YAZARLAR

Sınır dışı edilmek

Öbür sınır kapısına gittik. Oradan da almadılar. Elçinin amcasının oğlu da almadı. "Tamam" dedik. Honduras’a kaçak girdik. Yürüyerek. İnsanın makam arabasının olmamasının yararları vardı...

Arkamızda bir sınır polisi yürüyordu. Öküz gibiydi ve ceketinin üst cebinin kenarında soyadı "vaca (öküz)" yazıyordu. Soyadını ona bakarak vermişlerdi sanırım ya da bütün sülale böyleydi. Kız arkadaşımla beraber bizi Honduras’tan sınır dışı ediyorlardı. Dün gece de etmişlerdi. Bir kere daha denemiştik. Zaten geldiğimiz Nikaragua kapısı gece kapalı olduğundan geri dönememiştik. Honduras’la Nikaragua arasında vatansız topraklarda yatmıştık. İki bankı birleştirip üstüne uyku tulumu sermiştik. Gece bol yıldızlıydı. Sınırlar gölge etmiyordu. Güzeldi. Sadece kumar oynayan Nikaragua gümrük görevlilerinin sesleri geliyordu. Bizi de oyuna davet ettiler. "Paramız yok" dedik, inanmadılar. Ama yoktu. Belki yıldızına oynayabilirdik. Çok yıldızımız vardı.

Bakan filan değildik tabii ki. İçerden kilitlenebilen makam arabalarımız da yoktu. Her şeyimiz bir sırt çantası, iki pasaport, iki Honduras vizesi ve bolca maceraydı. Belki iki-üç Tortilla (Mısır) ekmeğimiz de olabilir. Öyle miting filan da yapmayacaktık. Gerillaları filan ziyaret ediyorduk o kadar; ama bunun için değildi sınır dışı. Bunu bilmiyorlardı. Sadece vize için 45 günlük bekleme süresi gerekiyordu. Bu yüzden Honduras konsolosu vermemişti. Biz de elçiye gitmiştik. Özgür’ün yeşil pasaportu vardı. Babasının diplomat olduğunu söyledik. Peki, o zaman, dedi elçi. Kaldırıp vize mührünü vurdu. –Şu mühür vurma anları da ilginç oluyor. Salak mürekkepli bir şeyin salak sayfalara inmesiyle değişen bir şeyler. O sırada çıkan şharak-cak gibi bir sesi oluyor bir de...– Tabii ki Özgür’ün babasının diplomat olduğundan haberi yoktu. O kendini emekli öğretmen sanıyordu. Bu elçiden havalı mührümüz olduğu için kendimizden çok emindik. Bilseydik bakan gibi hissedebilirdik sanırım kendimizi.

Honduras sınırındaki görevli ise bunu takmadı. –Belki mühür sesini duymadığı için diye düşünüyordum. Çok havalı oluyor mühür sesi.– Önce gülerek açıklamaya çalıştık. Elçi konsolostan daha üsttü... Sonra nezaketle rüşvet teklif ettik. "Geri dönmek için bir sürü şey harcayacaktık. Burada yemek yenecek bir yer olsa, birlikte yemek yesek? Hem doyarız" gibi; arkasından da gülmek gerekiyordu. Pek aldırmadı adam. "Benim babam diplomat" dedi Özgür. Aldırmadı adam. Bir gün sonra öküzle bizi sınır dışı ederlerken de aynı şeyi söyledi Özgür ve "seni sürdürücem" diyordu. Adam yine aldırmadı. Belki de zaten sınırda olduğundandı.

Managua’ya döndük. Elçiyi bulduk. O havalı vizesini takmadıklarını söyledik. Şöyle bir düşündü elçi. "Görecek adam gününü" diye düşündük. Telefon filan açacaktı. Belki sürdürürdük bile. Önümüzde referandum filan da yoktu ki ekmeğimize yağ sürülsün. Dedim ya, belki ikisi yenmiş bir tortilla ve "şeytan görsün başkanın yüzünü"ydü zaten. Bütün başkanların... Elçi ise "Diğer kapıya gidin. Orada benim amcamın oğlu var. Belki o alır" dedi. Öbür sınır kapısına gittik. Oradan da almadılar. Elçinin amcasının oğlu da almadı. "Tamam" dedik. Honduras’a kaçak girdik. Yürüyerek. İnsanın makam arabasının olmamasının yararları vardı...


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...