YAZARLAR

Suriye'de ne oldu? - İlk gösteriler (3)

Önceki iki bölümde Suriye’de krizin iç ve dış sebeplerini özetlemeye çalıştık. Bu bölümde olayların başladığı Dera’ya odaklanacağız. Dera’daki olayların barışçı gösteriler şeklinde başladığı ve göstericilerin silahsız olduğu, güvenlik güçlerinin sivil göstericilere ateş açtığı yalandır.

15 Mart 2011 tarihi, Suriye’de isyan sürecinin başlangıcı olarak kabul ediliyor. Aslında 2011 Ocak ayından itibaren bazı yerlerde geceleri broşürler dağıtılıyor, kimi yerlerde ordu ve kamu araçları tahrip ediliyor, duvarlara sloganlar yazılıyordu. Dünya medyasının üzerinde çok da durmadığı ilk olay ise Haseke’de yaşandı. 26 Ocak 2011 tarihinde Hasan Ali Akleh isimli bir kişi, Tunuslu Muhammed Buazizi’nin yaptığı gibi kendini yaktı ve 3 gün hastanede kaldıktan sonra hayatını kaybetti.

2 Şubat 2011 Çarşamba günü, Başkent Şam’ın Bab Touma semtinde yaklaşık 15 kişilik gösteri düzenlendi. 3 Şubat Perşembe günü, Facebook ve Twitter üzerinden 4 Şubat Cuma ve 5 Şubat Cumartesi günleri için gösteriye çağrı yapıldı ancak bu çağrılar karşılık bulmadı. Gösteriler için seçilen “Gazap Günü” adı ise, daha önce Tunus ve Mısır gibi ülkelerde kullanılan isimle aynıydı.

4-5 Şubat günleri Humus’ta de bir grup tarafından halkı sokağa çıkarmak için gösteri denemesi yapıldı, ancak bu girişim de başarılı olamadı. Yerel kaynaklar, gösteriyi yapmaya çalışanlardan bir bölümünün daha önce Tunus ve Libya’da bulunmuş ve buralardaki görevleri tamamlanınca gizlice Suriye’ye gönderilmiş kişiler olduğunu öne sürdü. Küçük çaplı bu “gösteri” ve olaylar 17 Şubat 2011 tarihine kadar devam etti ancak basında bir karşılığı bulunmadı.

Dünya basınında geniş şekilde yer alan ilk gösteri, 17 Şubat’ta Hamidiye Çarşısı yakınlarında bir trafik polisinin bir dükkan sahibini darp ettiği iddiası üzerine yapılan gösteriydi. Gösteri sırasında esnaf, ”Suriye halkı küçük düşürülemez.” sloganlarıyla yolu kapattı.

İçişleri Bakanlığı binası önünde toplanan birkaç yüz kişilik grup, dönemin İçişleri Bakanı tarafından yatıştırıldı. Bakan göstericiler arasına indi ve aracının üzerine çıkarak polis memuru hakkında soruşturma açılacağının sözünü verdi.

Bu olay, Suriye tarihinde ender rastlanan olaylardan biriydi. Uzun yıllardır ilk defa böyle bir gösteri yapılıyordu ve üstelik “uzak bir yerde ve gizlice değil”, İçişleri Bakanlığı önünde ve alenen gerçekleşmişti.

Kendiliğinden gelişen bu gösteriyi, Şam’daki küçük çaplı diğer gösteriler izledi. Ancak bunların bir kısmı mizansendi. Belli kişiler tarafından düzenleniyor, aynı grup içinde muhaberat ajanı rolündekiler gruptakileri tartaklıyor, gözaltına alıyor, daha sonra aynı kişiler bir başka yerde ortaya çıkıyordu.

Şam’da görev yapan yabancı gazeteciler olarak bizler, olaylar başlamadan önce ve gösterilerin yaşandığı ilk haftalarda bir araya gelir, olayların ne şekilde, nerelerde başlayabileceği, sürecin nerelere ulaşabileceği konularını tartışır, hatta kimi zaman bazı büyükleçiler ve yabancı misyonlarla da biraraya gelip konuşurduk.

Kimi büyükelçilik mensupları, daha olaylar başlamadan önce Kürt Bölgesi’nde yaşanan olaylara, çeşitli şehirlerde geceleri bildiri dağıtılmasına dikkat çeker, isyanın Kürt Bölgesi’nde başlayacağını öne sürerdi. Bu görüşe göre Kürtler Suriye’de isyan potansiyeli taşıyan tek organize, politize olmuş gruptu. 1982’de Büyük Operasyon’un yaşandığı Hama da, isyan ateşinin yakılacağı yerlerden biri olarak görülürdü. Nasılsa Hama’nın 82’den kalma bir birikimi ve “intikam duygusu” vardı!

Oysa olaylar ülkenin kuzeyinde bulunan Kürtlerin bölgesinde ya da merkezde bulunan Hama’da değil, tam tersi, ülkenin en güneyinde, Dera’da başladı.

DERA

Dera’da olayların nasıl başladığının ayrıntılı şekilde anlatılması ve anlaşılması çok önemli. Çünkü Dera, içeride yaşananlar itibariyle bir ülkenin birkaç ay içinde nasıl cehenneme çevrilebileceğinin gerçek bir özeti. İnsanlık tarihinin en karanlık dönemlerinden birinin başlayışı; bir ülkenin altyapısı, üstyapısı; okulları, hastaneleri; eşsiz tarihi mekanları, muazzam toplumsal dokusu ile tahrip edilişi süreci Dera’da başladı.

Dera ve Dera’da yaşananlar, yaptığımız görüşmeler ve röportajlar, dinlediğimiz tanıklıklar, yaşananların yalnızca 13 çocuğun gözaltına alınışına gösterilen tepkinin güvenlik güçlerince kanlı bir biçimde bastırılmaya çalışılması ve devamında büyüyen olaylar zinciri olmadığını ortaya koyuyor.

İddialar: 6 Mart 2011 tarihinde 15 çocuk, duvarlara Arap Baharı’nın “Halk rejimin yıkılmasını istiyor.” sloganını yazdıkları için gözaltına alındı. Çocukların serbest bırakılması için kimi aşiret önde gelenleri ile din adamları, Vali Faysal Kelsum ve istihbaratın Dera sorumlusu Atıf Necib’in yanına gitti. Ancak “Esad’ın teyzesinin oğlu - Alevi” Atıf Necip (oysa Atıf Necip dindar bir sünnidir), gelenlere çok kaba davrandı ve “Çocukları unutun. Eğer yeni çocuk istiyorsanız karılarınızı getirin.” diyerek onları kovdu. Diğer bir iddiaya göre ise Atıf Necip, imam “Bana saygı göstermiyorsun, bari şuna saygı göster.” diyerek tarbuşunu (fes) masanın üzerine koyunca, tarbuşu eli ile sert bir şekilde itti ve yere düşürdü.

İddialar bunlarla da sınırlı değildi. Dünya basınının üzerinde ittifak ettiği en etkileyici yalanlar ise şunlar oldu: Çocuklara işkence yapıldı. Tırnakları çekildi, kulakları kesildi, kimisine cinsel istismarda bulunuldu. Ve hatta kimi iddialara göre çocuklardan üçü öldürüldü.

Dünya basınına göre çocukların gözaltına alınması ve yerel yöneticilerin verdikleri hakaretamiz cevaplar sonucu halk galeyana geldi. Gösteriler yaşandı. Güvenlik güçlerinin gösterilere ateşle karşılık vermesi üzerine olaylar büyüdü ve güvenlik güçleri sadece barışçı göstericileri değil, halka ateş açmayı reddeden kendi arkadaşlarını bile vuruyordu. Olaylar gittikçe büyüdü ve diğer illere sıçradı. Halk bir süre sonra “kendini savunmak için” silahlanmak zorunda kaldı!

Dünya basınında yer alan bu anlatılar, çocukların duvarlara slogan yazdıkları için gözaltına alınması dışında büyük oranda yalandı.

Doğrular: Yaşları 9-14 arasında değişen bir grup çocuk, 6 Mart 2011 tarihinde duvarlara “Halk rejimin devrilmesini istiyor.” sloganları yazdı. Muhtemeldir ki yazdıklarının ne anlama geldiğini bile bilmiyorlardı. Dera Valisi Faysal Kelsum çocukların aileleri ile görüştü ve bir daha yapmamaları konusunda kendilerini uyardı. Ancak çocuklar aynı yazıları tekrar yazdı ve okullarına gittiklerinde yaptıklarını sınıfta anlatmaya başladı. Bu kez Hava İstihbarat çocukları gözaltına aldı. Çocuklar daha ilk sorguda, Dera’daki bazı doktor ve avukatların kendilerine duvarlara yazı yazmaları için para verdiğini itiraf etti. Çocuklar itiraflarından sonra hemen serbest bırakılabilirdi ancak çocukları yazı yazmaya gönderenlerin keşfedildiği anlaşılmasın diye bir süre daha tutuldu. Sorgulamanın sürdüğü havasını yaratmak için Şam’daki istihbarat binasına götürüldüler. Şehrin ileri gelenleri ve müftüsü, Vali ve Atıf Necip’in yanına gittiklerinde hakaret değil, “Çocukların nerede olduğunu bilmiyoruz.” cevabı ile karşılaştı. Bu sırada muhaberat, çocukların verdiği isimler üzerine yoğunlaşmıştı. Bu kişiler gözaltına alınacaklarını anladıklarında harekete geçtiler ve ardından olay ve provokasyonlar başladı.

***

Humuslu bir işadamı bize sunu anlatmıştı: İşadamı olaylar başladıktan sonra bir grup Lübnanlı işadamı ve gazeteci ile buluşmuştu. Bu buluşmada gazeteci, Ortadoğu’nun en büyük gazetelerinden birinin genel yayın yönetmeninin, Dera’da olaylar başlamadan bir süre önce Katar Eski Başbakanı ile konuşmasını aktarıyordu. Bakan’ın sözleri şöyleydi:

”Esad, Hariri ile ilgili isteğimizi kabul etmedi. Biletini kestik. Yakında Dera’da olaylar başlayacak.”

***

Sadece bu hikâye değil, başka birçok Deralı ve Dera’da bulunmuş kaynağın anlattıkları, şehirde isyan hazırlığının 15 çocuktan çok daha önce başladığını gösteriyor. Örneğin olaylar başlamadan önce birçok eve sanayi tipi buzdolaplarının alınışı ve bunlara 1-2 ay yetecek gıdanın depolanması; El Ömeri Camii’nin silah deposuna çevrilerek burada bir hastane kurulması.

Dera milletvekili Halid Abbud’un bize anlattıklarına göre ise Gösterilere çıkartılacak insanlara ödenmek üzere Katar ve Suudi Arabistan’dan milyonlarca Suriye Lirası ve döviz gönderildi. Körfez Ülkeleri’nde Deralı binlerce çalışan var ve bu olaylardan hemen önce Suriye’ye para akışı “anormal ölçüde” arttı.

Dera’nın özellikle Ürdün sınırına yakın bölümlerinde geniş araziler Suudi ya da Körfez Ülkeleri’ndeki kimi kişiler adına satın alındı. Lübnan Eski Başbakanı Saad Hariri de darbecilere çeşitli kanallardan para gönderdi.

Bu arada Dera, 15 çocuğun gözaltına alınması sonrası başlayan dedikodular ile çalkalanırken, el Ömeri Camii İmamı Ahmet Sayasni, Dera’yı İslami Emirlik, kendisini de emir ilan etmişti.

Sayasni ve diğerleri, halkı “kafir rejime ve Alevilere karşı” cihada cağırıyor, kimi imamlar komsu il Süveyda’da yasayan Dürzilerin kadınlarının sokakta yarı çıplak dolaştığını anlatıyor, halk isyana “mezhep kini” ile hazırlanıyordu. Camilerde cihat çağrıları yapılıyordu. Olayların başlamasından sonra da süren bu çağrılar, nefret söylemleri ile doluydu.

Öte yandan Ürdün İstihbaratı’nın yardımı ile çok sayıda militan, silahlarıyla birlikte Dera’ya gönderildi. Bu silahlar içeride bekleyen ve bir kısmı dışarıdan gelen çoğu sabıkalı kişilere dağıtıldı.

Yani Dera uzun soluklu bir savaşa hazırlanmıştı. Geriye yalnızca kıvılcımı ateşlemek kalıyordu.

Nitekim öyle de oldu. “Halk” 13 çocuk olayı üzerine sokağa döküldü. Göstericilerin bir kısmı paralıydı. Keskin nişancılar halka (ve bu arada polise) ateş açtı, göstericilerden birkaçı öldü, güvenlik güçleri suçlandı. Oysa ilk günlerde güvenlik güçlerinin Dera’ya silahla girmesi yasaklanmıştı ve askerler üzerleri aranarak gösteri yapilan yerlere girebiliyordu. Ancak önlemlere rağmen Halk ile polis karşı karşıya getirilmiş ve şiddet sarmalı başlatılmıştı.

Dünya medyasında yer alan haberlerin aksine gösterilerin barışçı, silahsız olduğu yalandır ve ilk günlerde güvenlik güçlerinin kayıpları göstericilerin kayıplarından daha fazladır. Daha ilk günlerden silahlar kullanılmaya başlanmıştı. Neva ilçesi yakınlarında askeri birlik basılmış, bir başka olayda bir askeri servise yönelik saldırıda 19 asker öldürülmüş yine bir başka olayda bir polis memuru kaldırımda başı kesilerek öldürülmüştü.

Bu olayların dışında gösterilerin üçüncü gününde Dera Şehir merkezindeki BAAS binası ve bazı hükümet binaları kundaklanmıştı.

Aynı günlerde yaralıları almaya giden bir ambulansa saldırı yapıldı ve doktor ile hastabakıcı ve ambulans şoförü de öldürüldü.

Gelecek bölümde olayların nasıl yayıldığını ve Banyas, Humus ve Cisr El Suğur olaylarını özetlemeye çalışacağız.

Suriye'de ne oldu? - Krizin dinamikleri (1)Suriye'de ne oldu? - Krizin dinamikleri (1)

Suriye’de ne oldu ? - Krizin dinamikleri (2)Suriye’de ne oldu ? - Krizin dinamikleri (2)


Musa Özuğurlu Kimdir?

Gazeteci. Mesleğe 1994 yılında başladı. Çok sayıda radyo ve TV kanalının haber merkezlerinde editörlük, muhabirlik, program sunuculuğu yaptı. 2010 yılında TRT Türk’ün Suriye temsilcisi olarak çalışmaya başladı. Suriye’de 2011’de başlayan süreci 2016 yılına kadar yerinde takip eden az sayıda yabancı gazeteciden biridir. Alanı Suriye başta olmak üzere Ortadoğu. Serbest gazeteci olarak çalışmaktadır.