YAZARLAR

Rusya'nın sürprizi ve olasılıklar

Rusya'nın Suriye için önerdiği yeni anayasa önerisinin 'durup dururken' ortaya çıkması soru işaretlerine neden oluyor. Suriye ile Rusya arasında sorun düzeyinde değil belki ama bir görüş ayrılığı yaşanıyor olabilir mi? Ve yine eğer öyle ise İran bunun neresinde yer alıyor?

Rusya’nın önerdiği yeni anayasa taslağı Astana’da sadece ateşkesin değil “daha derin konuların da” konuşulduğunu gösteriyor.

İki başlık altında toplamak mümkün: Birincisi Türkiye gibi ülkelerin silahlı gruplar vasıtası ile Suriye’deki etkisinin Rusya ve İran ile koordinasyon halinde ele alınması. İkincisi bundan bağımsız olarak Rusya’nın -yönetim ile birlikte ya da değil- Suriye ile ilgili özel ajandası. İran’ın bunun neresinde yer aldığı ya da yer alıp almadığını bilmiyoruz.

Yeni anayasa önerisinin “durup dururken” ortaya çıkması soru işaretlerine neden oluyor. Suriye ile Rusya arasında sorun düzeyinde değil belki ama bir görüş ayrılığı yaşanıyor olabilir mi? Ve yine eğer öyle ise İran bunun neresinde yer alıyor?

Türkiye’nin Suriye’de istediği belli: Adı ve niteliği ne olursa olsun bir Kürt oluşumuna engel olmak.

Bu durumda Rusya’nın önerdiği taslak Suriye’de barışın sağlanması için aynı masaya oturduğu Türkiye’ye rağmen hazırlanmış gibi duruyor.

Ama asıl soru şu: Rusya bu taslağı Suriye (ve İran) ile istişare halinde mi hazırladı, yoksa bir emrivaki mi söz konusu? Daha açık ifade ile Suriye yönetimi Rusya’nın taslağını onaylıyor mu, onaylamıyor mu?

Daha önce Suriye’nin bazı tezlerinin, açıklamalarının “iş bölümü çerçevesinde” Rusya ve İran tarafından gündeme getirildiği örneklere sahit olmuştuk, bu sefer de öyle olabilir. Ama eğer Rusya “bu işten bir an önce sıyrılmak” düşüncesi ile hareket ediyorsa sorun ciddi demektir.

Nitekim taslağın basına sızmasından sonra Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova’nın “yeni anayasaya Suriye halkı karar vercek” demesi her iki olasılıkta da bir yumuşatma amacı güdüyor gibi duruyor.

Anayasa taslağında devlet başkanının müslüman olmasını zorunlu kılan 3. Maddenin kaldırılması sorun teşkil etmez ve zaten Suriye yönetimi de bu maddeyi kaldırma eğilimindeydi. Anayasanın ana kaynaklarından birinin İslam dini olduğu maddesinin değiştirilmesi ise Suriye içinde sorun yaratabilir, çünkü bu madde Sünni kesimin üzerinde durduğu maddelerden biriydi.

Ama asıl sorun devletin tabirinde. “Suriye Arap Cumhuriyeti” ifadesi yerine “Suriye Cumhuriyeti” ifadesinin önerilmesi şekilde değil özde değişime yol açacak bir sürecin habercisi mi?

Her kesimin devlet içindeki temsiliyetini belirlemiş olan Taif anlaşması temelli Lübnan anayasası örneği daha önce de gündeme getirilmişti ve Suriyeliler buna şiddet ile karşı çıkıyordu.

-Tam olarak olmasa da- devletin adından Arap kelimesinin çıkarılması ile Lübnan benzeri bir yapılanma öngörülüyor olabilir. Bu da bugüne kadar yönetimin bölünmeye karşı verdiği savaşın felsefesine aykırı bir durumu ortaya çıkarıyor. Bu nedenle tartışılma ve oylanma süreci çok çetin tartışmaları da beraberinde getirebilir.

Bu adın önerilmesinin Kürtler ile ilgili olduğu çok açık. Aksi halde Lübnan’daki gibi dini kesimler üzerinden bir tanımlamaya da yer verilebilirdi taslakta.

Ama Kürtlerin anayasanın önerilen şekli ile “tanınacak ve statü kazanacak olması” Türkmenler gibi diğer etnik kesimlerin ve dini kesimlerin “bize de yok mu” sorusunu sormasına neden olabilir.

Bu taslaktan haberdar olmaması imkansız olan Ankara bu durumda “önüne geçemediği Kürtlere karşılık Türkmenler” beklentisi içinde olabilir mi?

Suriye yönetimi de Türkiye de taslağa tepkisiz olduğu için ne düşündüklerini ve (varsa) taslak ile niyet ettiklerinin ne olduğunu bilemiyoruz. Suriye’de bazı milletvekilleri taslağa karşı görüş belirttiler ama bunun yönetim ile koordinasyon halinde olup olmadığı bilinmiyor.

Ama her durumda bu taslak hem Suriye içinde hem Suriye krizi sürecinde yeni olasılıkların olduğunu gösteriyor. Bu olasılıklar –eğer bir anlaşma yoksa- Rusya ile Türkiye, Rusya ile İran, Rusya ile Suriye, Suriye ile İran arasında ayrışmalara neden olabilir.

Diğer yandan taslağın Suriye’nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne vurgu yapması, bütün taraflar açısından taslak ile ortaya çıkan “Kürt endişesini” gidermeye yönelik gibi duruyor.

Rusya, İran ve Suriye “Kürtlerin Suriye içinde –kendileri ile anlaşılarak- zaptedilmesi ile” ABD’nin Kürt kartını elinden alabilir. Türkiye de yanıbaşında kendisi için büyük sorun olarak gördüğü Kürtlerin zaptedilmesi ile olumlu bir beklenti içine girebilir.

Böylece bir hamle ile birçok hedef gerçekleştirilmiş olur. Ama aynı sorunun cevabının Şam’da olumlu olması halinde: Suriye, Kürtlere statü verilmesini öngören bu taslağı onaylıyor mu, onaylamıyor mu?

Türkiye “olumlu beklenti içine girer” dedik ama Kürtlerin statüye kavuşması uzun vadede Türkiye’nin canını sıkacak bir durum yaratabilir. Çünkü süreç bir kez başladı mı nereye evrileceğini ancak zaman belirler. Zamanın da Türkiye’nin lehine çalışmayacağı olasılığı daha ağır basıyor.

Rusya’nın taslağına ABD açısından bakıldığında ABD’nin “beklemediği” bir hamle olarak görülebilir. Çünkü ABD, Kürtleri yönetime ve Türkiye gibi ülkelere karşı her zaman el altında tutulabilecek bir unsur ve tarihinde ilk defa girebildiği Suriye’de kalabileceği bir zemin olarak görüyor. Ama eğer Kürtler Moskova’nın önerisine sıcak bakar ve belirli bir statü karşılığında Suriye içinde yer almayı kabul ederse (ki genel eğilim bu yönde gibi görünüyor) ABD Suriye’deki tek kartını kaybedecek demektir.

Peki ABD’nin bunca yatırım yaptığı bir süreç ve bölgeden hiçbir şey almadan çekip gitmesi mantıklı mı? ABD ile Rusya arasında yapılacak pazarlıklar nereye varırı bilinmez. Trump’ın yaklaşımı olumlu gibi duruyor. Hele hele İŞİD’in yok edilmesi gereken ortak düşman olduğu tanımlamaları ABD’nin Rusya ile hareket edeceğini gösteriyor. Ama ABD bunun karşılığında ne isteyecek? İŞİD’e karşı Kürtler mi? muhtemelen öyle ve Rusya ABD’ye Kürt kartını elinde tutması için alan açabilir.

Buraya kadar özetlemeye çalıştığımız olasılıklar sonucunda geriye zararla çıkacak bir ülke kalıyor: Türkiye.


Musa Özuğurlu Kimdir?

Gazeteci. Mesleğe 1994 yılında başladı. Çok sayıda radyo ve TV kanalının haber merkezlerinde editörlük, muhabirlik, program sunuculuğu yaptı. 2010 yılında TRT Türk’ün Suriye temsilcisi olarak çalışmaya başladı. Suriye’de 2011’de başlayan süreci 2016 yılına kadar yerinde takip eden az sayıda yabancı gazeteciden biridir. Alanı Suriye başta olmak üzere Ortadoğu. Serbest gazeteci olarak çalışmaktadır.