YAZARLAR

Savaş kendini dayatırsa Kürtler ne yapacak? (5)

Şam’la pazarlıklardan ne çıkar bilinmez. Ama kuzeyin pratikleri, güneyin sonuna kadar görmezden gelebileceği bir çözüm modeli değil. En azından Rojava’daki özerklik hareketi, Suriye’nin gündemine adem-i merkeziyetçi bir modeli soktu.

Kamışlı’da Suriye ordusunun denetimindeki havaalanı ve kamu binalarının bulunduğu bölgeye giden ana caddeden çıkınca başka bir dünya başlıyor. İslam Devleti (İD), Nusra Cephesi ve Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) gibi örgütlerin yanı sıra yer yer Suriye ordusu ile yaşanan çatışmalarda ölenlerin fotoğrafları, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın portresi eşliğinde duvarları süslüyor. Elektrik direklerinde Rojava’nın savunma güçleri YPG ve YPJ’nin bayrakları asılı. Cadde ve sokaklarda kontrol polis vazifesi gören Asayiş’in elinde.

Suriye’nin kuzeyinde Derik, Rimelan ve Kamışlı’dan Haseke ve Şedadi’ye; Amude, Serekaniye ve Tel Ebyad’dan Kobani ve Menbic’e kadar uzanan şeritte bir sistem günbegün ete kemiğe bürünüyor. Coğrafi olarak ana gövdeden kopuk olsalar da Afrin ile Halep’in Şeyh Maksud mahallesi de bu yapının içinde. Konuştuğumuz Suriyeli yetkililer, Nusra ve İD gibi örgütleri bertaraf ettikten sonra Kürtlerle savaşmadan ama federalizme de geçit vermeden bu bölgeyi müzakere yoluyla yeniden kazanmaktan bahsediyor.

Kürtler de Suriye’yi federal bir yapılanmaya sokarak Rojava’nın özerkliğini anayasal bir çerçeveye kavuşturmayı umuyor. Kürtlerin de son istediği şey savaş. Mevcut koşullarda bu perspektifte bölünme ya da bağımsız devlet kurma gibi bir hedef yok.

Her iki taraf da kontrol alanını genişletirken o kritik eşiğe bir adım daha yaklaşıyor. Tam bu noktada yutkunduran sorular var: Kürtlerle Suriye yönetimi nasıl bir sınav verecek? Rusya’nın itelemesiyle Türkiye ve Suriye yeniden bir araya geldiğinde Rojava ne olacak? Kürtler Suriye ordusu ile çatışmayı göze alabilecek mi?

Herkes çözüm yolu olarak müzakereden bahsediyor ama Kürtlerin anladığı diyalogla Şam’ın anladığı farklı. Tel Ebyad’da eski bir gerilla, “Sana bir şey söyleyeyim mi? Öcalan’ın ta başından beri söylediği bir şey vardı: Muhataplık oluşturmak. Bütün istediğimiz muhatap alındığımız bir ortamı yakalamak” dedi.

Hepsi bu mu? Elbette değil. Kürtler bir şeylerin ötesine geçip ne istediğini pratiğe aktararak muhatabına gösterdi. Ortaya anayasası (toplumsal sözleşme), meclisi, yerel komiteleri, hükümeti, savunma ve güvenlik birimleri, eğitim ve kültürel kurumlarıyla entegre bir yapı çıktı.

Özerklik sürecinin organizatör gücü olan TEV-DEM’in Dış İlişkiler Sorumlusu Ömer Alluş’la Tel Ebyad’da Asayiş’in misafirhanesinde oturup uzun uzadıya konuştuk. Rojava modelini bütün Suriye için istediklerini ve bunun için mücadele etmeye devam edeceklerini anlattı. Ya olmazsa ve savaş kendini dayatırsa? Alluş yelkenleri hafiften indirdi:

“Devleti ikna edemezsek millete döneriz. Kuzeyde referandum yapılsın. Hükümet sonucu kabul etsin. İlla çatışma ya da federasyon noktasında değiliz. Merkezi olmayan bir çözümden yanayız. Merkeziyetçi, Baasçı ve tekçi sistem kabul edilemez. Suriye anayasasında yer alan yerel yönetimler bakanlığı kanunu işletilsin. Bu bile merkeziyetçi sistemin erimesinin, bir çözümün yoludur. Şart olarak öne sürdüğümüz nokta merkeziyetçi bir yapıyı kabul etmiyoruz.”

Bu sözler Rojavalı aktörlerin yaklaşımındaki hem direnci hem realizmi özetliyor.

Hmeymim Üssü’nde Rusların arabuluculuğundaki yönetimle Kürtlerin gerçekleştirdiği iki buluşmanın ardından Şam’da TEV-DEM ya da Demokratik Birlik Partisi’nden (PYD) hiç kimsenin davet edilmediği üçüncü bir toplantı yapıldı. Sonuncusunda sahanın hakim güçlerinin muhatap alınmaması, Şam’ın niyeti konusunda şüphe işaretleri bıraktı.

Peki, neden PYD, Şam’a çağrılmadı? Neden toplumsal karşılığı olmayan ya da bu süreçte dışarıda kalan isimler muhatap alındı?

Alluş, bunu, çözümden kaçma taktiği olarak yorumladı: “PYD Şam’da değil çünkü PYD’nin bir projesi var. Diğer Kürt hareketlerinin projesi olmadığı için oradalar. Hâlbuki bizim projemiz Suriye sistemine daha uygun. Diğerlerinin projeleri yok ama attıkları slogan bağımsız Kürdistan’dır. Sistem de bunu bildiği için uzlaşma zemini olmayan partileri çağırıyor. PYD ile uzlaşma zemini var. Rejim uzlaşmak istemiyor. Diğer Kürtlerin taleplerini gösterip ‘Kürtlerle olmuyor’ demesi daha kolay. Ama biz asla savaşa girmeyeceğiz. Sürekli uzlaşma yolunu arayacağız.”

Toplantıya sadece Kürtlerin davet edilmesi de sorun. Nihayetinde Kürtler bu projeyi diğer halklarla bir ortaklık temelinde yürütüyor. Şam’la müzakerelerin içeriğini Rojava projesinin ortaklarından Süryani Birlik Partisi Başkanı ve Suriye Demokratik Meclisi Üyesi İşo Gweriye’ye sordum.

“Süreç zor. Birinci ve ikinci Hmeymim toplantısından sonra (kuzeyde yönetime katılan) Araplar, Kürtler ve Süryaniler isteklerini ortak bir metinle bildirdiler. Bizim bir projemiz var. Biz diyoruz ki ‘Gelin oturup konuşalım. Kırmızı çizgimiz yok. Temel ilkelerimiz var. Onları tartışalım.’ Ama şimdiye kadar cevap gelmedi. Biz herkese açığız ve esneğiz. Model ortaya koyan biziz. Bizden başka öneri getiren olmadı… Biz bütün Suriye’nin federal bir sisteme dönüşmesi gerektiğini söylüyoruz. Bu model çatışma ortamını kaldırır. Öneride bazı şeyler değişebilir ama temeli budur. Sistem değiştirmezse 10 sene sonra aynı sorunları yaşayacağız.”

İşo Gweriye’ye göre yönetim belli konularda esnek. Yönetimin getirdiği öneriler arasında Kürtlere ana dilde eğitim ve kültürel haklarının verilmesi, güvenlik konularında herkesin kendi bulunduğu bölgeyi kontrol etmesi var. Şam’ın kafasındaki çözümün merkezinde yerel idareler yasasındaki yetkilerin genişletilmesi önerisi yatıyor. Yönetim Asayiş’in yerele polis vazifesi görmesine açık kapı bırakıyor ama paralel bir güvenlik yapılanmasını pazarlık konusu yapmıyor. Bu çerçevede, YPG ve YPJ ya da Suriye Demokratik Güçleri’nin durumu henüz müzakereye açılmış değil. Rojavalı aktörler güvenlik şemsiyesi olarak Suriye Demokratik Güçleri’nin kalmasını istiyor.

Rojava’nın ne olacağı, Suriye krizine müdahil olan güçlerin tutumlarına da bağlı. Bu konuda İşo Gweriye’nin tespiti şu: “Önerimizi kabul edip etmeyeceklerini bilmiyoruz. Mesele o kadar basit değil. Bu, yerel güçlerin elinde değil. ABD olmadan çözüm olmaz. Çözümü tek başına ne Rusya ne İran ne de Türkiye getirebilir. Büyük devletler bunu halletmek istemiyorlarsa çözüm olmaz.”

MİT’İN SUİKAST TİMLERİ

Tartışma siyasi zeminden askeri zemine kaydığında sanki Kürtler geri dönüşü olmayan bir yola girmiş gözüküyor. İçindeki Arap unsurları artsa da Öcalan’ın çizgisine bağlı ‘adanmış’ bir güvenlik çatısı giderek yerleşiyor.

Kamışlı’da şehir merkezinin dışında şark usulü taş, çamur ve ağaçtan yapılma bir bina. Misafirleri karşılama ya da görüşmeler yapmak amacıyla daha yeni inşa edilmiş. Köşede bir şömine, önünde dizili minderler ve yastıklar.

Köşede oturanlardan biri eski bir gazeteci olan Cowan İbrahim. Şimdi Asayiş’in lideri. Annesi Kürt babası Arap olan İbrahim, İD kadar Suriye yönetimini de ‘tehdit’ olarak gördüklerini söyledi: “Bizim için iki tehlike var: Rejim ve DAİŞ. İkisi de buradaki Arap zeminini bize karşı düşmanlığa dönüştürmeye çalışıyor.”

İbrahim Ankara’nın son yıllarda koyulaştırdığı tehditkâr politikaya da değindi; Türkiye ile Irak Kürdistanı’ndaki Barzani yönetimini de Rojava’da özerklik hareketini boğmaya çalışan ortaklar olarak resmetti. Türk ordusunun kuzeyden sürekli olarak top atışlarında bulunduğunu ve Türk istihbaratının Kürt aktörlere karşı suikast politikası güttüğünü öne süren İbrahim “Son üç yılda PYD’den sekiz kişi öldürüldü. Saldırganların izini sürüp hücreyi çökerttik. Biri ölü, 23 kişiyi ele geçirdik. Bunların Türkiye ile bağlantıları ortaya çıktı. Yakalananların hepsi Arap.” ifadelerini kullandı. İbrahim, Türkiye ile ortak hareket eden Barzani yönetimini de Semelka Kapısı’nı kapatarak ambargo dayatmakla eleştirdi.

YÖNETİMLE ÇAKIŞMA ALANI: ASAYİŞ

Suriye’nin geri kalanından izole bir Rojava mümkün olmadığı gibi güvenlik birimleri arasında bir iletişim ya da koordinasyonsuzluğun olmaması da mevcut koşulların tabiatına aykırı. Ancak İbrahim ilişkinin tabiatına dair devlete bağlı güçlerle kesişmeyi minimuma indiren bir tablo çizdi: “Rejimle ilişki yok, denge var. Diyelim bir arkadaşımız tutuklandı. Arada biri olmalı ki rejimle temasa geçip ‘Bize ait olanı bize verin, yoksa sorun çıkacak’ diyebilelim. Aynı şekilde biz bir polis ya da askeri alıkoyduğumuzda rejim bize nasıl haber yollayacak? Aşiret şeyhlerinin aracılığıyla ilişkiler var. Ama benimle onlar arasında bir kırmızı hat yok. Biz onlara (rejime) karşıyız. Öyle biliniyoruz. Rejime karşı bütün savaşları Asayiş çıkardı. Biz iç içeyiz ve sürekli aramızda sorunlar çıkıyor. YPG dışarda, cephededir. Sorun çıkmışsa bizden dolayı çıkmıştır. Açıkçası bizi fazla sevmiyorlar. Rejime bağlı ama resmi olmayan güçler sürekli provokasyon yapıyor. Bu güçler düzensiz. İstihbarat da onları kullanıyor. Bu yüzden zaman zaman sorunlar çıkıyor. (...) Biz (yönetimden yana olan Süryani asayiş gücü) Sutoro ile yüz yüze gelmek istemiyoruz. Bu bizim için ilkesel bir tutumdur. (...) Hıristiyanlar konusunda hassasız. Onlar azınlık. Kendileriyle ilgili bazı oyunlar oynansa da barışçıl bir halktır. Sutoro Kamışlı’da iki mahalleyi kontrol ediyor. Bizim de onların merkezine 100 metre ötede merkezimiz var. Biz oraya çıkıp girebiliyoruz, bize müdahale etmiyorlar. Biz de onları gördüğümüzde müdahale etmiyoruz. Bazı hatalar oldu, yanlışlıkla biri öldürüldü ama bize karşı yürütülen savaşlara katılmadılar. Biz de düşmanlık içinde olmadık. (...) Rejimin Kamışlı’da kontrol ettiği yer küçük bir alandır. Yemeğe ya da ekmek almaya gitmek isteseler bizim kontrol noktalarımızdan geçmek zorundalar. Asayiş rejimin kontrol alanına girmiyor, rejimin askeri de bizim bölgemize girmiyor. Rejimin polisi ya da askeri bizim bölgemize geçmek isterse silahsız ve sivil olarak geçmek zorunda, yoksa tutuklanır.”

ASAYİŞ NEDİR NE DEĞİLDİR?

Rojava’da sadece devletin resmi asker ya da polisi değil bölge dışından gelenlerle ilgili de bazı kısıtlamalar ve kurallar söz konusu. Yine İbrahim’in verdiği bilgilere göre, Rojava bölgesinde mukim olmayan Suriyeliler oturma iznine tabi. Oturma izni talep edenlerin güvenlik soruşturmasından geçmeleri ve Rojava’da ikameti olan birilerini kefil olarak göstermeleri gerekiyor. Tabi havaalanından çıkıp kente girenler hemen durdurulup kontrol edilmiyor. Ancak izni olmayanlar yollardaki kontrollerde birinci gün olmazsa ikinci gün mutlaka kendilerini ele veriyor. İbrahim bölge dışından Suriye vatandaşlarına konulan bir çeşit vize uygulamasının geçici olduğunu ve Şam’daki durumun değişmesi halinde buna gerek kalmayacağını kaydetti.

Peki, Asayiş derken nasıl bir yapıdan bahsediyoruz? İbrahim’e göre Asayiş’in Cezire kantonunda 10 bin, Afrin kantonunda 3 bin ve Kobani kantonunda 2 bin adamı var. Cezire’deki Asayiş üyelerinin yüzde 50’si Arap. Tel Ebyad’da da az sayıda Türkmen var. Türkmenlerin Asayiş içindeki toplam sayısı 300. Asayiş içindeki kadın oranı yüzde 30. Asayiş görevlileri aylık 120 dolar maaş alıyor. Suriye genelinde memur maaşlarının 80-100 dolar arasında olduğu düşünüldüğünde gayet cazip bir iş. Sıfırdan başlayan Asayiş’in zamanla beş polis akademisi oldu.

Yönetim yanlısı Sutoro ile aynı adı taşıyan Süryani polis gücü Sutoro da Asayiş’in bünyesinde. Sutoro kendi iç işleyişinde özerk. Buna karşın Süryaniler Asayiş’in dört kişilik yönetim kurulundaki temsilcisiyle genel yapı üzerinde söz sahibiler. İbrahim bu durumu gülerek şöyle anlamlandırdı: “Onlar bize karışıyor ama biz onların kararlarına karışamıyoruz! Onlar bir atama yaparken karar alır, sadece bize bildirirler. Biz ise atama yaparken Süryani üyenin de onayını almak zorundayız!”

Kurul üyelerinin ikisi kadın. Arap kadınlar da kültürel olarak Kürt kadınlarından etkileniyor ve Asayiş’e katılımları artıyor.

Şam’la pazarlıklardan ne çıkar bilinmez. Ama kuzeyin pratikleri, güneyin sonuna kadar görmezden gelebileceği bir çözüm modeli değil. En azından Rojava’daki özerklik hareketi, Suriye’nin gündemine adem-i merkeziyetçi bir modeli soktu. Şimdilik sadece 107 sayılı Yerel İdareler Kanunu’nu geliştirmekten yanalar. Süreç nereye varırsa varsın Rojava’daki pratikler, toplumsal bir dönüşümle birlikte derinleşiyor. Kadınların güvenlik birimlerinden hükümet ve yerel komitelere kadar geniş bir alanda yönetime katılması bu dönüşümün en önemli dinamiği. Çok eşliliğin yasaklanması gibi uygulamalar bölge için son derece kritik adımlar. Araplar ve Kürtlerden gelen tepkilere rağmen Rojava, boşanmadan ikinci evliliğini yapan erkeklere altı yıl hapis ve 10 bin dolar para cezası öngören yasadan geri adım atmadı. Hapse atılanlar da oldu.

Hiçbir şeyin eskisi gibi kalması mümkün değil. Baas içinde Arap milliyetçiliğinden Suriye milliyetçiliğine dönülmesi gerektiğine dair tartışmalar dönüşüm sancısına işaret ediyor. Özerkliğe zinhar yanaşmasalar bile Kürtlerin ortaya koyduğu pratiklerden yararlanılması gerektiğini söyleyenler çıkıyor.


Bu yazı ilk olarak Al-Monitor’da yayınlanmıştır.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.