında halkın da desteği ile silahlı isyanı bastırabilecek güçteydi. Bunu gören Batı, medyası ile birlikte açıkça yalanlar söyleyerek Kaddafi’nin kendi halkını katlettiği ve demokrasi götüreceği iddiası ile Libya ordusunu bombaladı (öyle ki Kaddafi’nin canlı yayındaki sözleri bile çarpıtılarak verildi). Bombardımanlarla felç edilen Libya ordusuna karşı onu açılan silahlı çeteler de ‘efsanevi şekilde’ Bingazi’den ilerlemeye başladı!

Suriye’deki süreç de buna benzer bir taktik ile sürdürüldü. Suriye’ye Libya benzeri bir müdahale mümkün değildi. Çünkü ne Suriye Libya idi ne de Esad bir Kaddafi. Suriye Esad’ın dediği gibi tam da "dünyanın fay hattı"ydı ve burada başlayacak bir deprem hayal sınırlarını aşan bir kaosa yol açabilirdi. Suriye’ye askeri müdahale blöflerine rağmen savaş açılamamasının ardındaki sır budur.

Ama Batı’nın ve bölgesel müttefiklerinin bunun yerine alternatifleri de vardı. Sadece Batı’nın değil elbette silahlı çeteler bir şekilde başlayan isyan ile birlikte güvenlik güçlerine saldırılar yapmaya başladı.

Şu nokta önemlidir: gösterilerde de ilk günlerden itibaren ölümler olmuştur ancak silahlı / silahsız askeri birliklere saldırılar daha ilk günlerde gösteri yaşanmayan yerlerde de başlamıştı.

Dera ve kırsalında sadece askeri araçlara ya da konvoylara değil üslere yönelik olarak başlayan bu tip saldırılar diğer illerde devam etti.

LAZKİYE

İlk günlerde Dera üzerine yoğunlaşmışken Lazkiye’de bir çatıdan güvenlik güçlerine ve sivillere yönelik saldırıda bulunan bir keskin nişancı öldürüldü.

BANYAS

Tartus’un ilçesi Banyas Dera’dan sonra en ciddi saldırının yaşandığı yer oldu. Akdeniz kıyısındaki ilçe ülkenin yakıt ihtiyacını önemli ölçüde karşılayan büyük bir rafineriyi ve elektrik santralını barındırıyor. Banyas’ın bir özelliği daha var: Abdülhalim Haddam’ın memleketi olması.

Baas denince akla gelen ilk isimlerden olan Haddam 1970 yılından 2005’e kadar sistemin en önemli ayaklarından biriydi.

Esad’a karşı isyan sürecinde Haddam Banyas tarafını üstlendi. Kendisine düşen, Banyas’taki akrabaları (geniş sülale) vasıtası ile Banyas’ı harekete geçirmek, buradaki isyanı organize etmek, para ve silah yardımı yapmaktı. Haddam silahlı muhaliflere parayı yeğeni vasıtası ile gönderdi.

O günlerde bir Alman gemisi Suriye karasularına yakın bir yere Banyas’ın karşısına demirlemişti. Bu geminin görevi silahlı militanların kendi aralarında ve dışarı ile iletişimini sağlamaktı.

Banyas ve çevresindeki hazırlıklar bununla da sınırlı değildi. İsrail ve başka bazı ülkelerin ordularına mensup subaylar da Banyas’a gizlice giriş yaptı, silahlı militanları organize etmeye çalıştı.

Senaryo Dera’daki ile aynıydı, ancak Banyas demografik yapısı nedeniyle farklı bir özellik daha taşıyordu: Dera’da sadece bir kesim yaşıyordu, Banyas’ta ise Aleviler, Sünniler ve Hristiyanlar iç içe yaşıyordu. Banyas aynı zamanda bu kesimlerin yaşadığı Lazkiye, Tartus, Çeble, Safita gibi yerlerin de hemen hemen ortasında yer alıyordu. Yani buralarda çekilecek pim tüm bölgeyi patlatabilirdi.

Banyas’ta olayları organize edenlerin başında Ebu Bekir Camisi imamı Enes Ayrut geliyordu. Enes Ayrut’un işbirliği yaptığı isimlerden “devrimci” Enes Shagri ise gece kulüplerinde kadın çalıştıran biriydi.

Yapılan plana göre Suriye için hayati önem taşıyan rafineriye giden boru hatları patlatılacak ve ülkenin hem akaryakıt hem de elektrik dağıtımı felce uğratılacaktı. Banyas’ın hemen girişinde yer alan El Kuz Köprüsü patlatılacak böylece kara yolu kesilmiş olacaktı. Bu amaçla ilgili patlayıcılar hazırlanmış ve yiyecek paketlerine saklanmıştı.

Camilerden özgürlük çağrısı ile başlayan gösteriler daha sonra rejimin düşürülmesini isteyen ve cihat ilan edilen boyutlara gelmişti. Bütün tahrik cuma namazlarından sonra camilerde yapılıyordu.

Enes El Shagri, Enes Ayrut, Ali El Bayyası gibi önde gelen isimlere yüz milyonlarca Suriye lirası ödeme yapılmıştı.

Muhammed El Bayyası adlı kişi protestoların merkezinde yer alıyor ve protestoculara dağıtılacak silahların arabada hazır olduğunu herkesin cihat için hazır olması gerektiğini, Banyas’taki elektrik santralinin ve Banyas’tan geçen demir yolu ile petrol boru hatlarının havaya uçurulacağını söylüyordu.

Aynı zamanda Abdülhalim Haddam’ın iş ortağı olan Bayyası’ye silahlar ülke dışından gönderilmiş Bayyası de dağıtımını yapmıştı.

Enes El Shagri ise televizyon kanalları ile işbirliği halinde bu kanallara konuşacak “görgü tanıklarını” hazırlıyordu. El Shagri bu kişileri nasıl konuşacakları konusunda eğitiyordu. Bu kişiler daha sonra malum televizyon kanallarına bağlanacak ve ‘Suriye ordusunun zulmünü” anlatacaktı.

Silahlı selefilerin arasında bulunan Ahmet El Musa gibi bazı kişiler selefi emirlik kurmak için hazırlık yapıyordu. Bu kişiler Suriye dışından milyonlarca Suriye lirası para alan El Bayyası, El Sahyuni ya da bir gece kulübünde çalışan bir kadının “menajeri” olan El Shagri gibi isimleri İslami emirlik içindeki “küçük halifelik makamına” layık görmüşlerdi.

Silahlı selefiler bununla da yetinmedi "oluşturdukları İslami emirliği" diğer şehirlerden ayırmak için Banyas’ın bazı yerlerine mayın döşediler.

9 Nisan’da ise bir askeri araca yönelik saldırı düzenlendi. Askerleri taşıyan bir servis otobüsü Naba Köprüsü yakınına geldiğinde dinamit patlatıldı ve ardından yapılan saldırıda silahsız askerlerden 9’u öldürüldü. 14 Nisan’da bir başka asker sniperlar tarafından vurularak hayatını kaybetti.

Suriye için yapılan plana göre Banyas gibi değişik kesimlerin bir arada yaşadığı yerlerde mezhep savaşı da çıkartılacaktı. Bu amaçla Banyas, Çeble gibi yerlerdeki gösterilerde Alevi büyüklerine ve Hz. Ali’ye küfür edildi. Amaç Alevileri tahrik etmek ve kesimleri birbirine düşürmekti. Tahriki planlayanlar bununla da yetinmedi. sebze taşımacılığı yapan Nidal Cennud isimli bir Alevi Yahya El Reis, Ali El Reis ve Talip Babbur adlı şahıslarca satır ve bıçaklarla çarşının ortasında öldürüldü, cesedi parçalandı.

Cennud’un seçilmesi boşuna değildi. Banyas’ta Aleviler, Sünniler ve Hristiyanlar bir arada yaşıyordu. Bu slogan ve cinayetlerle önce Aleviler tahrik edilecek ve karşılık vermeleri sağlanacak daha sonra ise (sokağa çıkmayan) ılımlı Sünniler de olayların içine çekilecek ve mezhep savaşı başlatılacaktı.

Bu gelişmeler ve bilgiler üzerine Suriye ordusu Banyas’a operasyon düzenledi. Operasyonda Rus istihbaratçılar da Suriyelilere yardım etti. Çünkü Suriyelilerin Alman casus gemisine karşı koyacak yeterli elektronik ekipmanları yoktu. Ruslar militanların kendi aralarında ve Alman gemisi ile iletişimini perdeledi ve militanlara belli bir yere toplanmaları mesajı verildi.  Mesajın Almanlardan geldiğini sanan militanlar bir yere toplanınca hepsi yakalandı. Yakalananlar arasında sadece Suriyeliler yoktu. Siyah çarşaf giyerek kaçmaya çalışan yabancı ajanlar da vardı. Bu arada 6 İsrailli istihbarat subayı da yakalandı. Subaylar İsrail’in vurması olasılığına karşılık kara yolu ile Şam’a götürüldü, şaşırtmaca için de bir helikopter havalandı.

Yaklaşık 50 bin kişinin yaşadığı Banyas Dera’ya göre çok küçüktü ve operasyon kısa sürede bitti.

“Barışçı gösterilerin” yapıldığı bir ilçeye neden sıradan polisin değil de ordunun gönderildiği daha sonra anlaşıldı. Tarihi Markab Kalesi'ne düzenlenen operasyonda normal ordu birlikleri yetersiz kaldı. Bunun üzerine özel birlikler çağrıldı ve yüksekçe bir yerde yer alan kaleye hava indirme yapıldı. Operasyon sonucunda Banyas’ta sokağa dökülen masum insanların da bilmediği korkunç gerçek ortaya çıktı. Kalede bir orduya yetecek kadar silah ve gıda malzemesi depolanmış ve sahra hastanesi kurulmuştu.

HUMUS

Humus her anlamda Suriye’nin kavşak noktasıdır. Bütün şehirlere giden kara yolları Humus’tan geçer. Diğer yandan Humus “küçük Suriye’dir.” Her kesimden insan yaşar. Üniversiteleri, rafinerisi, hastaneleri, sanayi tesisleri ile Humus stratejik önemi haizdi. Katar’ın emiri Hamad’ın Humus’a özel önem vermesi bu sebepleydi. Şehir aynı zamanda Katar’ın Rusya gazına alternatif güzergahıydı. Ele geçirilmesi durumunda kuzeyden güneye Suriye’yi batıdan doğuya hem Suriye’yi hem de Tahran - Bağdat - Beyrut hattını bölecekti.

Humus’ta daha ilk günlerden Alevi ve Sünnilere yönelik saldırılar yapıldı. Amaç aynıydı: mezhep savaşı. İlk cinayet emekli bir generalin oğlu ve yeğeni ile birlikte otomobilinde öldürülmesi oldu. Ardından birkaç Alevi genç cesetleri parçalanarak torbalara konuldu ve üzerlerine kimlikleri zımbalanarak evlerinin önüne bırakıldı.

Hamile bir Alevi hemşire, sokaklarda çırılçıplak gezdirildikten sonra, karnındaki cenin bıçakla çıkarıldı ve grubun lideri cenini havaya kaldırarak “halk rejimin düşmesini istiyor” dedi.

Fitne ateşi yakılmıştı. Alevi ve Sünni mahallelerinden gençler kaçırılıyor ve iki kesim arasında çatışma yaşanması için çaba harcanıyordu.

Güvenlik güçleri ise olayları yatıştırmaya çalışıyor ve halkı sakinleştirmek için şehrin ileri gelenleri ve din adamları ile ziyaretler gerçekleştiriyordu.

Çabalara rağmen çok sayıda kişi hayatını kaybetti ve iki kesimin karşı karşıya geldiği, talanın yaşandığı olaylar oldu.

Humus’ta Halidiye, Baba Amr gibi yerlerde ise tüneller kazılmış ve bu semtler kurtarılmış bölge haline gelmişti. Ordu bir süre sonra aylar sürecek operasyona başladığında artık bu semtlerde birer ordu oluşmuştu.

CİSR EL ŞUĞUR

2011 haziran ayında Cisr El Şuğur’da yaşanan katliam ise o güne kadar yaşanan en büyük olay oldu. İdlib’in ilçesini ele geçiren militanlar tam 120 askeri öldürdüler. Halk korku içinde Türkiye tarafına kaçmıştı. Militanlar bankaları patlatarak soymuş, adliye, devlet hastanesi BAAS ve diğer devlet binaları patlatılmıştı. Öldürülen askerler toplu mezarlara gömülmüştü.

İsyana katılmayan Halepli iki öğretmen ve yanlarındaki 9 yaşındaki bir kız ile Alevi Stabrak köyünde 7 yasındaki bir kıza tecavüz edilmişti.

Ordu girdikten sonra gittiğimiz Cisr El Şuğur’da bir hafta sonrasında bile ceset kokusu hakimdi.

Görüştüğümüz Cisr El Şuğur halkı serserilerin önce postane binasını patlattığını ve halka yönelik terör estirdiğini anlattı. Dünya basını ise Suriye ordusunun barışçı göstericilere ateş açtığı için çatışmaların yaşandığını ve askerlerin bir kısmının ateş açmayı reddettiği için kendi üstlerince öldürüldüğünü öne sürüyordu.

HAMA

Hama da katliam yaşanan illerden biri oldu. ABD Büyükelçisi Ford’un özel önem verdiği Hama’da valilik ve devlet binalarına saldırıldı, karakol basıldı ve 9 asker kesilerek Asi nehrine atıldı. Bu vahşetin görüntüleri daha sonra yayınlandı.

Buraya kadar anlattıklarımız daha bir yıl dolmadan yaşanan olaylara örnek teşkil ediyor. Göstericilerin barışçı / silahsız olduğu ve güvenlik güçlerinin göstericilere ateş açtığı efsaneleri gerçeği yansıtmıyor.

Ancak şu çok önemli ayrımı net şekilde ortaya koymak lazım: Bu yazdıklarımız gösterilere katılan herkes için asla geçerli değil. Göstericilerin çoğu zaten aslında ne döndüğünü bilmeyen kitlelerden oluşuyordu. Burada anlatmak istediğimiz göstericiler arasında taammüden bu tür saldırıları yapan çetelerin olduğudur. İlk günlerde Alevilerden de, Hristiyanlardan da gösterilere katılanlar vardı ve reform istiyorlardı ancak kitleler bu tür katliamları gördükçe “devrimcilerden” ayrıldılar ve köşelerine çekildiler.

Zaten ilk aylarda Suriye’nin BM’ye verdiği kayıp listesi bile daha ilk günden saldırıların başladığını ve çatışmaların yaşandığını gösteriyor. Bu arada bütün BM raporlarında ölü sayısı verilirken ölen güvenlik gücü sayısının “göstericilerden” az olmadığı da belirtiliyor. Ama dünya medyası bunu bilmesine rağmen sanki sadece göstericiler ölmüş gibi veriyordu sayıları.

Yukarıda anlattığımız süre içinde (ilk bir yıl) birçok yerde irili ufaklı bu türden olaylar yaşandı. Bu arada El Nusra birçok yerde çok sayıda insanın olduğu bombalı eylemler yaptı.

Bir sonraki yazımızda dönüm noktalarını, El Kaide’nin ve diğer örgütlerin Suriye savaşına girişini özetlemeye çalışacağız.

Suriye'de ne oldu? - Krizin dinamikleri (1)Suriye'de ne oldu? - Krizin dinamikleri (1)

Suriye’de ne oldu ? - Krizin dinamikleri (2)Suriye’de ne oldu ? - Krizin dinamikleri (2)

Suriye'de ne oldu? - İlk gösteriler (3)Suriye'de ne oldu? - İlk gösteriler (3)


Musa Özuğurlu Kimdir?

Gazeteci. Mesleğe 1994 yılında başladı. Çok sayıda radyo ve TV kanalının haber merkezlerinde editörlük, muhabirlik, program sunuculuğu yaptı. 2010 yılında TRT Türk’ün Suriye temsilcisi olarak çalışmaya başladı. Suriye’de 2011’de başlayan süreci 2016 yılına kadar yerinde takip eden az sayıda yabancı gazeteciden biridir. Alanı Suriye başta olmak üzere Ortadoğu. Serbest gazeteci olarak çalışmaktadır.