YAZARLAR

Egosantrik ulusal kimlik

Kim ne derse desin, Türkiye dünyaya olan merakını iyice kaybetti. Kendi dertlerinden başı dönmüş, kendisinden başka bir şeyi gözü görmeyen bir egosantrik kişiliğe dönüşmüş vaziyetteyiz.

Sadece Türkiye değil neredeyse bütün dünya bir güvenlik toplumu oldu. Roma'daki garson kız Coco, İstanbul'da Erasmus yapmış bir hukuk öğrencisi. Bu kenti ne kadar çok sevdiğini anlatıyor. Dolmabahçe patlamasında bir arkadaşını kaybetmiş. "Ama beni korkutmuyor. Bu yaz yine geleceğim. Orası da diğer her yerden daha tehlikeli değil" diyor.

İtalyanlar da kendilerini tehdit altında hissediyorlar. Uzun zamandır uluslararası terörün hedefi olmamalarına rağmen durum böyle. Bütün resmi kurumların, mühim birilerinin oturduğu ya da çalıştığı yerlerin önünde tam teçhizatlı askerler bekliyor. Metro istasyonlarının girişinde de öyle. Romanın dar sokaklarında askeri jipler ve çelik yelekli büyük tüfekli askerler İstanbul'dakinden bile daha ürkütücü görünüyor.

* * *

Türk Hava Yolları'nın dönüş uçağı, gelişte olduğu gibi tenha. Buna rağmen binişte 'okunabilir' gazetelerin hemen bittiğini görüyorum. Biraz da mecburiyetten New York Times alıp yerime geçiyorum. Fark ediyorum ki epeydir böyle şeyler okumamışım:

*'Kıbrıs pazarlıkları Rusların karıştırmasından endişeli'. Rumların tarihi koruyucusu Rusya, Kıbrıs'ta birleşme görüşmelerini torpilleyen taraf oldu. Doğal gazını Rusya'dan alan Türkiye için Kıbrıs ve İsrail gazı daha ucuz olabilir. Ama adanın bu statükosu değişmediği suretçe böyle bir ticaret mümkün değil.

*'Somali seçimlerinde rüşvet'. Somali'de 25 yıldır işleyen bir hükümet yok. Trump'ın giriş yasağı koyduğu yedi ülkeden biri olan Somali'den, ABD'nin insani yardımlarını çekmesi söz konusu. Ülkede hayat klan ilişkileriyle yürüyor. Çözümü güçlü ve meşru bir hükümette gören dış ülkeler geçen hafta kendilerince adil bir seçim yaptırttı. Ama aslında seçimler sırasında 20 milyon dolar el değiştirdi. Batı, Suudi Arabistan, Türkiye, Katar, Mısır farklı adayları destekliyordu ve bu ülkede uzun zamandır seçim zaten klanları yönetenlere para aktarmaktan ibaret bir şey.

*"Seyahat yasağı zor görevlerdeki doktorları etkiledi." ABD'de iyi üniversitelerin tıp fakültelerinden mezun doktorlar New York, Los Angeles gibi kentlerde kalmak istiyor. Uzaklardaki küçük kasabalarda ise göçmen doktorlar çalışıyor. Araştırma için gelen doktorlara kırsal bölgede çalışmaları karşılığında yeşil kart teklif ediliyor. Çünkü onlar pek çok Amerikalı doktordan daha bilgili ve başarılı. Kırsal bölgelerdeki doktorların yüzde 42'si yabancı bir ülke doğumlu. Mesela Maine ve Iowa'nın küçük kasabalarındaki tüm doktorlar böyle. Sadece Trump'ın yasak koyduğu yedi ülkeden gelen doktor sayısı 15 bin... Ama bu yasak yüzünden mesela memleketine ziyarete giden bir çok doktor geri dönemedi. Görevde olanlar da atılmaktan korkuyor. ABD'liler ise doktorsuz kalmaktan...

*"Almanya yeni rolüne adapte olmaya çalışıyor." Aslında Merkel ile İngiltere'nin yeni başbakanı Theresa May birbirine çok benziyor. Din adamı babaları, iyi eğitimleri ve muhafazakar dünya görüşleriyle bu iki kadın iyi anlaşabilirdi. Ama Brexit'ten sonra İngiltere AB'den ayrılma yoluna girmişken iki lider rakip oldu. Almanya giderek yalnızlaştığını düşünüyor. Pek çok Alman bürokrat bir B planı üstünde çalışıyor. Trumpla arayı düzeltmek ve 2. Dünya Savaşı travmalarını bir yana bırakıp askeri insiyatifi artırmak hesapları yapılıyor.

* * *

'TÜRKİYE DÜNYAYA OLAN MERAKINI KAYBETTİ'

Bu haberler Türk medyasında yok. Ya da varsa bile kenarda köşede, okunmayan bir kategorinin altında gömülmüş gitmiş vaziyetteler.

Kim ne derse desin, Türkiye dünyaya olan merakını iyice kaybetti. Kendi dertlerinden başı dönmüş, kendisinden başka bir şeyi gözü görmeyen bir egosantrik kişiliğe dönüşmüş vaziyette.

Hiçbir zaman dünyanın en çok gezen, başka milletleri ve kültürleri en çok merak eden toplumu biz olmadık. Ama çok daha iyi zamanlarımız oldu. Mesela Radikal Dış Haberler sayfalarını hazırlayan arkadaşlarımın sık sık yaptıkları aborjin haberleri nedeniyle tatlı tatlı iğnelendiği günleri hatırlıyorum. Dünyanın bütün kaybedenlerine meraklı, zorbalarına öfkeli, farklılıklara saygılı kendi değil dünya gündemi öncelikli bir habercilik anlayışı vardı ve hızla tükendi gitti. Gazeteler bir dünya meselesini ne kadar az manşet yapıyor artık, farkında mısınız? Ya da şöyle sorayım: Haber sitelerinde bile dünyadan haberler kaç saat ana sayfada kalabiliyor? Çok az.

Hayır bu kendi gündemimizin yoğunluğu ya da sertliğinden kaynaklanmıyor sadece. Kendi içimize kapanmamızdan dünyayı artık merak etmememizden, umursamamızdan kaynaklanıyor. Evet komşu ülkelerde ne olduğunu takip ediyoruz. Ülkemiz sınır ötesi operasyonlara dalmış, bütün coğrafyamız yangın yerine dönmüş o ateş bizi de sarmışken bu gayet normal. Ama oralara bakarken de aslında kendimizi görmek istiyoruz. Türkiye ile ilgili bir şeyler duymak için kulak veriyoruz Suriye'ye, Irak'a, Rusya'ya. Ne kültürleri umurumuzda ne sanatları ne sosyal yapıları. Hele uzak ülkelerin halkları, azınlıkları... Bu anlamda bir zamanlar burun kıvırdığımız Amerikalılar'dan bile bir farkımız kalmadı.

Muhafazakar siyasetin egosantrik ruh yapısı bütün memleketi sardı aslında. 'En büyük, en iyi, en güzel biziz; dünya biz ve diğerlerinden oluşur; diğerleri de ancak bizimle alakalı olduğu ölçüde ehemmiyetlidir' diyen bir bakış açısı. Hepimiz bu bakış açısıyla maluluz. Dünyayı, başka halkları ve onların dertlerini, mutluluklarını merak etmeyen bir okur kitlesi var.