YAZARLAR

Şam’dan Kamışlı’ya: Özerklik gerilimi (4)

Kürtlerin inşa ettiği özerkliğin önündeki kırmızıçizgi çok belirgin. Ancak Şam’da Kürt faslı eskisi gibi ‘inkârcı’ değil. Ankara’nın Kürtleri ezme fikri de karşılıksız.

Kamışlı’ya gitmek için Suriye Enformasyon Bakanlığı’nın yönlendirmesiyle Siyasi İdare’den izin almanın derdindeyiz. Siyasi İdare dedikleri kurum, Genelkurmay’ın yabancı gazetecilerin seyahatleriyle ilgilenen basın-enformasyon birimi.

Masada oturan üç yıldızlı tuğgeneral "Neden Kamışlı?" diye sordu. Buralarda, Kürtlerin 'Rojava' diye kavramsallaştırdığı bölgeyle ilgili algı kuşkularla dolu. Kürtlerin, Batı Kürdistan çağrışımından rahatsız olan Arap, Süryani ve Türkmenleri özerklik projesinde tutabilmek için 'Kuzey Suriye Demokratik Federal Bölge' ifadesine gönülsüz razı olmaları da bu kuşkuları izale edebilmiş değil.

Şam'daki askeri ve siyasi çevrelerin tepkilerine bakılırsa Apocu düşüncenin şekillendirdiği 'demokratik özerklik' modelinin hayat bulduğu kuzey hattı, bölünme senaryosunun zemin bulduğu bölge haline geldi. Amerika'nın orada oyun oynadığına dair endişeler hayli yaygın. O yüzden “Kamışlı’ya gideceğim” dediğinizde kaşlar hemen kalkıyor.

General ısrar sordu:

- Neden Kamışlı'ya gitmek istiyorsunuz? Ne var orada? Ne görmeyi umuyorsun?

- Halep ve Humus gibi yerlere gittik, Kamışlı'ya neden gidemeyelim? Orası Suriye'nin bir kenti değil mi?

- Elbette ama sıkıntılı bir yer. Güvenlik vs.

- Halep daha tehlikeliydi. Kürtlerle temasımız var, her türlü güvenlik garantisi veriyorlar. 

- Öyle de...

Esasen izin kâğıdı çıkmış, tuğgeneralin masasının üzerinde duruyor, sadece bir imza atması gerekiyor. Güvenlikten öte Rojava'nın gündemleşmesi kimsenin hoşuna gitmiyor. İpe un serilmesi bundan. Seyahat acentası bile Kamışlı'ya bilet satmak için önce göçmen bürosundan izin kâğıdı getirmemizi istedi. Elimizde Enformasyon Bakanlığı’nın izin verdiğini gösteren kâğıt yeterliydi. Gereksiz yere bizi yordu.

Tuğgeneral, Türkiye'nin silahlı gruplara destek vererek Suriye'yi mahvettiğini söyledi; Halep’teki yıkım ve yağmadan da Türkiye’yi sorumlu tuttu. Zaten Suriye’de bir Türk gazeteciyle karşılaşıp da 2011 önceki ikili ilişkilerdeki balayını ve Ankara'nın silahlı gruplara verdiği desteği hatırlatmayan yok.

kamisli99 Ordunun kontrolündeki Kamışlı Havaalanı'ndan Asayiş'in bölgesine geçmeden önce...

Aynı odada iki Rus askeri yetkiliyle Rusça sohbet eden bir başka tuğgeneral söze girdi:

“Türkiye ile Suriye arasında ilişkilerin güzel olması her iki ülkenin de hayrınaydı. İnsanlar Halep’e günübirlik gelip gidiyordu, ticaret hacmi artıyordu. Erdoğan silahlı gruplara sınırlarını açarak, silah ve mühimmat desteği vererek hem Suriye’yi hem de Türkiye’yi harap etti. Bakın ben Türk kentlerinde intihar saldırıları olduğunda üzülüyorum. Türkiye’de kimse DAİŞ (İslam Devleti-İD) gibi örgütlerin kaç tane hücre evi olduğunu bilmiyor. Hem bize hem kendilerine yazık ettiler. Suriye’nin güvenlik ve istikrarı Türkiye’nin istikrar ve güvenliğidir. Türkiye’nin güvenlik ve istikrarı da Suriye’nin güvenlik ve istikrarıdır. İki ülke birbirini doğrudan etkiliyor. Suriye ekonomisi kötü, Türkiye ekonomisi de kötüye gidiyor. Yanlış onlamayın bizim Türk halkı ile hiçbir sorunumuz yok. Türk halkının önemli bir kısmının bizi desteklediğini biliyoruz. Türkiye’nin eline ne geçti? Erdoğan, Katar ve Suudi Arabistan’dan para almış olabilir ama Türkiye ne kazandı? Hiçbir şey.”

Tartışma Türkiye ve Kürtler üzerinden gidince ben de fırsat bu fırsat Suriye yönetiminin Rojava'daki demokratik özerkliği kabul edip etmeyeceğini, Erdoğan’ın Suriye politikasını değiştirirken bunun bedelini Kürtlere ödettirme ve Kürtlerin kazanımlarını yok etme konusundaki planlarının Şam’da karşılık bulup bulmadığını sordum. Ruslarla konuşan tuğgeneral yanıt verdi:

“Bizim önceliğimiz Nusra Cephesi, DAİŞ ve bunların müttefiklerini Suriye sahnesinden tamamen silmektir. Kürtler bizim vatandaşlarımız. Bir Kürtün benden hiçbir farkı yok. Kürtlerle sorunların masada halledilmesini istiyoruz. Bir tane bayrağımız var; Suriye bayrağı. Orada daha önce Suriye bayrağı vardı, yine Suriye bayrağı olacak.”

FEDERASYON KABUL EDİLEMEZ AMA...

Suriye televizyonlarında yönetimden bağımsız olmadıkları düşünülen yorumcular, “Kürtlerle savaşmak her iki tarafı da bitirir” uyarısını yapıyor. Ülkenin kuzeyinde federasyon ya da özerkliğe gidilmesi önerisine tepkiler hem askeri hem siyasi kanatta aynı: “Özerklik ya da federasyon kabul edilemez ama yerel yönetimler yasasını geliştirerek merkezin yetkileri illere aktarılabilir.”

Hafız el Esad döneminde yönetimini eleştirmekten çekinmeyen ender milletvekillerinden Şeref Abaza ise özerklik mevzuunda şunu söyledi:

“Ben 1998’de mecliste bir konuşma yaptım. Kürtlerin uğradığı mağduriyetleri dile getirip dilleri ve kültürlerin muhafaza edilmesi gerektiğini söyledim. ‘Bunun için bir nevi özerklik verilebilir’ dedim. Özerklikle ilgili sözlerim ısrarla yazın dediğim halde zabıtlara geçmedi. Yönetim özerklik ya da federasyonu kabul edemez. Yerel idareler yasası var. 1973’te İsrail ile savaş sırasında anayasanın bazı maddeleri askıya alınmıştı. Yerel idare yasası da bu çerçevede muallakta kaldı. O yasa üzerinden bazı değişiklikler yapılarak merkezin yetkileri yerele devredilebilir. Bunun üzerinden müzakereler sözkonusu olabilir. Kürtler zulme uğradı, mağduriyetlerini giderecek bir yol bulunmalıdır. Hiçbir şey eskisi gibi kalamaz.”

kobanidd Kobani'de IŞİD'e karşı direnişin simgelerinden bir heykel...

Kürtlerin oluşturduğu modeli açıkça takdir edenler çıktığı gibi YPG’nin İslam Devleti’ne (İD) karşı ABD ile geliştirdiği ortaklık da ciddi bir tepki oluşturmuş durumda.

Başka bir ortamda ismi bende mahfuz olan emekli bir general şunu söyledi:

“Kürtler hata hattı. ABD’yle bu tür bir ilişkiye gitmemeleri gerekiyordu. Yönetim Kürtler konusunda bir yerden başka bir yere geldi. 2004’te Kamışlı olaylarından sonra Beşşar el Esad’a Kürtlerin durumu ile ilgili bir rapor sunduk. Artık bu insanların haklarının iade edilmesi gerektiğini vurguladık. Esad raporu okuduktan sonra Kamışlı’ya gidip Kürtlerle görüştü. Vatandaşlığı olmayan Kürtlerle ilgili bazı düzenlemelere gidildi. Kürtlerin haklarının tanınması gerekiyor. Bu ayrı bir mesele. Fakat Kürtler yönetimin kendilerine açtığı alanı istismar etmemeli. ABD’ye kapı açarak çok ileri gittiler. Devlet federasyon ya da özerklik gibi ülkeyi bölünmeye götürecek hiçbir seçeneği kabul etmez.”

İNCEDEN BİR UYARI: ‘SURİYE’Yİ KORUYUN’

Kamışlı izni, umudumu kesip Suriye’den ayrılmaya karar verdiğim sırada çıktı. Günlerden cuma. Şam Uluslararası Havaalanı yolu pek tenha. Kontrol noktaları da öyle. Bina içinde Şam mimarisine uygun sütun ve kemerlerin olduğu kafeteryada masalar boş. Nedeni tatil günü olması. Diğer günlerin iç uçuşlara rağbetten dolayı yoğun olduğu söylendi. Bir yabancının Suriye'de başkentten başka bir kente gitmesi belli prosedürlere tabi. Bina içerisinde dört ayrı kontrol noktasında, görevli memur, Enformasyon Bakanlığı'nın izin kâğıdını dikkatle okuyor. Teyit için amirine gönderiyor. Kâğıt birinden öbürüne "Her şey nizami" notuyla gidiyor. Dahili uçuş ama bütün yolcular normalde dış hatlar bankolarından pasaport-kimlik kontrolünden geçiyor. Bu kontrol aranan ya da asker kaçağı olanların tespiti için. Ama görevlinin izahatı başka:

"Teröristlerin havaalanına attığı roketlerle çok arkadaşımız öldü. Askere alınanlar da var. Sayımız azaldığı için iç ve dış bankolarını birleştirdik."

Ordu Kürtlerin kontrol ettiği bölgelerden gençleri silah altına alamıyor. Kamışlı uçuşlarındaki kontrol yoğunluğunun birinci nedeni bu.

Kamışlı Kürtlerin liderliğindeki fiili özerk bölge ile devlet arasındaki ilişki ya da dengeye ayna tutuyor. Havaalanı, Türkiye ile sınır kapısı, kamu binaları ile lojmanların bulunduğu bölge ile bu bölgeyi havaalanına bağlayan ana cadde ordunun kontrolünde. Rojava'nın polis birimi Asayiş ile savunma gücü YPG-YPJ bu bölgeden uzak duruyor. Askere çağrılanlar da öyle. Kamışlı'nın bir yakasından diğer yakasına geçmek isteyenler bu yolu kuzeyden by-pass eden dolambaçlı bir güzergâhı kullanıyor. Suriye askerleri de üniforma ve silahla Asayiş'in bölgesine girmiyor.

menbicf IŞİD'in 2.5 yıl boyunca Menbic'te infazlarda kullandığı alan...

Havaalanından itibaren ordunun kontrolündeki yol, Beşşar el Esad ile Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın kolajlanmış görüntüsüyle başlıyor. Yol boyunca Hafız el Esad ile Beşşar el Esad'ın portreleri ile yönetim lehine duvar yazıları olduğu gibi duruyor.

Kamu binalarına doğru 'güvenlik dörtgeni' diye bilinen kavşakta baba ve oğul Esad'ın portrelerinin altında bir yazı var: "Eyya’kum Suriye." (Suriye'yi koruyun)

Bunu Kürtlerin nasıl anladığını merak ettim. İki gazeteciye sordum. Biri, "Suriye'yi unutma, bizi unutma, biz gitmedik buradayız" diye yorumlarken, bir diğerinin tercümesi şuydu: "Mana geniş. Basitçe şu mesajı vermek istiyorlar: Suriye'ye zarar vermekten kaçının, Suriye’ye sahip çıkın."

Ordunun kontrolündeki yoldan sonraki yollarda Esadların portrelerinin yerinde PKK lideri Abdullah Öcalan'ın portreleri yükseliyor. İdealize edilen bir figürden ötekine! Yıllardır Kürtlerin evlerinin içinde çerçevelenmiş olan Apo, demokratik özerkliğin fikir babası olarak bölgenin diğer halklarının da karşısına çıkartılıyor. Öcalan ile özdeşleştirilen bir süreç işliyor: Halkı aşina etme ve özerklik fikrini aşılama!

Yüzünüzü kuzeye döndüğünüzde Kürt hareketine karşı sert bir savaş yürüten Türk devletinin ezdiği Nusaybin duruyor.

Kamışlı'nın ikizi. Sınır boyunca gecenin bağrında ışıltılı bir kemer gibi uzanan dikizleme kuleleri.

suleymansah IŞİD'in eline geçtikten sonra Süleyman Şah Türbesi'nden geriye kalanlar...

Kuzeyde tepelenen, güneyde olağanüstü koşullarda fırsatları değerlendirerek kendi geleceklerini inşa etmeye çalışan Kürtler. Rojava’nın aktörleri çok ciddi bir kavşağa gelmiş durumdalar: Kuzeyde baskıyı artıran ve yer yer ateş gücünü gösteren Türkiye; doğuda Ankara ile paralel hareket edip ambargo dayatan Irak Kürdistan’ındaki Barzani yönetimi; diğer tarafta federasyon kurma çabaları ve ABD ile ortaklığa öfkelenen Suriye yönetimi. Şam’ın Kürtleri çıkmaza sürüklemek için elindeki kozlar hafife alınacak cinsten değil. Suriye yönetiminin Kürt temsilcilerle Hmeymim üssü ve Şam’da yaptığı toplantılar anlamlı hiçbir sonuç vermese de bir niyeti ortaya koyuyor: Kürtler müzakere ile makul bir noktaya gelmezse oyun bozucu faktörler devreye girebilir.

Kürt’e karşı Kürt kartının öne çıkarıldığı ya da Rojava projesindeki Kürt, Arap, Türkmen, Süryani, Ermeni, Keldani, Çerkes ve Çeçenler arasındaki uyumu bozacak faktörlerden bahsediyorum.


Bu yazı ilk olarak Al-Monitor'da yayınlanmıştır.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.