YAZARLAR

Gölge etmeyin yeter

Bunca pespayeliğin arasından adaletsiz cezalar koyarak mı kurtulacağız? Yoksa nezaretlerden rica minnet kurtardığınız adamlar için yine ‘Aslında iyi çocuktur da o anlık gaflet’ söylemlerine mi sığınacağız.

Futbol bir ölüm-kalım meselesi değildir. Ondan çok daha önemlidir. Bill Shankly’in dillere pelesenk olmuş lafı. Aynı ‘Futbol sadece yalnızca futbol değildir’ gibi. Lakin bu sözlerin altında hep bir siyasi gönderme var. Futbol gerçekten de işçi sınıfı için ölüm kalım meselesinden bile önemliydi. Kendilerini kabul ettirme, herkesin eşit olduğunu gösterme yeriydi. Bu sebeple de kıyasın bir kefesine hayatı dahi koysanız hafif kalıyordu. Bir var olma mücadelesiydi neticede. O yüzden de ölüm-kalımdan bile önemliydi.

Ve futbol asla sadece futbol değildi çünkü siyaset bırakmadı yakasını. İşçi sınıfı kendisini var etmeye çalışırken, siyaset de sihrini çözüyordu ayak topunun. Che’nin dediği gibi ‘futbolu devrimin bir silahı olarak’ da görebilirdiniz, Franco’nun diktatoryasına giden yolun inşa taşları olarak da. Ama sonuçta hep politikanın elini uzattığı, kullanmak için an kolladığı hatta hep kullandığı bir oyun oldu.

Bütün bunlar işin anlaşılabilir yüzü. Peki, memleket sınırlarına gelince biz neyi görüyoruz? Evet, siyaseten her tarafı sarılmış, siyasi propagandanın sosyal medya ayağı olmayı kabullenmiş, mitinglerin kaşkolu olmayı zaten vaka-i adiyeden kabul etmiş bir futbol görebilirsiniz. Yani klişe cümlelerimizden ikincisinden azade değil Türkiye. Ancak ya ilki? Gerçekten de futbol Türkiye’de ölüm kalımdan daha önemli bir şey mi? Sınıf mücadelesinin bir parçası mı mesela, bir mezhep çatışmasının gerisi mi örneğin? Kitlesel bir çekişmenin sonucumu dersiniz? Cevap basit. Hayır. Peki, neden bıçaklar, sopalar, kavgalar uzak duramıyor kınlarından? Neden sürekli kavga gürültüden bahsetmek ve onunla yaşamaya alıştırılmak zorunda bırakılıyoruz?

MAÇ KAYBETMEK NEDEN OLABİLİR Mİ?

Biz daha Fenerbahçe-Galatasaray gerginliğinin nedenini bulamazken, şimdi de Bursaspor taraftarını kendi takımlarına tam teşekküllü saldırısını çözmeye çalışıyoruz. Kendi takımlarının otobüslerine saldıracak kadar ne yaşamış olabilirler ki. Hangi yenilgi bir sporcunun hayatından daha değerli, hangi mağlubiyet koca koca adamların öfke selinde kaybolmasına hafifletici sebep olabilir? Ya da geçin bunları. Futbol sahasında olan, 90 dakika içinde kalan ne ola ki bir çocuğun gözünün önüne sürekli şiddeti koymayı meşru kılsın?

NE OLDU CEZANIN ŞAHSİYETİNE?

Sizin futbol dediğiniz şey, bir çocuğun umudu, bir diğerinin eğlencesi, beriki için ise sadece bir oyun. Hanginizin hakkı onların ellerinden umudu, eğlenceyi ya da oyunu çalmak? Siz kendinizi ne sanıyorsunuz? 6222 yasası ne için çıktı? Passolig dediğin şey hani en temel kural cezanın şahsiliği üzerine kurulmuştu. Ne oldu bunca geçen sürede? Şahıslar mı cezalandırıldı, verilen cezalar şiddetin önüne mi geçti? Gerçi memleketin neresi doğru ki bu olsun diyebilirsiniz. Bu da eğrilerin en büyüğü: Yine de soralım. Bunca pespayeliğin arasından adaletsiz cezalar koyarak mı kurtulacağız? Yoksa nezaretlerden rica minnet kurtardığınız adamlar için yine ‘Aslında iyi çocuktur da o anlık gaflet’ söylemlerine mi sığınacağız. Bu işin bir tek yolu var. Gölge etmeyin, bunca yıllar beslediğiniz bu barbarları da alıp gidin bize yeter.


Onur Salman Kimdir?

Basına 2006 yılında Cumhuriyet gazetesinde stajyer olarak adım attı. İki aylık staj ve Cumhuriyet’in spor ekindeki yazılarda sonra Eurosport Türkiye’de spiker ve editör olarak çalıştı. 2009 yılında Radikal gazetesine editör olarak geçerken, Eurosport’ta da yarı zamanlı spikerlik yapmaya devam etti. Medya macerasına 2012-2016 yılında Hürriyet’te devam etti. 2016 yazından beri Gazete Duvar’da çocukluk hayalini sürdürüyor. Köken Eurosport olunca tahmin etmesi kolay. Asıl ilgi alanı ‘başka sporlar.’