YAZARLAR

Birin biri

Paylan’ın sözlerini boğmaya yeltenen diğer vekillerin linci, üç oturumluk ceza ve sözünün tutanaktan kazınması bugün süregelen tarihin ta kendisi. Ve elbette bu resmi tarih her dönemde olduğu üzere kendi işbirlikçilerini de arar. İşte şimdi sürecin o noktasındayız.

Rakamlarla aram olmadığını defalarca söylemiştim. Harflerin insanıyım. Gel gör ki muhasebe sıkça karşıma çıkan bir müessese, zira sanıldığının aksine muhasebe dediğin sayılarla değil hayatla yapılır. Dolayısıyla sıklıkla benim alanıma girer. Bir kez daha olduğu gibi.

Rakamlarla aram olmaması kolaycı yuvarlamaları sineye çekeceğim anlamına gelmiyor. Misal devlet söyleminde ‘%99’u Müslüman bir ülke’ diye bir tabir vardır. Bu geri kalan %1; Sünni Müslüman olmayanları, ateistleri ve Hıristiyan toplulukların tamamını kapsar. İş bir zamanlar hepsi birer halk olan Rumların, Yahudilerin, Süryanilerin ve elbette Ermenilerin nasıl olup da yüzün birine azaldığını anlatmaya geldiğinde kızılca kıyamet kopar. Tıpkı HDP İstanbul milletvekili Garo Paylan’ın anayasa değişikliği görüşmeleri sırasında bu halklar için "Büyük katliam ve soykırımlarla bu topraklardan ya sürüldüler ya mübadelelere uğradılar" diye anımsatmada bulunduğunda olduğu gibi.

Paylan’ın sözlerini boğmaya yeltenen diğer vekillerin linci, üç oturumluk ceza ve sözünün tutanaktan kazınması bugün süregelen tarihin ta kendisi. Ve elbette bu resmi tarih her dönemde olduğu üzere kendi işbirlikçilerini de arar. İşte şimdi sürecin o noktasındayız.

Anadolu Ajansı’nın geçenlerde “Türkiye Ermenilerinden 'Garo Paylan' tepkisi” başlığıyla servis ettiği habere bakalım: “Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önceki gün kabul ettiği Ermeni Vakıflar Birliği Başkanı Bedros Şirinoğlu, ‘Garo Paylan'ın Meclis'te yaptığı konuşma milletvekillerini, toplumu üzdüğü gibi Ermeni cemaatini de üzmüştür. Cemaatimizin yüzde 99'u bu açıklamalardan rahatsızdır. Ermeniler olarak bu tarz açıklamaları çok yanlış ve yersiz buluyoruz. Bu konudaki rahatsızlığımızı da Sayın Cumhurbaşkanımızla olan görüşmede ilettim. Bu benim görüşüm değil, Ermeni cemaatinin yüzde 99'unun ortak tepkisi ve görüşüdür’ diye konuştu.”

TAVŞANIN SUYUNUN SUYU

Demek ki %1’in de bir % 99’u varmış. Tavşanının suyunun suyu gibi biraz. Bak sen tesadüfe, devletle aynı dil. Kendini iktidar ilan edenlerin huzura çıkarak devlet erkânına duyulması isteneni bildirme hali. Trajediye bak ki bu bahsi geçen ne idüğü belirsiz %99, Ermeni toplumu içinde de beni kapsamıyor. Oldum mu şimdi birin biri.

Birin biri olarak çok şeyden rahatsızım. Çok başka şeylerden rahatsızım. Rahatsızlık ne kelime, her zerremle öfkeliyim. Misal, HDP'li eş genel başkanların ve milletvekillerinin tutuklanmasının kapısını açan dokunulmazlıkları onaylayan meclise öfkeliyim. Orada kavga diye sergilenen seviyesiz parodilere öfkeliyim. Garo Paylan “Adını siz koyun” diyerek ailesinin ve halkının başına gelenleri en efendi haliyle anlatmaya çabalarken “Hal ve hareketlerinize dikkat edin” diyen Başkanvekili'ne, “Burada bile konuşmanız sizin, bu milletin büyüklüğünün ifadesidir”, “Kimin adına konuşuyorsan, o mecliste git konuş”, “Bu milleti arkadan vurdunuz, belanızı buldunuz. Olan bu!” şeklindeki vekil itiraflarına, Büyük Birlik Partisi (BBP) Edirne İl Başkanı Arif Köroğlu ve ‘bir grup vatandaş’ın, "Soykırım lafını kullanarak tarihsel ve bilimsel gerçekten uzak bir şekilde aziz Türk milletini, Cumhuriyeti ve Meclisi aşağılamış, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını kin ve düşmanlığa alenen tahrik etmiştir" diye suç duyurusuna koşuşturmalarına öfkeliyim. Ve elbette tam da bu linç ve hedef göstermelerin orta yerinde, Paylan’ı yalnızlaştırmaya dönük bir operasyonun aktörü olan Şirinoğlu’na, şahsında kendisini iktidar ilan ederek ‘Türkiye Ermenileri’ adına görüş bildirenlere öfkeliyim. Korkuyu anlamak ödevimdir. Ancak Hrant Dink’in öldürüldüğü bir Türkiye’de en azından susma erdemini göstermemeyi, devletlû söylemlere tenezzül etmeyi anlamam mümkün değil. Çok fazla bedel ödendi. Sadece bu gerçek bile artık başka tür durmayı elzem kılar. Daha önce de kendi mensubu olduğu halkın bu topraklardan kazınmasını erkâna ‘arkadaş kavgası’ şeklinde sunan ve ‘Biz başka bir Türkiye’de yaşıyoruz” diye bir açık mektupla yine bizzat toplumu tarafından uyarılan bir şahsın halen tehlikeli oyunlarda aktörlüğe soyunması dilerim sadece şahsını bağlar.

Hiç de yalnız olmadığımı bildiğim birin biri olarak bunları demek boynumun borcu. Ne borçsa bu, hiç bitmiyor mübarek.


Karin Karakaşlı Kimdir?

1972’de İstanbul’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Mütercim Tercümanlık Bölümü’nün ardından Yeditepe Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü’nde Yüksek Lisans eğitimini tamamladı. 1998’de öykü dalında Varlık dergisinin Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü’nü kazandı. Karakaşlı’nın eserleri şunlardır: Başka Dillerin Şarkısı (Öykü, Varlık Yay., 1999; Doğan Kitap, 2011) , Can Kırıkları (Öykü, Doğan Kitap, 2002), Müsait Bir Yerde İnebilir Miyim? (Roman, Doğan Kitap, 2005), Ay Denizle Buluşunca (Gençlik Romanı, Günışığı Kitaplığı, 2008), Cumba (Deneme, Doğan Kitap, 2009), Türkiye’de Ermeniler: Cemaat, Birey, Yurttaş (İnceleme, Günay Göksu Özdoğan, Füsun Üstel ve Ferhat Kentel ile, Bilgi Üniversitesi Yay., 2009), Benim Gönlüm Gümüş (Şiir, Aras Yayıncılık, 2009), Gece Güneşi (Çocuk Kitabı, Günışığı Kitaplığı, 2011), Her Kimsen Sana (Şiir, Aras Yayıncılık, 2012), Dört Kozalak (Gençlik Romanı, Günışığı Kitaplığı, 2014), Yetersiz Bakiye (Öykü, Can Yayınları, 2015), İrtifa Kaybı (Şiir, Aras Yayıncılık, 2016), Asiye Kabahat’ten Şarkılar Dinlediniz (Anlatı, Can Yayınları, 2016). Karakaşlı halen Kültür Servisi, Gazete Duvar siteleri ve Agos gazetesinde yazmaktadır.